13 Eylül 2011 Salı

MARİFETULLAH

                       Marifet; tanıma, bilme demektir. Marifetullah; Allah'ı(cc) Kur'an'ın bildirdiği gibi tanıma, sıfatlarını, isimlerini, eserlerini tefekkür ve tedebbür yoluyla tam olarak bilme anlamına gelmektedir. Kur'an-ı Kerim, insanın yaratılış gayesinin Allah'a(cc) kulluk olduğunu açık bir şekilde beyan ederek şöyle buyurur; ''Ben cinleri ve insanları sırf beni tanıyıp, yalnız bana (kulluk) ibadet etsinler  diye yarattım'', Zariyat Suresi (56)
                Bu gayenin gerçekleşmesi her şeyden önce kulluğun kime ve nasıl yapılacağının bilinmesindedir. Zira Allah'ı(cc) gereği gibi tanımayan kimse O'na(cc) gerçek anlamda kulluk yapamayacağı gibi, kulluğun nasıl yapılacağını bilmeyen de yaratılış maksadını gerçekleştiremeyecektir. Kulluğun kime yapılacağı meselesinin, nasıl yapılacağı meselesinden daha öncelikli olduğu ise açıktır. Allah'ı(cc) tanımak (marifetullah) insanın yaratılış gayesinin ilk ve en önemli temelini oluşturur. Denebilir ki, Allah(cc) elçilerinin insanlara sunduğu mesajın özü, öncelikle uluhiyetin doğru anlaşılmasıdır. Kur'an'a göre Allah(cc) katında insanın değeri takva iledir. Takva ise, bilgi ile doğru orantılıdır. Kur'an-ı Kerim'de Allah(cc) buyurur; ''Şunu unutmayın ki, Allah'ın nazarında en değerli, en üstün olanınız  takvada (Allah'ı sayıp, haramlardan sakınmada) en ileri olandır.''Hucurat Suresi(13) ''Kulları arasında Allah'tan(cc) gereği gibi korkanlar ancak alimlerdir.'' Fatır Suresi(28)
          Efendimiz(sav) de ''Allah'ı en iyi bileniniz ve ondan en çok korkanınız benim'' buyururken, Allah'ı(cc) tanımanın kişiyi takva bakımından geliştireceğine işaret etmiştir. Onun içindir ki, Allah'ın(cc) razı olacağı bir kulluk için, kalbin Allah'ı(cc) tanıması bir zarurettir. Kur'an-ı Kerim akletme melekesi(akıl) sayesinde, insanın Allah'ın(cc) varlığını, birliğini, yüceliğini ve kudretini kavrayabileceğine işaretle, zaman zaman akla hitabeder ve şöyle der, ''Hayatı veren de, öldüren de odur. Gece ile gündüzü peşpeşe getiren de odur. Öyleyse hala aklınızı başınıza alıp bunları bir düşünmez misiniz?'', ve inkarcıların çoğunun aklını kullanmayanlar olduğuna dikkatleri çeker ve şöyle der, ''Siz ezan okuyarak namaza davet edince, bunu alay ve eğlence konusu yaparlar. Onların böyle yapmalarının sebebi, akıllarını kullanmayıp bu güzelliği anlamamaktır.'' Maide Suresi(58)  Zira Kur'an'a göre tüm varlık ve hadiseler Allah'ın(cc) birer ayetidir. Göz ve kulak gibi nimetler kendisine verildiği halde, Hakk'ın varlığını ve yüceliğini idrak etmeyen kimsenin hakikatte gözü kör ve kulağı sağır demektir. Böylelerinin akledemeyeceği ise açıktır. ''İnkara sapanları ise ister uyar, ister uyarma. Onlar için birdir, imana gelmezler.''Bakara Suresi(6)  ''Kalblerinde hastalık vardır, Allah da onların hastalıklarını daha da ilerletti'' Bakara suresi(10) Binaenaleyh, akıl Allah'ı(cc) tanımada en önemli fonksiyondur. Kalb; akletme fonksiyonuyla Allah'ın(cc) varlığını, birliğini, kudretini ve yüceliğini belli ölçüde idrak edebilirse de, Allah'ı(cc) gerektiği ölçüde idrak etmesi ve tanıması mümkün değildir. Çünkü Allah(cc) herşeyi kuşattığı halde, kendisini hiçbir şeyin ihata edemediği duygular üstü bir varlıktır. Allah(cc) buyurur, ''Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır ve Allah herşeyi kuşatmıştır(hiçbirşey onun ilmi ve kudretinin dışında kalmaz,''Nisa Suresi (126)
        ''Gözler O'na erişemez, halbuki O gözleri görür, O eşyayı pek iyi bilen, herşeyden haberdar olandır,'' En'am Suresi(103) Bu ve benzeri ayetlerde Allah(cc) kendisinin zatını, sıfatlarıyla haberdar etmiştir. Allah(cc) zatı itibarıyle asla ve asla idrak edilemez. Fakat sıfat ve esmasının tecellisiyle ve bunlar üzerinde tefekkür ve müşahede yoluyla, Yüce Allah'ın(cc) kelamı olan Kur'an-ı Azimüşşan'la bilgi sahibi olunur ki, Yüce Allah(cc) peygamberler vasıtasıyla zat-ı uluhiyeti hakkında bilgiler göndermiştir. İşte Allah(cc) hakkında en sıhhatli bilgiler bunlardır. Kur'an, Allah'ı(cc) tanımada en önemli bilgi kaynağıdır. Kur'an'da Allah'ın(cc) isimleri, sıfatları ve varlık üzerindeki tasarrufları anlatılmaktadır.
''(Resulüm) De ki! Mülkün gerçek sahibi olan Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden çeker alırsın, dilediğini yüceltir, dilediğini de alçaltırsın. Her türlü iyilik Sen'in elindedir. Sen herşeye kadirsin. Geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katarsın, ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkarırsın, dilediğine de sayısız rızık verirsin.'' Al-i İmran Suresi (26-27)
''O öyle bir Allah'tır ki, O'ndan başka ilah yoktur, görülmeyeni bilendir. O esirgeyendir, bağışlayandır.''Haşr Suresi (22)
''O öyle bir Allah'tır ki, Kendisinden başka hiçbir tanrı yoktur, O malik ve sahiptir, münezzehtir, selamet verendir, emniyete kavuşturandır, gözetip koruyandır, üstündür, istediğini zorla yaptırandır, büyüklükte eşi olmayandır. Allah puta tapanların ortak koştukları şeylerden münezzehtir.'' Haşr Suresi (23)
İnsanlara yol gösterici olarak indirilen Kur'an-ı Kerim kim tarafından okunursa okunsun, ön yargılı yaklaşılmadığı sürece okuyucusuna en doğru bilgileri verecektir ve ona kılavuzluk edecektir. Ancak Kur'an'ı gereği gibi anlamak için, kalbin küfür ve nifak gibi hastalıklardan arınmış olması lazımdır. Allah(cc) buyurur; ''Onlar Kur'an'ı tedebbür etmiyorlar mı, yoksa kalbler üzerinde kilitler mi var?'' Muhammed Suresi (24)
         Kalbin Allah'ı(cc) tanımaya yönelik akletme ve anlama fonksiyonları bir anlamda, eserden müessire doğru vasıtalı bir tanımdır. Bunlardan ayrı olarak kalbin, vahiy ve ilham yoluyla Allah(cc) hakkında doğrudan bilgi sahibi olması da mümkündür. Zira nebevi vahiy, peygamberlere mahsus ise de ilham vahyi umumidir. Yüce Allah'ın(cc) bazı kullarını bu yolla bilgilendirmesi ve zatına ait sıfatlarıyla Kendisini onlara tanıtması yadırganacak bir durum değildir. Nitekim Allah'ın(cc) hikmeti dilediğine verdiği ve kendi katında bazı kullarına ilim lütfettiği Kur'an'da açıkça bildirilmiştir. Allah(cc) buyurur; ''Allah dilediğine hikmet verir, kime hikmet verirse ona pekçok hayır ve üstünlük vermiştir. Gerçekleri ancak akıl sahipleri anlar.'' Bakara Suresi (269)
          Tasavvufi görüşe göre, marifetullaha vasıl olabilme zahiri ilim, Kur'an, sünnet yolu ile ve kainat üzerinde, nefisler üzerinde tefekkür ve tedebbür yolu ile mümkün olabilmektedir ki buna kesbi bilgiler deniyor, bu bilgiler çoğu zaman yanlış yorum, yanlış değerlendirmeler sonucu zaman zaman bulanıklık arz edebiliyor. Sofilere göre Allah'ı(cc) gerçek anlamda tanımak, ancak Allah'ın(cc) doğrudan kalbe ihsan edeceği vehbi, ledünni bir ilimle mümkün olabilecektir. Bu bakımdan kalbin her türlü günahtan hatta, Allah(cc) dışında herşeyden (masiva) arınması, arı duru hale gelmesi lazımdır. Bunun için de mücahede şarttır. Mücahede kalbi saflaştıracak ve hakikat ilmi kalb aynasında ayniyle yansıyacaktır. Bunun neticesinde de kul, marifetullah nimetine mazhar olacaktır. Velhasıl, Kur'an'a göre insanda hakkı tanıma merkezi kalbdir. Kalb, vasıtalı veya vasıtasız bir şekilde Allah'ı(cc) kulluk için gerektiği ölçüde tanıma nimetine mazhar olacak bir yapıya sahiptir. Kalbin bu konuda sağlıklı bir sonuca ulaşması ise hastalıklardan arınmış, selim oluşuyla doğru orantılıdır. Selim bir kalb akletme, anlama ve ilahi mesajlara (vahiy-ilham) mahal olma sayesinde, Allah'ı(cc) tanıyacak ve kulluğunu gereği gibi yapma azmine kavuşacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder