11 Mayıs 2011 Çarşamba

ALLAH(CC)'A KAVUŞMAYI UMANLAR

            ''Güneşe, kuşluk vaktindeki aydınlığa, güneşi takip ettiği müddetçe aya, gündüze, geceye, gökyüzüne ve onu bina edene, yere ve onu düzlük yapana, ruha ve onu en güzel biçimlendirene, sonra da ona kötülük duygusunu da, ondan sakınıp iyi olmayı da birlikte ilham edene yemin ederim ki, nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere daldıran da ziyan etmiştir'', Şems Suresi(1,2,3,4,5,6,7,8,9,10) Bu surede Cenab-ı Hakk ehemmiyetine binaen pekçok şey üzerine yemin ediyor.
            Leyl suresinde insanoğlunun iki zıt davranışı, cömertlik ve cimrilikten bahsedilir. Birçok mukaddes şeyler üzerine yeminle başlayan sure 5,6,7,8,9,10,11. ayetlerde şöyle der, ''Kim verir ve sakınırsa, en güzeli de tasdik ederse, Biz onu en kolaya hazırlarız, onda başarılı kılarız. Kim cimrilik edip vermez, kendini zengin sayıp, Hakk'a boyun eğmez, en güzeli de yalanlarsa, Biz onu en zora yöneltiriz. Çukura yuvarlandığı zaman, malı kendisine hiç fayda vermez''.
            Bu ve benzeri ayetlerde beyan edildiği üzere Cenab-ı Mevla takvayıda, fücuruda , bunların insana neler kazandırdığını da bildirmiştir. Öyleyse Allah(cc)'a ve O'nun rızasına kavuşmayı arzu eden, bu haberler üzerinde derinleşir, fücurdan uzak olup, takva dairesinde olma hususunda ciddi gayretli olur. Cimriliğin kafir sıfatı, cömertliğin mü'min sıfatı olduğu ayette açıkça vurgulanmaktadır, öyleyse kendimizi mizan etmeliyiz.
            İlahi Kudret karşısında derinleşmek gerekir. Cenab-ı Mevla 'kad eflaha' buyuruyor. Yani 'felaha erenler'. Peki nasıl felaha erilecek?
1.İlimde, tefekkürde derinleşerek,
2.Kalbden masivayı çıkararak,
3.Musaffa bir kalbe nailiyatla; Cenab-ı Mevla bizden kalb-i selim, kalb-i münib sahibi olmamızı istiyor.
4.Allah(cc)'ı çok zikredin buyuruyor Cenab-ı Hakk. 'Zikran kesira bükraten ve asila', gece-gündüz her an, her durumda Allah(cc)'ı anma, kalben-kalen-fiilen daima Allah(cc)'la beraber olduğumuzu gönülde canlı tutma ki, buna 'ihsan şuuru' deniyor. Böylesi bir kul Rabbini hatırlarken, anarken günah işleyemez. Günah; gaflette, Allah(cc) unutulduğu zaman işlenir. İnsan neyi anarsa andığının tesiri altında kalır. Onun içindir ki, halen, kalben, ruhen zikre devam edeceğiz. Daima bir kamera altında olduğumuzu unutmayacağız. Her hal ve davranışımız kayda alınıyor. Ahirette o hayat filmimize göre değerlendirme yapılacaktır. Ya cennet ya da cehennemde sonuçlanacağı kesindir. Ahiret hayatı, kabir-berzah hayatı kesin bir hayat olmasına rağmen, keyfiyeti bizce meçhuldür. Her ne kadar bazı bilgiler verilsede hakkıyla bilmemiz, kavramamız mümkün değildir. Nelerle karşılaşacağız, sonumuz ne olacak bilemiyoruz. Bize düşen meçhul bir aleme gideceğimizi daima göz önünde bulundurmak, salih amellerle hazırlanmak, fücurdan uzak olmaktır.
            Cenab-ı Hakk bir ayetinde kullarını uyarıyor,''Şeytan sizi Allah'ın affı ile aldatmasın'', diyor. İnsanın önünde iki düşman, iki engel var. Bunlardan biri nefis, diğeri şeytan. Şeytanın pekçok aldatmalarından birisi de, Allah affeder telkiniyle insanı gaflete itmesi ve böyle bir inanışla kulun günaha batıp gitmesidir. Cenab-ı Mevla kulunu affeder.Ancak affolmanın şartları vardır şüphesiz.
            Allah-ü Azimüşşan Resulullah'a nasıl değer verdiğini muhtelif ayetlerde beyan buyurmaktadır, ''Ey Resulüm! De ki; Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın''. Al-i İmran Suresi(31). Bu ayette Rabbimiz, Resulüne verdiği özel değeri ortaya koyuyor. ''Allah ve melekleri Peygambere çokça salat getirirler. Ey iman edenler! Sizde salat edin ve tam bir teslimiyetle selam verin'', buyurulmaktadır, Ahzab Suresi(56). Bu salavat ve teslimden maksat 'o Resule tabi olun, O'na teslim olun' denmek istenmiştir diye tefsir etmişlerdir ki, bu salavat kalble müşterek olursa kişi her halini onunla mizan eder. Her hususta olduğu gibi ayetleri gözle, kulakla, ve dille takip ederken, kalbin de bunlarla müşterek halde olması gerekmektedir. Bunun devamında ise davranışlarıyla isbat edip, fiiliyata, muamelata geçirip, tasdik etmesi istenmektedir. 
            Hud suresinde geçen  ''Emrolunduğun üzere dosdoğru, istikamette ol'' ayetinde Hz.Muhammed(sav)'in istikamet üzere olduğu haber verilmektedir. Bu ayette, Resulünün şahsında ümmetini uyarmaktadır, bu da öncelikle kalbin istikametidir. Kalb ne nispette istikamette ise diğer uzuvlar da o nispette istikamette olacaktır. İstikamet üzere olanlara ise yine Kur'an şöyle diyor,'Onlar Peygamberle, şehitler ve salihlerle beraber olacaklar'. Bu nasıl olacak, tabi ki onların ahlakına bezenmekle. Kur'an'ın bildirdiği, Efendimiz(sav)'in tatbik ettiği ahlakla ahlaklanmakla , sünnete ittiba ile insan melekleri aşan bir kıvama gelecek, bunu bizden Yüce Rabbimiz istiyor. 
            Meleklerin Adem(as)'e secde etmelerini emrediyor Cenab-ı Hakk. Onlar da emre itaatle Adem(as)'e secde ediyorlar. Bu durum gösteriyor ki, Allah(cc) insanoğluna meleklerden de ziyade bir üstünlük izafe ediyor. İnsanın yaradılışında melekler gibi veya daha üstün olabilecek istidat vardır. Böyle bir duruma nailiyatın yolları, şartları vardır. Bunlar Kur'an ve sünnet ışığında öğrenilip, tatbik edilerek mümkün olacaktır. İnsan, meleki vasıflara nailiyatı nispetinde meleklerle dost olacaktır. Bu hususu Kur'an haber vermektedir. Hem dünyada, hem ölüm anında, hem berzahta, hem mahşerde meleklerin yardımına mazhar olacaklarını Kur'an bildirmektedir. Meleklerin baş vasıflarından biri hiç isyan etmemeleri, ferman-ı Süphani karşısında itaatkar ve teslimiyet içerisinde olmalarıdır. İnsan da Rabbine teslimiyeti ölçüsünde meleklerle dost olacaktır. İmtihanda iblis kibre kapıldı, kaybetti, lanetlendi. Melekler itaat etti, tevazu gösterdi, kazandı. Nahl suresi 23. ayette 'O büyüklük taslayanları asla sevmez' buyurulmuştur. Buradan çıkarılacak ders, kibirden uzak, tevazu ehli olmak, itiraz eden değil itaatkar olmak, yani meleklerin vasıflarıyla vasıflanmaktır. 
            Asıl olan iç alemin temizliği, cemali sıfatların tecelli etmesidir. İç alemin temizlenmesi ki buna takva, tasavvuf, zühd yada ihsan diyebiliriz. Hepsi de aynı manayı ifade eder. İman; dil ile ikrar, kalb ile tasdiktir. Yani dil ile kalbin beraber olmasıdır. Efendimiz(sav) 'Ben günde yüz defa istiğfar ediyorum', buyurmaktadır. Ayrıca, 'Din nasihatla kaimdir' buyurarak, sohbetin ciddiyetini vurgulamaktadır. Sahabi sohbetle zirveye erdi. Hacc suresi 77. ayette 'Ey iman edenler! Rüku edin, secde edin,Rabbinize ibadet edin ve hayır işleyin ki, kurtuluşa eresiniz'. Yine 78. ayette 'Size müslüman ismini Allah taktı ki, Peygamber size şahit olsun, siz de bütün insanlara karşı şahit olasınız. Haydi namazı kılın, zekatı verin ve Allah'a sıkı tutunun ki, Mevlamız odur. Artık O ne güzel Mevla ne güzel yardımcıdır', diye buyurulmaktadır.
            Yine Müminun suresinde 1,2,3,4,5. ayetlerde, ''Şüphesiz o mü'minler kurtuluşa ermiştir. Onlar ki namazlarında huşuludurlar. Onlar ki, beyhude işe, boş lafa bakmazlar. Onlar ki, zekat vermek için çalışırlar ve onlar ki ırzlarını korurlar'', buyurulmuştur. Bunlar ve benzeri pekçok ayetler tasavvufun temel kaideleridir. Efendimiz(sav)'in metodu, tarikat metodudur. Yani, istikamet üzere bir kulluktur. Hakk yolda yapılan herşey, taattır. Tarikat, takvayı yaşamaktır. Tarikat, şeriatı zabt-u rabt altına almaktır. Yine tarikat, ihsan şuuruyla bir kulluk sergilemektir. 
            Bugün Allah(cc) için ne yaptın? Allah(cc), kulundan diğergam olmasını istiyor. Yani, başkasına hizmet. Peygamberler bir ömür insanlara hizmet etmişler, bu uğurda pekçok çilelere maruz kalmışlar ve katlanmışlardır. Tarikatın düsturlarından biri de, halka hizmeti şiar edinmektir. Hizmetsiz insan, meyvesiz ağaca benzer. Allah(cc)'ın rızası istikametinde her hizmete koşmak gerekir. Kavak ve çınar ağaçları cüsseleri büyük olmasına rağmen hem meyvesizdir, hem de kalitesizdir. Yani, o ağaçtan kıymetli bir mobilya elde edilmez. Zeytin ağacı cüssesiz, cazibesiz, zayıf olmasına rağmen pek kıymetli mahsul vermektedir. Değer, alınan hasılattadır. İlim takvaya, tefekküre ve hikmete götürüyorsa, irfana dönüşüyorsa faydalıdır. Kalbe inmeyen, irfana dönüşmeyen ilim, kişiyi tehlikeye götürür. Böyleleri hakkında Kur'an 'sırtında kitap taşıyan merkep gibidir', diyor. Efendimiz(sav) fayda vermeyen ilim ehli hakkında ''Kişinin öğrendiği ilim, dünyadan zühdünü artırmıyorsa, o kişinin Allah(cc)'tan uzaklaşmasından başka bir faydası yoktur'', buyurmuştur.
           Her şeyin bir alameti vardır, ilmin alameti de salih amel, taattır. Yapılan hizmetler ibadet niyetiyle yapılmalıdır. Şevkle yapılmalıdır. En büyük hizmet Hakk'a davettir. Her fırsatı değerlendirmeye gayret edilmelidir. Bazı tohumlar birbirinin benzeridir, fakat birinden çınar çıkarken, benzerinden küçük bir nebat çıkar. Onun için küçük büyük demeden her fırsatı değerlendirmemiz gerekir. Küçük gibi görünen bir hizmet,  çok büyük semere verebilir. Üzüm çekirdeğinin bir üzüm asması ve bir çardak olup tonlarca üzüm vermesi gibi, çok küçük görünen bir amele batmanlar dolusu ecir verilebilir. Allah(cc) Kerim'dir, Vehhab'tır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder