Aceleci olmayıp; yapacağı işin, söyleyeceği sözün ve vereceği kararın sonunu düşünmek
Acelecilik, günlük hayatta çok defa karşılaşılan bir durumdur ki, bu yüzden pekçok hatalar yapılır. Sonunda pişmanlığa sebebiyet veren durumlar tezahür eder. İnsan sonunu düşünmeden bir söz söyler, bu söz sahibinin başına çok gaileler açabilir. Onun için Efendimiz(sav); ''Acele şeytandan, teenni Rahman'dandır'', ''İnsan sonunun neye vasıl olacağını düşünmeden bir söz söyleyiverir de, bu sözü sebebiyle cehenneme gider'', buyurmuştur. İnsan söyleyeceği sözü, yapacağı işi, vereceği kararı iyice düşünüp; öyle yapmalı, söylemeli ve kararını vermelidir. Hatta gerektiğinde istişare etmelidir. İstişare bir sünnet-i Resulullah'tır.Yoksa insan zarardan, tehlikeden salim olamaz. Efendimiz(sav) aile efradıyla ve ashabıyla gerektiğinde istişare etmiştir.
Acelecilik, sabırsızlığın bir nişanıdır da. Sabırlı, vakarlı insan aceleci değildir. Yine acelecilik bir yönüyle takvada zaafın göstergesidir. Ehl-i takva, takva derecesine göre daima temkinli, dikkatli hareket eder, hata yaparım korkusuyla daima düşünür, öyle konuşup karar verir. Daima teenni ile hareket eder. Rabbimiz şöyle buyurmuştur; ''İnsan aceleci (bir tabiatta) yaratılmıştır.Size ayetlerimizi göstereceğim, acele istemeyin'' Enbiya Suresi(37) Mü'min daima uyanık olacak ve gaflete teslim olmamaya gayret edecek. Feraset mü'minin şiarıdır. Mü'min ferasetli olacak ki, her konuda olduğu gibi bu konuda da ne zaman acele etmesi gerektiğini, ne zaman tedenni gerektiğinin şuurunda olsun. İşte mühim olan bu duyarlılıkta olmaktır. Cenab-ı Hakk kainatta herşeyi 'OL' demesiyle en mükemmel şekilde varlığa erdirebileceği halde, bütün mekan ve eşyayı tedriciliğe bağlamıştır. Mahlukatın yavaş yavaş varlık sahasına çıkıp, belli bir zaman içinde olgunlaşmasını sağlamıştır. Ana rahminde rüşeym halindeki bir çocuk, şekillerin ve kalıpların her çeşidine girerek geçirdiği dokuz ayın ardından, dünyaya gözlerini açmaktadır. Eğer bu hususta acele edip, vaktinden önce doğum yaptırmaya kalkarsanız, o çocuğun canına kıymakla beraber annenin canı bile tehlikeye girecektir. Gerçek olan şu ki, herşeyin belirlenmiş bir zamanı vardır. Herkes tayin edilen zaman gelip, o şeyin miadı doluncaya kadar beklemek zorundadır. Beklemek, bazen insanı çıldırtacak kadar ruha ağır gelse de, insan takdir-i İlahi ile kararlaştırılmış süreyi daraltamaz. İnsan, çevresinde bir nizam dahilinde meydana gelen hadiselerden ders almalı, aceleci olmamalıdır.
Kur'an'da ''İnsan aceleci (bir tabiatta) yaratılmıştır'', diyen Rabbimiz beşerin aculiyet tarafına dikkat çekmiştir. Ümitsizlik, üstünlük tutkusu, bencillik ve rahata düşkünlük gibi acelecilik de, insan tabiatında şeytani tuzaklara açık bir boşluktur. İnsan; nefis tezkiyesi, kalb tasfiyesi ameliyelerinden geçmezse bu acelecilik ve sabırsızlık duygusu onun bütün tavır ve davranışlarına hükmedebilir. Bu hususta bir ayette ''İnsan bazen şerri tıpkı hayrı istercesine ister. Pek acelecidir bu insan'', denilmekte ve bazen onun iyiyi, kötüyü birbirinden ayıramayacak kadar sabırsız davrandığı, bu aculiyetinden dolayı da kimi zaman, dünyayı ahirete tercih ettiği vurgulanmaktadır.
Din-i İslam bizdeki iyiliğe açık nüveleri besleyip geliştirmek ve kötülük temayülleri taşıyan fena çekirdekleri de kurutup, bodurlaştırmak için nazil olmuştur. Kötü hasletlerin boy atıp karaktere dönüşmesine fırsat vermemek ve iyi yanlarımızı inkişaf ettirip, bizi hakiki insanlığa ulaştırarak, Cennet'e ehil hale getirmek için vaz'edilmiştir. Dinin rehberliğinde iyi bir terbiye ile, aceleciliğin yönü de hayırlara çevrilebilir. Bu açıdan yavaş ve ihtiyatlı davranılması icabeden yerler olduğu gibi, acele edilmesi gereken meseleler ve şartlar da vardır. İnsanın nefis engelini aşıp, kemale ermesi de elbette acele ile olmaz. Hakk yola baş koyan bir insan için herşeyin çabukça ilerlemesi pek kolay birşey değildir. Ümitsizliğe düşmeden zamanla olgunlaşması doğaldır. Yeter ki insan azimli, gayretli, samimi, ciddi, sadık olsun. Böylece ham insan, bir zaman sonra kamil insan olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder