26 Eylül 2011 Pazartesi

SIDDIKİYET

                        Sadakat ve doğrulukta en ileri oluş, peygamberlik mertebesinin bidayeti, bütün peygamberlerin müşterek sıfatı, velilik mertebesinin nihayeti olan makam, Hz.Ebubekir'in(ra) namı ve sıfatıdır. 
                        Sıdk; doğru söz, sözünde durmak, kalb temizliği anlamlarındadır. İslamiyetin esası, sıdktır. İmanın hassası, sıdktır. Bütün kemalata isal edici, sıdktır. Ahlakı aliyenin hayatı, özü, sıdktır. Alem-i İslamın nizamı, sıdktır. Terakkiyetin minberi, sıdktır. Nev-i beşeri kabe-i kemalata isal eden, sıdktır.  Hz.Muhammed'i(sav) beşeriyetin en yükseğine çıkaran, sıdktır. Evet sıdk, her müminde bulunması gereken bir sıfattır ki, kalbde mekan tutup, aza ve cevahirlerde kendini gösteren yüce bir sıfattır. Öz doğruluğu diyebileceğimiz sıdk, amellere, fiiliyata, davranışlara yansıdığı gibi, hasseten kelama yansıyan bir vasıftır.
Efendimiz(sav), sıddıkiyetin zirvesinde yaşayıp, bizlere en güzel örnek olmuştur. Bunun en bariz örneği, peygamberlik görevi verilmeden evvel, küffar tarafından Muhammed'ül Emin lakabı verilmesidir ki, o yüce Resulullah'ın(sav) nasıl bir sıddık olduğunu ortaya koymuştur. Evet O(sav), asr-ı cehalette dahi sadakati, doğruluğu, dürüstlüğü ile nam almıştı. Cümle peygamberler bu sıfatta birleşmiş olup, adeta tüm peygamberlerin müşterek sıfatıdır denebilir. Peygamberlerden sonra bu sıfat, Hz.Ebu Bekir'in(ra) namı, şanı olarak bilinmekte olup, Ebu Bekir Sıddık diye yad edilir. Peygamberliğin ilk mertebesi  sıddıkiyettir ki, sıddıkiyet olmasa asla peygamber olunamaz şartını izhar eder. Tasavvufta da sıddıkiyet şarttır. Bir müritte aranan şartların başında, o şahsın sadakatli doğru olup olmadığı gelir ve bu hususun ciddiyeti telkin edilerek eğitime genelde buradan başlanır. Efendimiz(sav) bir hadislerinde ''Beni Hud Suresindeki şu ayet ihtiyarlattı, buyurmuştur. Ayet mealen (Emrolunduğun üzere dosdoğru ol) ayeti celilesidir.'' Efendimiz(sav) şüphesiz istikamet üzere idi. O(sav) vazifesini hakkıyla, dosdoğru yerine getiriyordu. Bu ayet, Nebisinin şahsında belki ümmetine bir ikazdı. Fakat o yüce ruh mesuliyet duygusunda çok hassas olmasından dolayı, ümmeti namına da olsa çok kederleniyordu. Bu ayeti celile beni ihtiyarlattı, adeta belimin kemiği kırıldı  diyerek sıddıkiyet konusunun ciddiyetini izhar etmiş oluyor. Bir hadislerinde , ''Her sabah bütün uzuvlar dile hitaben, bizim hakkımızda Allah'tan kork! Sen doğru olursan bizde doğru oluruz, sen eğrilirsen bizde eğriliriz, biz sana bağlıyız'' diyerek dil istikametine dikkatleri çeker.  Yine bir hadiste, ''Dikkat! Vücutta bir et parçası vardır, o doğru olursa bütün vücut doğru, o eğrilirse bütün vücut eğrilir, o kalbdir,'' diyerek kalbin istikametine ve doğru olmasının elzem olduğuna işaret ederek ümmetini uyarmıştır. 
                     Süfyan İbn-i Abdullah(ra) bildiriyor, ''Ey Allah'ın Resulü! Bana kesinlikle yapmam gereken bir iş söyle dedim, Efendimiz(sav) buyurdu, ''Rabbim Allah'tır de, sonra dosdoğru ol''. Rabbim Allah'tır deyip, dosdoğru olmak. Tevhid ve istikamet her müslümanın sımsıkı sarılıp yerine getirmesi gereken iki temel kuraldır. ''Tevhid ve istikamet, işte sana İslamiyet'' diye değerlendirilmiştir. Sıddıkiyet eşittir, sadakat doğruluk, dürüstlük anlamlarına gelir ki, bu durumun zıddı istikrarsızlık, kararsızlık, gayr-i ciddi denilen ciddiyetsizlik, hatta daha ilerisi çıkarı için rahatça yalan söyleyebilme, sahtekarlık, tutarsızlık gibi pekçok kötü vasıfları camidir. Bu tip insanlar toplum tarafından da itibar görmezler. Güven, emniyet telkin edemediklerinden dolayı genelde toplumda dışlanırlar. Böylece hem dünyada hem ukbada hor, hakir, zelil olurlar. Tasavvuf bu konuya çok önem verir, müridlerini bu hususta eğitirler. Bu eğitimi kalbde başlatırlar ki, insanın kalbi hayatı istikameti kavrayınca, biiznillah hadiste de bildirildiği üzere diğer uzuvlar da istikameti kollar. Çünkü kalb; merkez, hatta diğer uzuvların amiri hükmündedir. Kur'an'da bu konuyla ilgili şöyle buyurulur, ''Diriltilecekleri günde, mal ve oğulların fayda vermediği, ancak selim bir kalb ile Allah'ın huzuruna gelenlerin fayda göreceği o günde, beni mahçup etme Allah'ım!'' Şura Suresi (87-89)
Selim  kalb üzerinde müfessirler çok geniş yorumlar yapmışlardır, bunlardan bazıları şöyledir,
1. Fıtrata ters düşen her türlü kusurdan ve fesattan arınmış kalptir. 
2. Küfür ve masiyetten kurtulmuş olan kalbtir.
3. Şüpheden, şirkten, mal ve evlat fitnesinden arınmış kalbtir.
4. Mahlukata ve Allah'a(cc) karşı samimi olan kalbdir.
5. Tertemiz, her lekeden arınmış, Allah(cc) sevgisinde halis, tamamen O'na(cc) teslim olmuş kalbdir.
6. Tüm kötü vasıf ve kötü ahlaklardan arınmış, güzel vasıflarla vasıflanıp, güzel ahlakla bezenmiş, bid'atdan uzak olup, sünnette mutmain olmuş, sürekli istikameti kollayan kalb diye tarif etmişlerdir. teslimiyet makamı, sıddıkiyet dereceleri olarak değerlendirilmiştir. 
''Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve sadıklarla beraber olun'' Tevbe Suresi 119
                 İnsanoğlunun hayatta en mühim vazifesi ve en ciddi meşgalesi, mutlak ve sonsuz bir istikbal için yani ölüm ötesine hazırlanmak olmalıdır. Bu ise ancak kalbin hakikatini bilerek, onu kötülüklerden korumak ve ruhani tesirlere tabi kılmakla mümkün olur. Zira dünyada denge ve selamet, ahirette huzur ve saadet, kalbi selim sahibi olmakla mümkün olur. Böyle bir kalbi selim ise yaradılıştan gelen temiz ve fıtri hususiyetlerini kaybetmemiş, selamet-i diniye üzerine olan kalb demektir ki, böyle bir kalb sahibine sıddık denir.
            Tasavvufi görüşte sadakat yani doğruluk, bütün güzel vasıfların ve ahlaki fazilet ölçülerin başında gelir. Bu öyle bir fazilettir ki, bunun içinde diğer bütün ahlaki faziletler toplanmıştır. Bir insan öz doğruluğuna yani, kalbi doğruluğa sahipse, dil doğruluğuna dolayısı ile, amel doğruluğuna da sahip olması gerekir ki, işte bunun ismi sadakat, sıddıkiyet veya doğruluktur. 
           Doğruluk, kalb hakikati tasdik ederken, dil o hakikati ikrar edip, ameli ile tasdik etmesidir. Bu üç doğrunun şahitleri birbirinden ayrılırsa sıddıkiyet olmaz, yani kalbi doğruyu tasdik ettiği halde, dil o doğruyu ikrar etmiyorsa, bu kalbin doğruyu tasdiki pek bir şeye yaramaz. Çünkü böylelerine işaret eden ayetler vardır, ''Onlar inandıkları halde gerçeği ikrar etmiyorlar'', diyerek kafirlerin bu durumda olanlarına işaret edilir. Amel ve dil istikamette olsa, kalb istikamette değilse ki, (ya imanda şüphesi var veya kalbde riya ucb gibi ameli ifsad edecek illetler var) bu durumda da sıddıkiyet söz konusu değildir. Velhasıl sıddıkiyet bir anlamda da ihlasla beraberdir. İhlasın olmadığı yerde sadakat olmayacağı gibi, sadakatin olmadığı yerde de ihlasın mevcudiyeti muhaldir. Gerçek sadakat, sıddıkiyet; öz, söz, amelin cem olması ile elde edilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder