12 Eylül 2011 Pazartesi

HAŞYETULLAH

                    Kur'an-ı Kerim'de iman ile korku arasında sıkı bir ilişkinin varlığını görmekteyiz. Korku adeta imanın ayrılmaz bir parçası gibidir. Bu korku sıradan bir korku değildir. Allah(cc) korkusudur. Kur'an'a göre, müminler yalnız Allah'tan(cc) korkarlar veya korkmalıdırlar. 
                     Korku gelecekle ilgili bir duygudur. Başa gelme ihtimali olan elem verici eza ve cezaların vukuundan, talep edilen nimetleri elde edememe duygusundan kalbin elem duymasıdır. İmanlı bir mümin ahirette başına gelecek cezaları, azapları, sıkıntıları düşündüğünde korkmaması mümkün değildir. İşte o iman ve imanından dolayı geleceğin korkusu mümini günahlardan alıkoyar. Takva dairesine iletir. Yine nimetlerden mahrumiyet endişesi de kulu itaate, teslimiyete, ibadet ve takvaya yönlendirir ki, işte bu korku Allah(cc) korkusudur. Çünkü Allah(cc) Adil'dir. Kimseye haksızlık etmez, zulmetmez. Kul, kendi kendine zulmedebilir. Onun içindir ki; sevilecekte, korkulacakta ancak ve ancak Rabbül Alemin'dir. Sevgi; Allah'ı(cc) hakkıyla bilip, tanıma demek olan marifetin bir meyvesidir ki, korku da bu bilginin tabii bir neticesidir. Allah'ı(cc) tanımadan sevmek mümkün olmayacağı gibi, tanıdıktan sonra da sevmemek ve onun celali karşısında titrememekte mümkün değildir. Bunun içindir ki, ''Allah'tan(cc)  ancak alimler korkar,'' Fatır Suresi (28) buyurulmuştur. Hz.Peygamber(sav) ashabına hitaben, ''İçinizde Allah'ı en çok bileniniz ve O'ndan en çok korkanınız benim'', buyurmuştur. İnsanın Allah'a(cc) karşı takınması gereken edebin bir boyutu olan ve hadiste 'hikmetin başı' diye takdim edilen Allah(cc) korkusunun merkezi, şüphesiz ki kalbdir. Ayet-i kerimede Allah(cc) buyurur, ''Müminler ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir.'' Enfal Suresi(2)  
                     ''İlahınız bir tek ilahtır. Öyleyse yalnız O'na teslim olun (Ey Nebi) o mütevazi, saygılı ve samimi insanları müjdele. Onlar ki, Allah anıldığı zaman kalbleri titrer.'' Hac Suresi (34-35)
             ''Ve Rablerine dönecekleri için yapmakta oldukları işleri kalbleri çarparak yapanlar var ya, işte hayır işlerine koşan ve hatta bunun için yarışan onlardır.'' Müminun Suresi (60-61) Bu ayetlerden anlıyoruz ki, imanda kemale ermiş müminlerin belli başlı vasıflarından biri de, Allah(cc) adı anıldığı zaman ürperen bir kalbe sahip olmak ve hayır işlerinde yarışmaktır. ''Allah(cc) size, kendisine karşı ürperti içinde olmanızı emreder.'' Al-i İmran Suresi(28) Bu ayetlerden de anlıyoruz ki, Allah(cc) mümin kulundan kendisine karşı saygı dolu, ürperen bir kalb sahibi olmayı istiyor. ''Allah(cc) adı anılınca, inananların kalblerinin ürperme zamanı hala gelmedi mi?'' uyarısında bulunur. Hadid Suresi (16) 
          Havf; yapılan şey karşısında cezaya çarptırılma korkusu, korkulan şeyin hatırlanmasıyla kalbin titremesi ve hoşa gitmeyen şeyin başa gelecek endişesiyle kalbin ürpermesi anlamındadır.
              Haşyet; havftan daha özel bir anlama sahiptir. Haşyet genelde alimlerin vasfıdır. Haşyete, bilgiye dayalı korku denebilir. Havfta hareket söz konusu iken, haşyette daha ziyade sükunet hakimdir. Havfta telaş, heyecan; haşyette itminan vardır. Bir de rahbet vardır ki, istenmeyen şeyin başa gelmesi korkusundan var gücüyle kaçmaktır. 
                Vecel; celalet, azab ve şiddetinden birisinin hatırlanmasıyla kalbin titremesi, yüreğin hoplamasıdır. 
                Heybet; tazim ve hürmet duygusuyla birlikte bulunan bir korkudur. Bu tür korku ise bilgi ve sevginin ayrılmaz bir parçasıdır. Havf, umumi müminlerin vasfı iken; haşyet alimlerin, heybet aşıkların, vecel ise mukarrebinin bir sıfatıdır. Allah(cc) zikredilince kalbin ürpermesi meselesi müfessirlerce çeşitli şekilde yorumlanmıştır. Allah'ın(cc) lafzı hatırlandığında bile kalbin ürpermesi, Hakk'ın cezası hatırlandığında bile kalbin ürpermesi, O'nun(cc) azamet ve celali karşısında irkilmek, herhangi bir masiyetle karşı karşıya geldiği zaman korkup, irkilmek, ümit ve muhabbet şevkiyle beraber azamet-i ilahi karşısında yüreğin çarpması gibi yorumlar yapmışlardır. 
              Ürperme; diri, hassas, duyarlı, yumuşak bir kalbin vasfıdır. Böyle bir kalbe, emir ve yasaklara uymak  zor gelmez. Günahlarla taşlaşmış bir kalb ise hayra koşmayacağı gibi, masiyet işlemekten de çekinmeyecektir. Kalbi ürperti nedir bilmeyecektir elbette. Allah(cc) karşısında saygıyla kalbleri  titreyenlerin cennet ehli olduklarını Hz.Peygamber(sav) haber vermiştir. ''Rablerinin divanında durup, hesap vermekten korkan kimseye iki cennet vardır.'' Rahman Suresi(46) Netice olarak iman bir kalbe girmişse, orada Hakk korkusu başlamış demektir. Çünkü Allah'ın(cc) yüceliğine, kullarını birgün hesaba çekeceğine inanmış bir mümin, günahlarını düşünüp Allah'ın(cc) azabından korkup titreyeceği gibi, Hakk'ı iyi bilen  alim ve arifler de onun kemal ve celali karşısında gereği gibi kulluk yapamadıklarını hatırlayıp, üzülecek ve gönülleri ürperecektir. Nebiler, mukarreb  melekler ve Hak aşıkları ise zaman zaman muhabbet şevkinden, bazen ayaklarının kayma korkusundan, bazen de azamet-i ilahiyenin heybetinden yürekleri çarpacaktır. Hülasa, mümin olan herkes Allah(cc) adıyla irkilecek, ürperecektir. Taşlar bile Allah(cc) korkusu ile yerinden yuvarlanırken, sertlikte taştan da katı, ürperme nedir bilmeyen hissiz bir gönül sahibi olmak, ilahi rahmetten mahrum olmak demektir. Allah(cc) buyurur, ''sonra bunun arkasından kalbleriniz katılaştı, artık onlar taş gibi hatta ondan da katı, çünkü öyle taş var ki içinden ırmaklar fışkırır, öylesi var ki çatlar da bağrından su kaynar ve öylesi var ki Allah'a olan tazimi sebebiyle yukarıdan yuvarlanıp parçalanır.Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.''Bakara Suresi(74)İşte bu sebeple Hz.Peygamber(sav) ''Allahım! Faydasız ilimden, korkmayan kalbden, doymayan nefisten, icabet edilmeyen duadan Sana sığınırım,'' diyerek bu acı sonuçtan Rabbine iltica etmiştir. 
            Her konuda olduğu gibi, bu konuda da müminlerin durumunun aynı olmayacağı pek tabiidir. Bir avamın Allah(cc) korkusu ile bir alimin Allah(cc) korkusu elbette aynı olmaz, olamaz. Başlarda da denildiği üzere genel bir kaidedir ki, herkes bildiği kadar korkar ve sever. Bu sözü Efendimiz(sav) ashabına söylemiştir. Ancak şurası da muhtemel ki istisna-i durumlarda olabilir. Bilgisi az, fakat imanı kuvvetli, fıtratı temiz niceleri vardır ki, haşyetullah onların kalblerinde muhkemdir. İstisnalar kaideyi bozmaz, demişlerdir. Marifetullah; muhabbetullaha ve haşyetullaha götüren en etkin iksirdir. Biiznillah bir taraftan da insan her konuda olduğu gibi, bu konuda da aczini bilecek, muhabbetullaha, haşyetullaha, havfullaha vuslat yine o Yüce Mevla'nın izni, ihsanı, tevfiki, dilemesi ile zuhur edeceği inancıyla Rabbine iltica edip, dileyecek yalvarıp, yakaracaktır. Gönüller onun yed-i kudretindedir. O dilemezse ne ilim, ne irfan fayda vermez, korkamaz ve sevemez. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder