22 Haziran 2011 Çarşamba

ŞÜKREDEN OLMAK

            Şükür; Cenab-ı Hakk'ın nimetlerini O'ndan bilmek, her ihsanı O'na izafe ederek hatırlamaktır. Bu nimetlerin ziyadeleşmesine vesile olur.
            ''Yemin olsun, şükrederseniz elbette(nimetinizi) artırırım, nankörlük ederseniz, hiç şüphesiz benim azabım çetindir.''İbrahim Suresi(7)
            ''Biz şükredenleri mükafatlandıracağız.''Al-i İmran Suresi(145)
            Bu ayetlerde de bildirildiği üzere Rabbimiz ,şükreden kullarına karşı nimetini artıracağını beyan ediyor. Nankörler içinse azabın çetin olacağını bildiriyor. Mü'min daima şükür halinde, kendisine bunca iyilikler, nimetler, ihsanlarda bulunan Rabbine karşı daima minnettar, şükredici, hamdedici olmalıdır. Nimet maddi-manevi olmak üzere iki ana başlıkta mütalaa edilebilir.
1.Maddi, zahire bakan yönüyle; İnsanın bütün aza ve cevahirleri, dünya, hava, su, güneş, ay, çeşit çeşit yiyecekler içecekler, yararımıza sunulan mahlukat, nebatat, hatta elektrik, petrol, madenler vs sayısız nimetler hep insan için yaratılmıştır. Bir ayet-i kerimede, ''Herşeyi sizin için yarattım, sizi de Bana kulluk edesiniz diye yarattım,'' buyurulmaktadır. Allah(cc) Malik-ül Mülk'tür. O'nun mülkünde yaşayan, O'nun rızkıyla rızıklanan hakiki mü'min, nimet vereni bilmezden görmezden gelemez, bunu yapmak nankörlüktür. Mü'min şükretmeli, Rabbine saygılı,itaatkar olmalı, imkanlarını Mevla'nın bildirdiği ve murad ettiği üzere kullanmalı, istikametten ayrılmamalı, kalben daima müteşekkir olmalıdır.
2.Manevi nimetler; İman en büyük nimettir. Akıl olmazsa iman da olmaz. Kur'an, İslam, Efendimiz(sav)'e ümmet olmak, Rabbimizi esmaları ve sıfatlarıyla tanıyabilmek, marifetullah, muhabbetullah, haşyetullah, şuur, iz'an, korku, ümit, feraset, ihlas, ihsan duygusu, hikmet, vs insana bahşedilen nimetler sayıya, hesaba gelmez. Allah(cc) haber veriyor; ''Nimetlerimi saymaya kalksanız, buna asla güç yetiremezsiniz(sayamazsınız).'' Herbir nimetin içinde yine pekçok nimetler, hikmetler vardır. Şükredebilmek bir nimettir. Bu nimeti lutfeden Mevla'ya karşı şükre de şükür gerekir. Bütün nimetler, ihsanlar ve muvaffakiyetler Cenab-ı Mevla'dandır. Onun içindir ki, kul daima şükür halinde olmalıdır. Bu şükür ve minnettarlığını hali, kali ve fiili yollarla icraya çalışmalıdır.
            Şükürdeki üç merhale;
            1.Lisan ile şükür; Bütün nimetlerin Cenab-ı Allah'ın lütf-u keremi olduğunu itiraf etmektir. Yapılan iyiliklerin Allah(cc)'ın ihsanı olduğunu bilmek, herşeyi verenin, yaratanın, yapanın O(cc) olduğunu ikrar etmek ve 'elhamdülillah' diyerek şükrünü izhar etmektir.
            2.Kalbi şükür; Bu bir itikat halidir. Buna inanmalı ve sağlam bir manevi bağ ile sarılmalıdır. İyi bilmelidir ki, içinde dışında, senin yararına sunulan gizli-açık, maddi-manevi ne gibi iyilik varsa hepsi Cenab-ı Hakk'ın bir lütfudur. ''Göklerde, yerde ne varsa hepsini Allah'ın sizin hizmetinize verdiğini ve açıkça yahut gizlice üzerinizdeki nimetlerini tamamladığını görmediniz mi?''Lokman Suresi(20)
            3.Fiili şükür; Bütün azaları ibadet-i taatta kullanmakla olur. Bütün azalarını haramdan, günahtan korumakla, nefse, şeytana ve şahsi arzulara uymamakla, Allah(cc)'ın bahşetmiş olduğu nimetleri Mün'im-i Hakiki'nin bildirdiği şekilde, O'nun rızası istikametinde kullanmakla olur. Aksi ise nankörlük olur ki, cezası çok çetindir.
            Nankörlük pekçok yollarla kendini gösterir; dünya sevgisi, ucb, hased, kanaatsizlik, hırs gibi vasıflar insanı Rabbine şükürden mahrum eder. İnsanın başkalarına karşı kibri, kibirlendiği şeyi nefsine mal etmesinden veya o nimeti vereni hesaba katmamasındandır ki, bu da nankörlüktür. Hased eden de kendi üzerindeki nimetleri görmez, başkalarına verilen nimetlere hased eder, bu da nankörlüktür.
            Dünyalıklara çok düşkün, açgözlü, hırslı, kanaatsiz insan içinde bulunduğu nimeti görüp, şükretmez, bu da nankörlüktür. Hangi yolla olursa olsun şükürsüz insan, nankördür. Nankörlüğün cezası da pek ağırdır. O(sav) hep şükredendi. En acılı, ızdıraplı anlarında bile şikayet ettiği asla görülmemiştir.
            Hz.Aişe(ra) anlatıyor; ''Bir gece Resulullah kalktı, abdestini aldı, namaza durdu. Kıyamı, rüku ve sucudu öyle uzattı ki, sabah ezan okununcaya kadar devam etti. Kıyamda, rükuda ve secdede öyle çok ağladı ki, gözyaşları göğsünü ıslattı. Ben; 'Ey Allah'ın Resulü! Seni ağlatan sebep nedir? Senin gelmiş gelecek  günahlarını Allah affetti,'' dedim. Buyurdular ki, 'Şükreden bir kul olmayayım mı? Sübhaneke ma şekernake Hakka şükrüke Ya Meşkur.''
            ''Kim şükrederse sadece kendisi için şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse şüphesiz ki Rabbim kimsenin şükrüne muhtaç değildir. O lütuf ve kerem sahibidir.'' Neml Suresi(40) Şükredenlere üstün nimetler ve Allah(cc)'a kurbiyet lütfedilirken, şükretmeyenlerden de güzellik, hüner ve marifet alınır. Yani daha evvel verilen veyahut fıtratında menkuz olan güzel hasletler geri alınır. Bazı insanlar birşeyler umdukları için kulluk yaparlar. Bu, tüccar kulluğudur. Bazıları da korktukları için kulluk yaparlar. Bu da, köle kulluğudur. Diğer bir kısım ise, bunca nimetler bahşeden Rabbine müteşekkirdir, bu hislerle kulluk yapar ki, tüm menfi duygulardan kurtulmuş, seçkin kimselerin(havas), has kulların kulluğudur.
            Bazı sahabiler ''Ya Resulullah! Hangi mal hayırlıdır?'' diye sorunca, Efendimiz(sav) buyurmuştur ki; ''Sahip olunan şeylerin en efdali şükreden kalb, zikreden dil, kocasının imanına yardımcı saliha kadın.'' 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder