16 Eylül 2011 Cuma

İHLAS VE NİYET

            Aşağı yukarı herşeyin bir zıddı vardır. Riyanın zıddı da ihlastır, denebilir. İhlas nedir? İhlas, Cenab-ı Allah'a yaklaşabilme gayesiyle her türlü dünya menfaatinden yüz çevirmek ve kalbi koruyabilmektir.
             İhlasın meyvesi, ihsandır. Bu da; kulun Rabbini görüyormuş gibi ibadet ve davranışlarda bulunması ve kendisini her an ilahi müşahade altında hissedebilmesidir. İhlas, bir kalb amelidir. İslam nazarında amellerin değeri, onların ortaya çıkmasına sebep olan niyet ve ihlasla ölçülür. Efendimiz(sav); ''Ameller niyetlere göredir,'' buyurmuştur. Başka bir hadis-i şerifte ise, ''Müminin niyeti (maksad ve ihlası) amelinden hayırlıdır,'' buyurmuştur. Bu itibarla, başta ibadetler olmak üzere bütün hayırlı amellerin Allah(cc) rızası kastedilerek yapılması asıldır. Bu da ihlasla mümkündür. İhlas; amelleri sırf ilahi rızayı kastederek ifa etmek ve onlar üzerine nefsani gayelerin gölgesini düşürmemektir. Beden için ruh ne ise, amel için ihlas da o mesabededir. Yani ihlassız amel, ruhsuz ceset gibidir. İhlassız amel, özden ruhtan mahrum kuru bir yorgunluktan ibarettir. Ameller ihlas nispetinde değer kazandığından, mümin bu hususa azami ihtimam göstermeli, her amelin kökü, nüvesi mesabesinde olan ihlası yakalamaya çalışmalıdır. Gerçekten, Cenab-ı Allah'ın diğer mahlukatı ile bir çok beşeri ve nefsani fiillerde müşterek kıldığı insanoğlu, bütün fiillerindeki dünyevi, bedeni ve nefsani tatminkarlığı gaye haline getirmek gibi bir süfliyattan kurtularak, onları rıza-i ilahi maksadının emrine sokabilmek iktidarı ile, yaratılışındaki mükemmelliği tezahür ettirebilir. Bu da Cenab-ı Hakk'ın rızasını hayatın umumi ve nihai bir gayesi haline getirmek demektir ki, bütün fiilleri bu gayeye hizmetleri vasfıyla ruhanileştirir ve herbir fiilini, davranışını, kelamını ibadet seviyesine yükseltebilir. Uyku, yeme, içme, evlad, mal, mülk edinme, zaruri her iş, amel gibi sayısız beşeri davranışlar, hep rıza-i ilahiyi kazanmaya medar olacak bir mecra içinde cereyan ettirilebildiği takdirde, hakikaten ibadet ve hayırlar kategorisine dahil edilmiş olur. Bu hususta insanın üstün yaratılışına yakışan bir dirayetle Allah'ın(cc) rızasından gayrı bütün emelleri gönlünden söküp atmak, müslümanın memur bulunduğu büyük bir kahramanlıktır. Dolayısı ile, Allah katında amellerin makbuliyetinin asıl şartıdır. İhlas, kulları en büyük hayır olan ilahi rızaya nail eder.
''Şüphesiz ki, kitabı sana hak olarak indirdik. O halde sen de dini Allah'a has kılarak ihlas ile kulluk et.'' Zümer Suresi (2)
''De ki; ben dini Allah'a has kılarak, ihlaslı bir şekilde O'na kulluk etmekle emrolundum.'' Zümer Suresi (11)
''Size onların (hayvanların) karnındaki işkembe pisliği ile kan arasından halis bir süt içiriyoruz ki, içenlerin boğazlarından afiyetle geçer.'' Nahl Suresi (66) Müfessirler bu ayette beyan buyurulan misale teşbihen demişlerdir ki, ihlas da ameli tıpkı sütün kan ve muzahrafattan ayırt etmesi gibi bulanıklardan ayırt eder. Sütün halisiyeti kan ve pislikten arınması olduğu gibi, amellerin halisliği de Hakk rızasından başka her şeyden beri kılınmasıdır. İbn-i Abbas'tan(ra) rivayetle ''Bir adam geldi. Ey Allah'ın Resulü! Ben hem Allah rızasını, hem de derecemin halk tarafından bilinmesini dileyerek bir iş yapmaya durduğum oluyor. Mahzuru var mı?'' dedi. Resulullah(sav) bunun üzerine cevap vermeyip sükut etti. Nihayet şu ayet-i kerime nazil oldu; (bu hadise üzerine) ''Artık kim rabbine kavuşmayı ümit ediyorsa, güzel bir amel işlesin ve Rabbine ibadette hiçbir kimseyi ve hiçbir şeyi ortak koşmasın.'' Kehf Suresi (110) Bu ayet-i kerimede açıkça beyan edildiği gibi amelin kabulünde ihlas, şarttır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder