5 Eylül 2011 Pazartesi

GURBET

            Lugat anlamıyla gariplik, yabancılık, vatandan ayrı düşme manalarına gelen gurbet, sofiye ıstılahına göre yani, tasavvuf ve tarikat nazarında 'manevi gurbet' diyeceğimiz gurbet; maksuda erişebilmek için o güne kadar alışılagelen dünya ve onun cazibedar atmosferinden uzaklaşma ve uhrevi buudlu yaşama şeklinde yorumlanmıştır. Halktan Hakk'a yönelme, bir halden bir hale geçme, bir yolcu gibi sürekli ilerleme...
            Efendimiz(sav) ''Cenab-ı Hak nezdinde kulların en sevimlisi gariplerdir,'' buyurmuştur. Gariplerin kim olduğu sorulunca da ''Din ve diyanetleri adına halktan uzaklaşanlar ki, Meryem oğlu İsa ile haşrolacaklardır,'' cevabını vermişlerdir. Bir defasında Efendimiz(sav), Hz.Ömer'in(ra) ''Ya Resulallah! Rahat edeceğin bir yatak yapalım,'' sözüne karşılık ''Ya Ömer! Ben bir yolcuyum. Benim durumum dinlenmek için bir ağaç gölgesine oturmuş ve kalkıp yoluna devam edecek bir garip gibidir, değer mi bu yolcuya,'' diyerek bu dünyada bir garip olduğunu, asıl vatanın burası olmadığını hatırlatmıştır. Diğer bir hadislerinde ''İslam garip olarak başladı ve garip olarak devam edecektir,'' buyurmuştur. Herkesin bozgunculuk yaptığı, Kur'an'a İslam'a yabancı kaldığı, hatta yok etmeye çalıştığı dönemde Hakk ve hakikat uğruna maldan, candan geçen ve hırpalanmış  maneviyatları imar etmeye say eden gariplere müjdeler olsun. Aslında herkes gurbettedir, bütün insanlar bir gurbet yaşıyorlar. Kimi farkında, kimi de gafletin kalın perdesi arkasında kalmış. Bildiği halde, farkında olmadan asli vatanı burasıymış gibi ayrı bir gurbet yaşayan ki hakikaten, Hak'tan ayrılık gurbeti. Hak dostları bu gurbet görüşünü üçe ayırmışlardır. Bunlar; yararlı olan, zararlı olan ve ne yararı ne de zararı olan.

1)Yararlı ve Hz.Peygamber'in(sav) lisanında memduh sayılan gurbet,hak erleri dediğimiz ehlullahın gurbetidir ki, bu gurbet ünsbillahla taçlanmış, itibar edilen, marifetullah derinlikli, muhabbet ve iştiyak tevennünlü bir gurbettir. Böyle bir gariplik içinde bulunan salik, gurbet rampasıyla sık sık üns-ü billaha yükselir. Hiçbir zaman mutlak yalnızlığa düşmez ve yalnızlık anlarını O'na(cc) yaklaşmanın işaretleri kabul eder. Zahiren halktan yalnız kaldıkça, manen Rabbine daha ziyade yaklaşır ve o her zaman Allah'ın(cc) himayesi, Peygamber'in(sav) imameti ve Hak dostlarının refakatı ile kendini müeyyet görür. Zati değerleri ölçüsünde dünya ile olan münasebetini devam ettirir. Görünüşte o, sıradan bir insan görünümündedir. Fakat manen apayrı bir alemdedir. Her zaman ibadet ve taatla dopdolu tam zahid. O, bu alemin bir gurbet olduğunu iyi anlamış ve ona göre değerlendirmiş, hep asli vatanını göz önünde bulundurmuş, bu gurbetten öz vatanına doğru her an ilerlerken saf temiz gitmenin yanı sıra, karlı bir ticaret yapıp eli dolu dolu gitmenin şuuru ile akıllı bir garip durumundadır. Hadisin ifadesi ile bu garip 'cennetin sultanı' gibidir. Ama hayatını kimsenin önemsemediği bir çizgide sürdürür. Ne yandan bakılırsa bakılsın, o kılık kıyafeti ile sıradan bir insan görünümündedir. Dünyevi ve uhrevi, maddi manevi bütün zenginlik ve servetleri, o nimetlerin hakiki sahibini anmaya, rızasına ermeye vesile sayar. Her zaman şükürle iki büklüm olur. Aşkla, şevkle, zikirle, tefekkürle oturup kalkar. O, uhdesine verilmiş bütün ilahi mevhibeleri, sırtında bir ariyet gibi görür. Ne varlıkları ile şımarır, ne yoklukları ile tasalanır. Maddi hazlar şöyle dursun, manevi varidatlar dahi onun yolunu kesemez. O bir garip yolcu... Asli vatanına nefes nefes, madden cismen ilerlerken, bu gurbet diyarından sürekli ilerlediğinin bilincinde olup, manen de ilerleyen ve eli boş gidilmez deyip ukbası için sürekli yatırım yapan ve bir güzel halden daha güzeline, ondan daha ahsenine doğru manen ilerleyendir. Evet ebrar ve mukarrebinin gıpta ettiği garipler... Asr-ı saadet ve ahirzaman velayetinin en önemli ve en bereketli kaynağı sayılan bu manadaki gurbet; cazibesi az, kıymeti çok, sıkıntısı fazla, derecesi yüksek, debdebesi yok, tevazu yörüngeli, hep verici, beklentisi yoktur. Her bir devirde bu tertemiz kaynak etrafında bir avuç nezih gönüller ve pak vicdanlar bir araya gelmiş, insanları sevgiyle kucaklamış, onları düştükleri bataklıktan, gönül verip saplanıp kaldıkları şu fani alemden kurtarmaya, asli vatanlarını tanıtıp uyarmaya say-ü gayret etmiş ve asla dünya lezzetlerine talip olmamışlar. Refah, mutluluk ve dünyanın gaye-i hayal haline gelmesi, onlar için öldürücü bir zehir telakki edilmiştir.
2)Yararı olmayan, sahibinin başında bir musibet gibi tütüp duran duman gibi, inkar ve dalaletten kaynaklanan gurbettir ki, kabir yolculuğu ile sürüp gideceğinden, hatta öbür alemde hem çaresiz hem sevapsız devam edeceğinden en acınacak gurbet işte bu gurbettir.
3)Ne yararı, ne zararı olmadığı halde, anne karnında başlayan, bir manada kabre kadar devam eden gurbettir ki, bu gurbet her faninin kaderidir. Niyetin hulusu sayesinde bazen sevaplara vesile olmasına söz konusu olan bu gurbet, her zaman ruhta gerekli olan kıvam korunamadığından,  bilhassa Allah'a(cc) açık olmayan sineler ve gönüllerde sürekli bir vesile-i hicrandır, yani yavaş yavaş da olsa dünyadan uzaklaştığını seziş, sevdiklerinden ayrılık düşüncesi  onun için hicrandır. Fakat bu, birinci gurbet ehline göre tam tersine dostlara kavuşma, asli vatanına vasıl olma düşüncesi ve huzur ve sükun sebebidir.
                    Zahiri gurbet, din ve diyaneti adına yurdundan yuvasından ayrı düşenlerin gurbeti, dilinden halinden anlamayanların içinde hal ehlinin gurbeti, fasık ve facirlerin arasında salihlerin gurbeti, cahil ve görgüsüzlerin arasında ehl-i ilim ve irfanın gurbeti, suret ve şekil erbabı yanında mana ve hakikat erlerinin gurbeti gibi gariplere işaret edilerek, 'garip olarak ölenlerin şehit olacağına' dair rivayetler vardır. Evet hanesinde garipler, ailesi içinde garipler, çevresinde garipler çoktur. En yakınlarındaki halinden anlayamamış. Bu gurbet diyarı olan dünyaya gelen her faninin ömür takvimi, ölümle son bulur. Bunun için dünyaya geliş ve gidişin idrakinde olup, garip bir yolcu gibi yaşayanlar, ilahi nasiplerin heyecanı ile dünyanın çile, ızdırab, gam ve keder dolu imtihanlarında muvaffak olmaya gayret gösterirler. Onlar gurbet hayatının kah sürur, kah elem olarak tecelli eden muhtelif tezahürleri karşısında daima; tevekkül, teslimiyet, sabır ve rıza halinde yaşarlar. Böyle bahtiyar kimselerin ölümleri, sonsuz rahmet kapılarını aralayan bir vuslat, yani Rabbe kavuşma şeklinde tezahür eder. Efendimiz(sav) Hz.Ömer'e(ra) şöyle der; 'Dünyada ya bir garip insan gibi, ya da bir yolcu gibi ol''. Hz.Adem'le(as) başlayan gurbet, her beşerin kaderidir. Şu dünya; her canlının, dolayısı ile insanoğlunun yolculuğu esnasında uğrayıp geçtiği bir mekandır. İnsan ise garip bir yolcu, asli vatanına doğru giderken geçmesi gereken bu köprüden geçen bir seyyahtır. Şu bir gerçektir ki, ebedi olan asli vatandaki durumu, fani hayatıyla irtibatlı olacak, ya sefa ya da cefa ile karşılaşacaktır. Rabbimiz hakiki dünya gariplerinden eylesin bizleri, amin...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder