20 Mayıs 2011 Cuma

HİLM EHLİ OLMAK

            Hilm; yumuşaklık demek olup, kırıcı, sert, kaba olmamakla beraber, kusurları affetme, sabırlı olma gibi anlamlara da gelir. Allah(cc)'ın sıfatlarından biri de hilmdir ki, kullarına karşı hilm ile tecelli eder. Hilminden dolayı; isyankar, asi kullarının cezalarını hemen vermez, mühlet tanır. Halini düzelten ve af dileyenleri affeder, günahlarını bağışlar ki, bu da hilminin tecellisidir. Evet, Allah-ü Teala hilm sıfatını kullarında da görmek ister. Bilhassa, mü'min bir kulun hilm ehli olması iktiza eder. Efendimiz(sav) kamil manada hilm ehliydi. Rabbimizin bu esması, en çok Efendimiz(sav)'de tecelli etmiştir. O(sav)'nun hayatı hep hilm yörüngeli geçmiştir. Nefsi için asla gazaplanıp, sertlik, şiddet göstermemiştir. 
            Hilm, aynı zamanda peygamberlerin müşterek sıfatıdır. Onlar, kavim ve kabilelerine daima hilmle muamele etmişlerdir. Bilhassa, insanları Hakk'a davette bu sıfatın önemi çok büyüktür. Hilmin olmadığı yerde sertlik, kabalık vardır ki, bu durum da pekçok tehlikelere yolaçar. Sertlik kırgınlıklara sebep olabilir. Rabbimiz, Efendimiz(sav)'den Kendisine isyan edenleri, itaat etmeyenleri affetmesini ve onların günahlarının bağışlanmasını talep edip, dua etmesini istiyor. Sen onlara yumuşak davrandın. Sert, kaba davransaydın etrafından dağılıp giderlerdi, diyor. İşte Mevla'nın hilmi, işte Resulullah'ın hilmi. Ümmet-i Muhammed'e en güzel hilm modeli.
            Şu gerçektir ki; hilm, rıfk ve sabır pekçok hayırlara sebebiyet verir ve pekçok tehlikelerden korur. Denebilir ki, hilm her saadetin, huzurun, dostluğun kaynağıdır. Ehl-i hilm, rıfk ve sabırlı olanların iki cihan saadetine erip, Rabbimizin rızasına nail olmaları umulur. Hilm, pekçok güzel vasıflar gibi mü'minde azami ölçüde bulunması gereken vasıflardandır. Sertlik, kabalık, acelecilik ise şeytani vasıflardandır. Hilm ve rıfk sıfatları insanı Allah(cc)'ın el-Vedud esmasının tecellisine mazhar eder. Bu hasletleri yansıtan bir kimse, netice itibarıyla Cenab-ı Hakk'ın sevgisini kazanır. Allah(sav)'ın bir kulunu sevmesi, ondan hoşnut olması ise dünyevi ve uhrevi kurtuluşu adına çok mühimdir. Yüce Mevla sevdiği kulunun gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı, duyan kulağı olup, o kulunu haramlardan koruyacağı, hayırlı işlerde yardımcısı olup, muvaffak kılacağının müjdesini verir. 
            Hilm sıfatı, insanı Kur'an'ın övgüsüne mazhar eder. Bir ayet-i kerimede; ''Cahiller, kendini bilmezler, kendilerine laf attığı zaman, onlar selam ederler(geçerler)'', diyerek hilm ehlini sena ediyor. Onlarla münakaşa etmezler, onlardan gelen ezalara sabrederler, işte onlar ehl-i hilmdirler, onların mükafatı Hakk katındadır, buyruluyor. Hilm ehli kimseler hem aile ortamında, hem cemaat içerisinde yerini alır. Karşılaştığı her zorluğa katlanır, kolay kolay kırmaz ve kırılmaz. Sıkıntı verici olayları Hakk uğruna zemzem gibi yudumlar. Merhametle, yumuşaklıkla arkadaş ve akrabalarının yardımına koşar, hizmette öndedir. Fakat, sesi sedası çıkmaz. O, insanları Hakk rızası için kolayca affeder, sever, sevilir. Hilmin, rıfkın neticesi ve semeresi başkalarının kusurlarını kolayca affedebilmektir. Böyle bir haslet ise kişiye izzet ve şeref kazandırır. Ve kişiyi Habibiyet makamına çıkarır. 
            Musa(as) dedi ki; ''Ya Rab! Senin yanında kullarının en izzetlisi kimdir?'' Cenab-ı Hakk şöyle buyurdu; ''Gücü yettiği zaman bağışlayandır''. Yani hakkını almaya gücü yettiği halde hakkını almayıp veya hak ettiği cezaya çarptırmayıp, bağışlayandır ki, bunu da ancak hilm ve rıfk ehli yapar. Böyle bir davranışın insanın izzetini arttıracağı müjdelenmektedir. Hasılı, mü'minin davranışlarından en değerlisi ve hoşa gideni şüphesiz ki, hilm, rıfk, müsamahakar, sabırlı, rikkatli olmasıdır. Böylece hilm ehli hem Hakk katında izzetli, sevgili kul şerefine nail olur, hem insanlar arasında, toplumda sevilen, kendisiyle ülfet ve ünsiyet edilen, saygın bir kişiliğe sahip olur. 
            Mevlana Hazretleri bu konunun üzerinde hassasiyetle durmuş, hilm ehli olmanın, dolayısıyla kimseyi incitmemenin ciddiyetini, eserlerinde vurgulamıştır;
- İnsanı inciten kişinin Allah(cc)'ı incittiğinden haberi yoktur. O bilmiyor ki, bu küpün suyu Hakk ırmağının suyu ile birleşmiştir. 
- Belaya uğrayan kişiye acırlar. Ama ahmaklık öyle bir hastalık ki, başkalarını da yaralar ve incitir. 
- Ahmaklar insan yapısı mescide saygı gösterirler de, gönül sahiplerinin gönlünü kırarlar. Bu gönül evinin içinde kimin bulunduğunu bilmezler. 
- Kalb, nazargah-ı ilahidir. Onun içindir ki, imanın mekanı olan bir kalbi incitmek büyük günahtır. Mes'uliyeti de o nispette ağırdır. Bir de suçsuz, yersiz yere incitildiyse. O şahsın vay haline!
            Efendimiz(sav) bir hadislerinde buyurmuştur; Musa(as) ''Ya Rab! Seni nerde arayayım?'', dedi. Allah-ü Teala buyurdu; ''Beni kalbi kırıkların yanında ara''. İncitmemek için hilm ehli olmak zorunludur. 
            Bir başka hadiste; ''Ey Aişe! Allah rıfk sahibidir. Rıfkla(yumuşaklıkla) muamele edenleri sever. Sertliğe ve diğer şeylere vermediği sevabı, rıfkla muameleye verir'', buyurmuştur. 
             ''Her kim haksız olduğu halde bir münakaşayı Hakk'a teslim olmayı düşünerek terkederse, kendisine cennetin kenarında bir ev kurulur. Kim de haklı olduğu halde münakaşayı sırf Allah rızası için uzlaşmayı sağlamak düşüncesiyle terkederse, cennetin ortasında bir ev inşa edilir,'' Hz.Muhammed(sav)
          Rabbimiz Musa(as)'ın firavuna gidip, hak dine davet etmesini emrederken, hilmle, yumuşaklıkla tebliğ etmesini emretmiştir. Bu da gösteriyor ki, tebliğ hususunda da muhataba hilmle yaklaşmak ilahi kanundur, sünnet-i seniyyedir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder