5 Eylül 2011 Pazartesi

FAKR

            Fakr; Kur'an-ı Kerim'de fakr, fakir ve fukara gibi türemiş kelimeleriyle ondört yerde geçmekte , hadislerde ise pek çok yerde kullanılmaktadır. Kur'an ve hadislerde geçen 'fakr' kavramının, iki ayrı anlamda kullanıldığı görülüyor. Bunlardan biri 'maddi fakirlik', diğeri ise 'manevi fakirlik'tir.
1.Maddi fakirlik veya suret fakirliği; ihtiyaç duyulan mala ve eşyaya sahip olamamak demektir. Hadis-i şerifte, ''Fakr insanı neredeyse küfre düşürecektir,' buyurur Efendimiz(sav). Fakirlik iki cihanda yüz karasıdır ki, maddi ve manevi fakrın birleştiği kimseler için söylenmiş bir hakikattır. Çünkü insan her ne kadar maddi fakir olsa, buna mukabil manevi zengin olsa, bu fakr asla yüz karası olmaz. Hatta yüz akı olur. Fakat, maneviyat fakiri için maddi fakirliğin isyana, tuğyana sebebiyet vermesi muhtemeldir. Bu manada gönle sıkıntı vermesinin makbul olmadığı ifade buyurulmuştur. Tasavvufa konu olan ise bu tür fakirlik değil, manevi fakirliktir.
2)Manevi fakirlik; kulun kendinde varlık görmemesi, her şeyi Hakk'tan bilmesi, Hakk'a iltica etmesi, amelinin, hal ve makamının Allah'ın(cc) lütfu olduğunu kabul etmesidir. 'Fakr benim medar-ı iftiharımdır', 'Allah'ım beni fakir yaşat, fakir öldür ve fakirlerle haşret' hadisleri bu anlamdaki fakra dahildir. Kulun Allah'a(cc) muhtaç olması anlamında bir fakirlik, elbette fakiri de zengini de kapsar. Bu anlamıyla fakir ve fukara malı olmayan değil, sufi ve derviş manasına gelir. Bu yüzden şeyhler kendilerine hadim-ül fukara fakirlerin hizmetkarı derler. Bazıları, 'Fakir serveti olmayan değil, muradı olmayandır', derler. Çünkü gönülde mal muradı bulundukça, kalp ayardan kurtulmuş sayılmaz. Fakrın bir başka tarifi ise, 'Kalbde ayarın bulunmaması'dır. Kalbde ayar ve masiva varsa, gönül henüz fakrı gerçekleştirmiş sayılmaz. Haktan başkasından müstağni olmadıkça, fakra erişemez.
                 Manevi fakra nail olmuş insanlar, sayısız mal ve mülke sahip olsalar da onlara gönül bağlamazlar. O mal ve mülkün gerçek sahibini düşünüp, kendilerini fakir sayarlar. Bütün ruhunu Allah'ın(cc) sevgisi kaplayıp, Allah'tan(cc) başka hiçbir şeye meyil ve muhabbet kalmayınca, kişi gerçek fakra ermiş sayılır. Böyle bir fakirlik, mal mülk sahibi olmaya mani değildir. Büyük sofilerden Ebu Hafs Haddad 'Bir kimse almaktan çok vermeyi arzu etmedikçe, sıhhatli bir fakr anlayışına ulaşamaz', der. Tasavvufta fakr anlayışı Allah(cc) merkezli, sosyal ve ekonomik bir yapı sunmaktadır. Paylaşım esası, feragat ve isar anlayışı öne çıkmaktadır. Ferdin ihtiyaçları sınırsız olmamalıdır. Çünkü kaynaklar sınırlıdır. Maksat tüketmek değil, ihtiyaçları görmektir. Bu düşünce aslında ferdi hayatımızda tüketim için konulmuş bir sınırdır. Yoksa üretimin sınırı değildir. İnsandaki tüketim arzusu fıtridir. Sınırlanmaya ve frenlenmeye ihtiyaç vardır. Tasavvuf, ferdi bu konuda da disipline sokar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder