28 Eylül 2011 Çarşamba

RIZA-İ İLAHİ

                    Rıza; insan kalbinin başa gelen hadiselerle sarsılmaması ve kaderin tecellileri karşısında huzur duymasıdır. Diğer bir yönüyle, başkalarının üzülüp müteessir olduğu, şaşırıp dehşete düştüğü olaylar karşısında, gönül mekanizmasının sükun ve itminan içinde olmasıdır.
             Cenab-ı Hakk'ın uluhiyetine rıza; O'nu(cc) sevmek, O'na(cc) karşı saygılı olmak, O'na(cc) yönelmek ve beklediklerini de yalnız O'ndan(cc) beklemektir.
                 Rububiyetine rıza; hakkımızdaki takdiri ve tedbiri gönül rahatlığı ile karşılamak, başlangıcı acı görünen hadiselerde, şokun atlatılacağı ana kadar sükutu ihtiyar etmek ve kulları hakkındaki tasarruflarında O'na(cc) inanıp, O'na(cc) güvenmek, O'nun(cc) yaptığı her şeyden hoşnut olmaktır.
             Nebinin elçiliğine rıza; O'na(sav) teslim olmak ve sünnetine ittiba etmek, O'nun(sav) gösterdiği yolu, tavsiyelerini kendi heva ve hevesinin önünde tutmaktır. Akıl, mantık ve muhakemesini O'nun(sav) emrine verip, teslim olmak ve kendi zekasını O'nun(sav) ilahi vahyi kucaklayan engin fetanetinin aynası haline getirerek, esas olan asla yönelmektir. 
                İslam'da rıza; İslam'ın bütün kanun ve kurallarına, emir ve yasaklarına, topyekun düsturlarına iman edip, razı olmaktır. Böyle bir rıza anlayışını Efendimiz(sav) şöyle beyan ediyor; ''Allah'ı Rab, İslam'ı din, Hz.Muhammed'i de nebi kabul edip, razı olan imanın zevk-i manevisini tatmış olur.'' Rıza makamına ulaşan veya rıza vadilerinde dolaşıp Rabbimize gönül verenlerin şöyle; ''Allah'ım! Kurbiyetimi(yakınlığımı) arttır. Beni Senden uzaklaştıracak şeylerin insafsızlığına terk etme ve gönlüme maiyetini(beraber olma) duyur, dedikleri çok işitilmiştir. Rıza-i ilahi bir armağandır. 
                  İnsan ancak imanının derinliği, amelinin ciddiyeti, ihsan şuuru, tevekkül, teslimiyet, tefviz fasıllarından geçerek rıza ufkuna ulaşabilir. Rızanın tahsili güç ve insan iradesi ile elde edilmesi zor olduğundan, Cenab-ı Hak onu doğrudan doğruya emretmemiştir. Sadece tavsiye etmiş ve o mertebeye erenleri de tebcillerle, takdirlerle payelendirmiştir. 
              Rıza hem dünyada, hem ahirette çok önemli bir huzur kaynağıdır. Rıza makamında olanlar; dış görünüşüyle  sevimsiz ve ürperten pekçok şeyle karşılaşırlar. Ne var ki; rıza kahramanları, o yolda karşılaştıkları zahmetleri rahmet kabul ederler, içtikleri zehiri tiryaka çevirirler. Maruz kaldıkları meşakkatleri de sevgiliyle alış-veriş ve sevgiliye yaklaşma sayarlar. Aslında rıza yolu ağır ve sıkıntılı olduğu kadar, emin ve kestirmedir de. Bu yol bazen Hak yolcusunu bir hamlede, bir nefhada insan-ı kemalatın ta zirvelerine ulaştırabilir. Efendimiz'in(sav) bu hususta nurlu beyanlarından biri de şöyledir; ''Ademoğlunun en ehemmiyetli saadet kaynaklarından biri de hiç şüphesiz, Allah'ın(cc) kazasına razı olması; onun en önemli talihsizliği de Allah'ın(cc) takdirini öfke ve isyanla karşılamasıdır.'' Bir Hak dostu rıza hakkında şöyle demiştir; 
              ''Olacak şeyler henüz olmadan ferdin Hakk'ın ihtiyarını kendi ihtiyarına tercih etmesi, kaza zuhur edip, herşey olup bittikten sonra da 'Hayır Allahın ihtiyar ettiğidir' deyip, herhangi bir rahatsızlık duymamasıdır ve musibetin pençesinde kıvranırken O'na(cc) karşı en aşıkare duygularla, övgülerle coşması, Rabbine olan saygısını, sevgisini izhar etmesidir.'' 
 Hak dostlarının bu meyanda bazı beyanları;
1. Kader rüzgarı ne yandan eserse essin, gönül rahatlığı ile göğüslemek,
2. En sarsıcı ve en üzücü hadiseler karşısında bile, kalb balansının ayarını korumak ve Rabbimize karşı daima hüsn-ü niyette bulunmak,
3. Allah'tan(cc) gelen herşeyi severek karşılamak, tavrını değiştirmemek,
4. Allah'ın(cc) levh-i mahfuzdaki hakikat takdirlerini düşünerek, başa gelenler karşısında yok yere vurunup, dövünmemek,
5. İnsan herşeyiyle Allah'ın(cc) kulu ve kölesidir. Köle, efendisinin tasarrufuna müdahale edemez. Ona düşen, efendisine karşı saygılı, edebli olup, efendisinin takdirini hoşnutlukla karşılamaktır. 
6. Eğer insan Rabbini seviyorsa, O'ndan(cc) gelen gül kadar dikeni de hoş görür ve görmelidir. 
                  İnsan, başına gelen şeylerin neticelerini pek kestiremez. Oysa ki bunların içinde dünya kadar maslahatlar vardır ve olabilir. Bu hususta bir ayet-i kerimede Mevla şöyle diyor; ''Siz birşeyden hoşlanmazsınız, ama o sizin hakkınızda hayırlıdır ve yine olur ki, siz birşeyi seversiniz ama sizin için şerdir. Siz bilmezsiniz, herşeyi Allah bilir.'' Bakara Suresi(216)
               Müslüman, Allah'a(cc) teslim olmuş kimse demektir. Bu itibarla da Cenab-ı Hakkın icraatına karşı hoşnutsuzluk göstermesi söz konusu olamaz. Herşeyden evvel mümin hüsn-ü zan sahibi insandır. İnsana karşı hüsn-ü zanla emredilen birinin, Rabbinin muamelelerine karşı su-i zan ifade eden hoşnutsuzluk göstermesi söz konusu olamaz.
              Kulun Rabbinden gelen şeylere karşı rıza göstermesi, Rabbinin de ondan razı olması demektir. Bu husus bir ayeti kerimede şöyle beyan edilir; ''Allah onlardan razı, onlar da Allahtan razı'' Beyyine Suresi 8  Diğer bir ayette ise; ''Ey itminana ermiş nefis! Dön Rabbine O senden hoşnut sende Ondan hoşnut olarak. Dön de gir kullarımın arasına ve cennetime'' Fecr Suresi (27-30)
              Evet; rıza, Hak katında en yüksek mertebedir, denebilir ve onun seviyesi de en büyüklerin yani nebi ve resullerin ortak vasfıdır. Bu rıza çizgisinde ihlas, tevekkül, teslimiyet ve tefviz de O'na ulaşabilmek yani rızayı yakalayabilmek için Hak dostlarının adeta soluk soluğa yarış yaptıkları mübarek bir hedeftir.Bu hedefe ulaşma yolunda nelere katlanmış, ne tahammülfersa şeyler göğüslenmiş ve ne kadar kandan, irinden deryalar geçilmiştir.
              Rıza, dinin temeli sayılan en önemli esaslar üzerine kurulmuş o tevekküle dayanmaktadır. Bu mevzu ile ilgili büyüklerden bazı güzel mısralar;
Bir cefakar aşığım ey yar, Senden dönmezem
Hançer ile yüreğimi yarsalar, Senden dönmezem
Zekeriya gibi beni baştan ayağa biçseler, Senden dönmezem
Beni yandırsalar, toprağımı savursalar
Külüm oddan çağırsalar, Settar Senden dönmezem
                   Bütün ibadet ve taat rıza meşcereliğinin meyveleri ve bütün masiyetler de rızadan mahrumiyetin neticeleridir. Hakk'ın seninle olan muamelesini gönül rızası ile karşılaman, seninle gök sakinleri arasında ortak paydadır ve bu da sana şeref olarak yeter. Şunu iyi bil ki, ''razı olandan razı olunur, seven sevilir''. Sonu olmayan en büyük nimet ve en büyük şeref, rıza ehlinden Hakk'ın hoşnutluğudur.'' Rabbimizden niyaz ediyoruz, bizleri de bu şerefle şereflendirsin. Amin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder