10 Mayıs 2011 Salı

İMAN HAZİNESİ

            Hal ile öğüt veren, söz ile öğüt verenden iyidir. Halsiz söz, etkili olmayabilir. Fakat sözsüz hal, etkili olur. Bu hususta mürşitler müritlerini hep uyarmışlardır. Dokuz kepçe kal yerine, bir kepçe hal ver , denmiştir. İnsanın haddini bilmesi bir ferasettir, haddini bilmeyen zelil olur. Köpek dahi, kendisine verilen kemik veya ekmek parçasını koklamadan yemez. İnsan her haline dikkat edip, Allah(cc) rızasına uygun mu diye düşünmelidir. Dünya ihtirası kalbi ama eder, gerçekleri göremez. Bu, tuzlu su içmeye benzer.

ALLAH'IN DİNİNİ DERT EDİNENİN, ALLAH ÖZEL DERTLERİNİ GİDERİR
            Efendimiz(sav) bir hadislerinde şöyle buyurmuştur; ''Ümmetimin fesadı zamanında; dinin esaslarının sarsıldığı, ümmetimin dağılıp parçalandığı ve İslami düşüncenin iğfaline çalışıldığı bir dönemde; İslami yol adına öğretip ortaya koyduğum disipline(sünnetime) sımsıkı sarılan, hatta onun esaslarından bir tanesini bile ihya eden, şehit sevabı kazanır''.
            Bütün gaye, amentüyü ispat etmektir. Herkesin iradesi, imanı ölçüsündedir. Yine herkesin sabrı, muamelatı, takvası, ibadet-i taatı, azmi, imanı ölçüsündedir. İman bir bütündür. Asla taviz kabul etmez. İmana ait bir şeyi inkar, küfre sebep olur. Bir kimse imanım var diyor, fakat inandığı hiçbir şeyi tatbik etmiyor ve Cenab-ı Hakk'ın hukukuna riayet etmiyorsa, bu iman şüphelidir. Bazı emr-i ilahiye riayet ediyor, bazısına etmiyorsa, bu da iman zayıflığını gösterir.
            Bir de imanın derecesine göre ihlas derecesi vardır ki, orasını ancak Allah(cc) bilir. Ameller ise ihlas durumuna göre değer bulur. Cenab-ı Hakk amelin kabul şartını ihlasla şartlandırmıştır. Pekçok ayette bu konu 'onlar iman eder ve amel-i salih işlerler' diyerek bildirilmiştir. İman ve amel-i salih bir bütün olarak zikredilmektedir. İmansız amel geçersiz, amelsiz iman da şüphelidir. İmanı koruyan, salih ameldir. İmanı kuvvetli olanın takvası da kuvvetli; sabrı, şükrü, ibadet-i taatı, ahlakı ise imanının ve İslam'ın şahitleridir.
            İman, hiçbir şeyle kıyası mümkün olmayan bir hazinedir. Bir ihsan-ı ilahidir. Korunması da o kadar elzemdir. Bedenin sağlığı için korunmaya ihtiyacı olduğu gibi, imanın korunmasına daha ziyade ihtiyaç vardır. Beden nasıl yaralanır, hastalanır, zaafa uğrarsa; insanın imanı da çeşitli vesilelerle yaralanır, hatta mazallah hayatiyetini kaybeder. İmanın yerini küfür alır. Allah-ü Teala'nın ayetlerinden birini inkar, isimlerinden birini inkar, Resullerinden birini inkar, helale haram, harama helal diyerek ahkam-ı ilahinin yerini değiştirmek, bir müslümana çeşitli nedenlerle kafir, münafık demek gibi çok sebeplerle iman yok olur, geçersiz olur. İbadette gevşeklik, cehalet, günahlar karşısında duyarsızlık, hafife alma gibi durumlarla iman zaafa uğrar. Mikrop kapmış vücud , günahta ısrar eden kişinin misalidir ki, her bir günah kalbe, dolayısıyla imana zarar veren mikroplardır. Cenab-ı Mevla şöyle buyurur; 'Onların kalblerinde hastalık var'. Kalb marazı denilen bu durum, kötü vasıfların kalbde mekan bulmasıyla ve günahların etkisiyledir. Vitamin eksikliğinin vücuttaki etkisi gibi, ibadet ve ibadet-i taatın ihmali de maneviyatın, imanın zaafına sebeptir. İslami kaidelerin birine riayet, diğerine riayetsizlik imanda zaafiyetin sebeplerindendir. Her tarafı sağlam olan ama, ufacıkta olsa bir deliği olan bir gemi nasıl batmaya mahkumsa, çatlak olan bir duvar yıkılmaya mahkumsa imandaki zaafiyette böyledir.
           İman, itikat güçlü olacak. Zayıf itikat, insanı rüzgarın önünde savrulan yapraklar gibi savurur. O kişi istikrarlı olamaz.Kalbde takva olacak. Amentü billah diyorsak eğer, bunun gereğini yerine getirip, imanımızı amelimizle ispat etmeliyiz. Rabbimiz Kur'an-ı Azimüşşan'da, 'iman edenler imtihan olmadan cennete gireceklerini mi zannediyorlar' diye buyuruyor. İmtihanlar neticesinde, imanımız geçerli veye geçersiz olarak tezahür edecektir. Rabbimiz bizi emir ve nehiylerle imtihan ettiği gibi ,çeşitli ibtilalarla da imtihan edeceğini bildirmektedir. Bu sebeple bizler güzel bir kul olabilmenin bilinci ve gayretinde olmalıyız. Gönlümüzde Allah(cc)'tan gayrısına yer bırakmayacağız. Tek arzu ve istikametimiz O(cc)'nun rıza ve hoşnutluğunu kazanmak olmalıdır. Efendimiz(sav)'in havzın başında beklediği ümmeti olabilme; gayemiz, hedefimiz olmalıdır. Böyle olursa Mevla-yı Müteal olan Rabbimiz de Muin'imiz olur inşallah. Kalbden, putları atarsak hakiki tevhide ulaşırız biiznillah. Merhametli olacağız. Rahman ve Rahim olan Rabbimiz gibi merhametli olacağız. Bize bahşedilmiş olan nimetleri paylaşacağız.
            Cenab-ı Hakk kullarından güzel ahlaklı, edebli olmalarını istiyor. Melekler güzel varlıklardır. Mevla'mız kulundan melekleri aşmasını istiyor. Melekte nefis yoktur. Mühim olan nefs-i emmareyi aşmak, o nefsi tezkiye, tasfiye ederek iç alemini cemali tecellilere makes hale getirebilmektir. Bu duruma gelen nefis sahibi kul, meleklerin de ötesinde bir konuma nail olmuştur ve melekler ona dua etmektedir. Dünyada melekler onu tanıdığı ve onunla olduğu gibi berzahta da, mahşerde de onun yanındadırlar. Onun lehine şehadet edeceklerdir ve dostlarıdırlar.Melekler kayıtsız şartsız itaat halindedirler. Biz de onlardan örnek alacağız. Bu hali kazanmanın yolu ve şartı, ihsan şuurunun kulda kuvvet bulmasıdır. İnsan daima duaya muhtaçtır. İnsanların duasına da, meleklerin duasına da. Hz.Aişe(ra) anamız buyurmuşlardır, ''fazla malayani sözlerle melekleri yormayın''. Kadınlık alemine en güzel örnek olan analarımıza benzemeye çalışalım. Onların halleriyle hallenirsek, öbür alemde o nispette onlara yakın oluruz inşallah.
            Ölçümüz; Allah Resulü(sav) yanımda olsaydı nasıl olmamı isterdi, düşüncesinin kalbimizde kuvvet bulması olmalıdır. Unutmamak gerekir ki, manevi kamera altındayız, her halimiz kayda alınıyor. Daima havf ve reca halini koruyacağız. Korku, kulun günahlardan korunmasını sağlar. Ümit ise hayırlara koşmasını. İkisi de elzemdir ki, bir kuşun iki kanadı gibi, biri olmazsa kuş uçamaz. KADERE İMAN EDENDEN KEDER KALKAR. İbadetin kabul şartı; iç- dış temizliği ve ihlastır. Nasıl ki dış temizlik olmazsa namaz olmaz, aynen öyle de iç temizlik de ibadetin şartlarındandır, kabul olması için elzemdir. Namaz vaktinde kılınacak; mazeretlerden dolayı kılınamadığı durumlarda, gayr-ı memnun ecir devam eder. Namaz dışında da namaz halini devam ettirmeye çalışacağız. Namazda nasıl tek yöne, kıbleye yöneliyorsak; namaz dışında da tek yöne yani tek Allah(cc)'a yöneleceğiz. Her halimizi o istikamet üzere ayarlayacağız. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder