23 Haziran 2011 Perşembe

RIZA EHLİ OLMAK

            Efendimiz Hz.Muhammed(sav) buyurmuştur; ''Kanaat bitmez, tükenmez bir hazinedir.'' Rıza ehli olan kul, Rabbinin takdirinden, taksiminden razı olur, kanaat eder. Kimsenin malında, mülkünde gözü olmaz.
            Rıza makamı, sabır makamının bir üstüdür ki, insan iradesiyle elde edilmesi güç olduğundan, Cenab-ı Hakk doğrudan doğruya emretmemiş, sadece tavsiye etmiş ve o mertebeye erenleri takdir etmiştir. Rıza; insan kalbinin, başa gelen hadiselerle  sarsılmaması ve kaderin tecellileri karşısında adeta huzur duymasıdır. Diğer bir yönüyle, başkalarının üzülüp müteessir olduğu, şaşırıp dehşete düştüğü olaylar karşısında, sükun ve itminan içinde olmasıdır.

1. Cenab-ı Hakk'ın uluhiyetine rıza; O'nu sevmek, O'na saygılı olmak, O'na yönelmek ve beklentilerini yalnız O'ndan beklemektir. 

2. Rububiyetine rıza; Hakkımızdaki takdiri ve tedbiri gönül rahatlığıyla karşılamak, başlangıcı acı görünen hadiselerde şokun atlatılacağı ana kadar, sükutu ihtiyar etmek ve kulları hakkındaki tasarruflarında O'na dayanıp, O'na güvenmek ve hoşnut olmaktır.

3. Nebi(sav)'nin elçiliğine rıza; O'na teslim olmak ve sünnetine ittiba etmektir. O'nun gösterdiği yolu, tavsiyelerini kendi heva ve hevesinin önüne geçirmek, her hususta O'nu kendine model kabul ederek, kendini o modele uydurmaya çalışmaktır. 

4. İslam'da rıza; İslam'ın bütün kanun ve kurallarına, emir ve yasaklarına, topyekun düsturlarına inanıp, razı olmaktır. 

            İnsan ancak imanının derinliği, amelinin ciddiyeti, ihsan şuuru(Allah(cc)'ı görüyormuş gibi Allah(cc)'a kulluk yapmak) , tevekkül, teslim fasıllarından geçerek rıza ufkuna ulaşabilir. 
''Ademoğlunun en ehemmiyetli saadet kaynaklarından biri  şüphesiz, Allah'ın kazasına razı olmasıdır ve onun en önemli talihsizliği de, Allah'ın takdirini öfke ve isyanla karşılamasıdır.'' Hz.Muhammed(sav)
            Kulun Rabbinden gelen şeylere karşı rıza göstermesi, Rabbinin de ondan razı olması, demektir. 
''Allah onlardan razı, onlar da Allah'tan razı.'' Beyyine Suresi(8)
''Ey itminana ermiş nefis! Dön Rabbine. O senden hoşnut, sen de O'ndan hoşnut olarak dön de gir kullarımın arasına ve cennetime.'' Fecr Suresi(27-30)
            Hakk dostları rızayı yakalayabilmek için adeta birbiriyle yarışırlar. Rıza, aynı zamanda tevekküle dayanmaktadır. Bütün ibadet ve taat, rızanın meyveleri sayılırken, bütün masiyetler de rızadan mahrumiyetin neticesidir. 
            Hakk Teala'nın emrini, nehyini, takdirini gönül hoşnutluğuyla karşılamak bir rıza halidir ki, bu da o kula şeref olarak yeter. Şu bir gerçektir ki, razı olandan razı olunur, seven sevilir. Hakk dostlarının bu meyanda bazı beyanları şöyledir;
1. Kader rüzgarı ne yandan eserse essin, gönül rahatlığıyla göğüslemek,
2. En sarsıcı ve üzücü hadiselerde bile Rabbimize karşı daima hüsn-ü zan sahibi olmak,
3. Allah(cc)'tan gelen herşeyi severek karşılamak,
4. Allah(cc)'ın levh-i mahfuzdaki takdirlerini düşünerek, başa gelen ibtilalar karşısında yersiz, lüzumsuz sözler sarfetmemek,
5. İnsan herşeyi ile Allah(cc)'ın kulu ve kölesidir. Köle, efendisinin tasarrufuna müdahale edemez. İşte bu şuurda olmak, efendisine saygılı edepli olmak, efendisinin takdirini hoşnutlukla karşılamak,
6. Rabbinden gelen bir gül gibi, dikeni de hoş görebilmektir. İnsan başına gelen şeylerin neticesini pek kestiremez. Oysa ki, bunların içinde pekçok menfaatler, maslahatlar olabilir. Rıza; emirler, nehiyler ve kader planında başa gelen iptilalar olmak üzere pekçok mevzuda görülebilir. Rızanın yolu sabırdan geçer. Kul sabreder, sabırda sabırlı olduğu gibi umulur ki, rızadan da hissedar olur. İbadet-i taatta rıza, bunların ifasında seve seve, cana minnet bilerek rıza ile ifa etmektir. Haramlardan  ictinabta ise günahlardan beri durmak, razı olacağını bildirdiği ameli de icra etmektir. Malından tasadduk ederken seve seve, rızayla tasadduk etmek gibi, başa gelen sıkıntılara sabırla katlanmaya çalışırken rızayı yakalamaya azmetmek ferasetli mü'minin şiarıdır. 
            Bir cefakar; ''Ey Yar! Senden dönmezem
                                Hançerle yüreğimi yarsalar
                                Senden dönmezem
                                Zekeriyya gibi baştan aşağı biçseler
                                Senden dönmezem, demiş.
            İslam dünyasının büyük alimlerinden olan İmam Tirmizi Hazretlerinin hanımına ''Kocanızın size kızdığını nasıl anlıyorsunuz?'' diye sorduklarında bu mübarek hanım şöyle cevap vermişti; ''O'nu üzdüğümüzde, bizden rahatsız olduğu zamanlarda hepimize çok daha iyi davranır, bir şeyler ikram eder, sonra gizli gizli ağlar ve 'Ya Rabbi! Ne günah işledim de Seni gazablandırdım ki bunları üzerime gönderiyorsun? Beni affet Allah'ım. Onları da iyi hallerine çevir' diye dua ederdi. Biz de hata yaptığımızı anlar, tövbe ederdik,'' buyurmuştur. Hakk dostları hep nefislerini levm etmiş, her ne kadar kusur başkalarına ait olsa da , bunun bir hikmeti olduğu ve kendilerinin bir hatasından dolayı zuhur ettiği görüşünde olmuş, karşı tarafı yargılamaktan ziyade, kendi nefislerini yargılamışlardır. Böylesi bir görüş insanın sabırlı olmasını ve gazabtan, öfkeden salim olmasını da sağlar. Bu güzel görüş kadın için de geçerlidir. 
            Rivayet edilir ki, bir salih zata kendini bilmez biri sataşır, ileri geri sözlerle hakaret eder, levmeder. O salih zat hiç ses çıkarmaz, dinler dinler, sonra ellerini yüce dergaha kaldırır, 'Ya Rabbi! Eğer bu kulunun söyledikleri doğru ise, ben böylesi hakareti hak etmişsem beni affet. Eğer o kulun haksızsa, o kulunu affet', der, geçer, gider. Böyle davranmakla o salih zat hiçbirşey kaybetmediği gibi pekçok şey kazanır biiznillah. Görüldüğü gibi hadiseleri güzel değerlendirmek sabrı kolaylaştırdığı gibi, pekçok tehlikeden de korumuş oluyor. 
            Efendimiz(sav) bir gün sahabe efendilerimize hitap ederken, 'Sizler Ebu Damdama gibi olmaktan aciz misiniz?' diye sorar. Oradakiler merakla, 'Ebu Damdama kimdir?' deyince Efendimiz(sav) ,'Sizden önce yaşayan bir adamdır. Hergün sabaha çıktığında (Allah'ım bana söven, bana kötü söz söyleyen herkese hakkımı helal ediyorum, derdi), buyurdu.
            Kişinin hadiseleri iyi değerlendirmesi, hikmetle bakması, perde arkasını keşfe çalışarak değerlendirmesi, kazancını kaybını hesaplaması, sabrın sonunun selamet ve Hakk'a vuslat olacağı inancıyla sabırlı olması gerektiğini kendisine sık sık telkin etmesi ve ferasetli olması, sabrına kuvvet kazandırır, böylece es-Sabur esmasının tecellisine mazhar olur, bunun bir üzeri de rıza makamıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder