5 Mayıs 2011 Perşembe

ALLAH(CC) DOSTLARIYLA ÜNSİYET

            Tasavvufta vera(takva) temel kaidedir. Menfilikleri sıfırlayabilme sanatıdır. Bu yolda en büyük engel, ene(benlik)dir. Tasavvuf eğitiminde ilk istenen şey; benlik davasından kurtulabilmek, aynı zamanda tövbe ve dua halinde yaşamak, Rabbimizin bizden istediği gibi İslam'ın şahitlerinden olmaktır. Evet Rabbimiz 'Siz İslam'ın şahidi olun ki, peygamber de sizin şahidiniz olsun', buyuruyor. Her halimizle, davranışımızla bunu başarmak için çalışıp, İslam'ı anlatacağız ki, Efendimiz(sav) de bu güzel halimize şahitlik etsin. Bir ağacın kökü çürükse; gövdesi, dalı, budağı, meyvesi de çürüktür. Gövdenin, dalların, meyvenin sağlamlığı kökün sağlamlığıyla orantılıdır. Ağaç eğriyse, gölgede eğridir. 
            İnsanın maneviyatının kökü, iman mahalli kalbdir. Cenab-ı Mevla gecelerde seni ziyafetine davet ediyor. Davete icabet gerekir. Sen geceni dolduracaksın ki, gündüze ışık versin. Gündüzü dolduracaksın ki, gecene ışık versin. Berzahta, sıratta, mizanda ışık olsun, yüzakı olsun. Bedelini ödemediğin şeyden karşılık beklemek muhaldir. Cenab-ı Hakk bize 'Hadi' ism-i şerifiyle tecelli etmiştir, bu bir bedel ister. Bedel; Hakk üzere dosdoğru bir kul olma gayreti, Allah(cc)'ın kullarına ve cümle mahlukata imkan ölçüsünde hizmet, emr-i bil maruf nehy-i anil münkerdir. Hizmet ehli mümin, Efendimiz(sav)'in mübarek beyanlarını dikkate alarak, niyet ve davranışlarını devamlı kontrol etmelidir.
            Efendimiz(sav) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur; 'Sizden hiçbiriniz; hevası benim getirdiklerime , İslami prensiplere tabi olmadıkça, iman etmiş olmaz'.
            Yine bir başka hadiste Efendimiz(sav); ' Sizden biriniz Ben ona kendisinden, malından, çocuğundan ve bütün insanlardan daha sevimli olmadıkça iman etmiş olmaz', buyurmuştur. Ve yine, 'Sizden biriniz kendisi için istediğini din kardeşi için istemedikçe iman etmiş olmaz', buyurarak biz ümmetine yol göstermiştir. Mü'minler başta Resulullah(sav)'la, dolayısıyla ümmet-i Muhammed'le ünsiyetli ve muhabbetli olmalıdır. Hizmet çok yönlü yapılan bir ibadettir. İhtiyaca binaen maddi-manevi yönleriyle bütün canlılara şamildir. Bu hizmetin en muteberi ise 'emr-i bil maruf, nehy-i anil münker' dediğimiz hizmettir ki, peygamber mesleğidir denebilir. Kur'an ve sünnetle insanları eğitme, irşad etme en kudsi bir hizmettir ki, bu hizmetin de kendine has pekçok kuralları ve sorumlulukları vardır. Hizmet insanı bu sorumlulukların şuurunda  ve söyleyeceği şeyleri hayatına geçirmiş olmalıdır. Hal olmadan kal tesir etmez. Sonra, alıcı ve verici arasında muhabbet olmalıdır. Sohbetin tesirli ve feyizli olabilmesi için muhabbet şarttır. Böyle değilse kuru kuruya bir beraberlik olur. Efendimiz(sav) en zayıfından en kuvvetlisine kadar, en güzel bir öğretici ve eğiticidir. 'Sevilen eğitimci'ye en iyi örnektir.
            Sahabeyi Kur'an övüyor. 'Muhacir ve ensar, iyilikte onlara tabi olan ihsan sahipleri' diyerek, bunların Allah(cc) katındaki değerlerini ve nail olacakları ihsanları beyan ediyor. Böylesi senaya nasıl nail oldular? Peygamber Efendimiz(sav)'le in'ikas, O'nun haliyle hallenme, muhabbet, ünsiyet bunun sebebiydi. Çünkü Allah(cc) buyuruyor; ''Ey Resul! Söyle, eğer Allah'ı seviyorsanız bana tabi olun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın''. Sevilmenin ve bağışlanmanın yolunu Cenab-ı Hakk bu ayetinde açıkça bildirmektedir. Bizler muhabbette, rabıtamızda, sünnete tabi olmada, O'nun yolunda hizmette ne nispette ciddi ve samimiyiz, ne nispette nefsi hazlarımızdan feragat edebiliyoruz. Ruhaniyet güçlü olacak, insanın mürebbiye ihtiyacı var. Çünkü insan diğer mahlukat gibi değildir. Her insan İslam fıtratıyla doğar. Ancak eğitilmeyen insan; fıtratta olan kabiliyeti , dolayısıyla imanı kaybeder. Bu şuna benzer, kuş kafese  kapatılırsa, zamanla uçma kabiliyetini kaybeder, uçamaz hale gelir.
               Kur'an-ı Kerim Cenab-ı Hakk'ın insanlığa son çağrısıdır. İnsan Kur'an'la inşa edilirse ,sağlam bina misali, hakiki mü'min olma şerefine nail olur. Kur'an'a, Resulullah(sav)'a ve talebenin hocasına muhabbeti bir cereyan hattı gibidir. Nasıl ki arzda çekim kanunu vardır. Kalbler arasında da böylesi bir çekim vardır. Kalbde akrabiyet olacak. Ben Allah(cc)'tan, Allah(cc) benden razımı diye muhasebe edecek. Biz Allah(cc)'tan ne kadar razı isek, Allah(cc) da bizden o nispette razıdır. Muhtemelen bu durumu insanın hali isbat eder. Ham demire şekil verilemez. Demire şekil verebilmek için ateşte yumuşatılır. İnsanın takva ehli, salih bir kul olabilmesi için de bir ateş lazım. Bu ateş, muhabbet ateşi olacak. Muhabbetin sıcaklığı nefsin sertliğini yumuşatacak ve insan hal insanı olacak. Allah(cc)'ın ve İslam'ın şahidi ve cemali sıfatların tecelli merkezi haline gelecek ki, ehl-i vera, ehl-i takva, salih kul diplomasına nail olsun. Bütün gayemiz hakiki kul diplomasını alabilme olmalıdır. Hal insanı olmayanların pekçok diploması olsa da hiç faydası yoktur. İnd-i İlahi'de geçersizdir. Cennetlerin diploması bu dünyada kazanılacaktır. İnsan din ve diyanete ait diplomalara sahip olsa da, ihlaslı, takvalı, hal ehli değilse hiç birinin kıymeti yoktur. Saman alevi gibidir. Halsiz kal, yani sözde böyledir. İhlassız amelin hiçbir kıymeti yoktur.
            Firaset, kalb ve beynin müşterek çalışmasıdır. 'İnne meal usri yüsra'(her zorlukla birlikte,bir kolaylık vardır), ferasetli insan bunun idrakindedir. Bu dünya çalışma yeridir. Mü'min çalışkan olacak. Mü'minin dinlenme yeri kabirdir, dünya değildir. Hakk yolcusu için yoruldum yok, kırıldım yok, şikayet yok. Ailede, toplumda hizmete devam edersek, Allah(cc)'ın nimetleri üzerimizde artar ve bu hale şükredersek şakirinden oluruz. Bir kul hayrı ararsa, Allah(cc) karşısına çıkarır. Hergün namazlarımızda 'iyyake na'büdü ve iyyake nesteıyn' diyoruz. Rabbimize kulluk sözümüzü defalarca ikrar ediyoruz. Acaba ne nispette kulluğumuzun şuurundayız, bu ahdimizle halimiz arasında denksizlik var mı? Ferasetli kul bu soruları nefsine sık sık soran ve sorumluluğunun idrakinde olandır. Biz Cenab-ı Hakk'a ne kadar kul olursak, o kadar yardım görürüz. Toplumda ve ailede hizmet edip, iyi davranışlar sergilersek o derece sevgi ve saygınlık görürüz. Böyle bir şahıs için 'itimat edilen ve güvenilir' gibi iyi kanaat tecelli eder ki, böylece İslam'ın şahidi konumuna nail oluruz. Kur'an pekçok yerde insanın zalim ve cahil olduğunu bildiriyor. İnsan kendi kendine zulmetmektedir. Düşmanı olan şeytana uyup, onunla işbirliği yapıyor. Kendi eliyle kendisini tehlikeye atıyor. Bu tehlikelerden tek kurtuluş çaresi Kur'an'ı tanımak ve Kur'an-sünnet reçetesini hayata geçirmektir.İnsan nefsin sultasında kaldığı müddetçe kendi kendinin zalimidir. İstikbalini hesaba katmaz, cahildir. Esas cahil kalbi marifetullaha kapalı olandır. İlim ikidir. Zahiri ilmi amele geçirebilirsek, batıni ilim zuhur eder. Yüce Mevla; 'Siz bildiklerinizle amel ederseniz, bilmediklerinizi size öğretiriz', buyuruyor. İlham yoluyla bilinen ilim, Allah(cc)'ın dilediği kimselere, dilediği kadar bir hibesidir. Zahiri ilmi takviye edecek ikinci bir ihsan-ı İlahi ile ödüllendirilir. Böyle bir nailiyatın başlıca şartı, imandan sonra musaffa bir kalbe sahip olma ve zahiri ilmi ihlasla amele geçirebilmektir. Cenab-ı Hakk elhamdülillah bize iman ihsan etti. Bunun bedelini nasıl ödeyeceğiz? Her nimet bedel ister. Peşinen verilen bu yüce nimetin bedeli de o nispette büyük olacaktır. Aslında hiçbir nimetin bedelini ödeyemeyiz. İmkanlarımız dairesinde gayret edeceğiz. İmanın ve İslam'ın bedeli, takvayı yaşama ve yaşatma, yani bu konuda hizmet etme gayreti olacaktır. Takva konusunda çok dikkatli olmalıyız. Bir köpek bile önüne atılan ekmeği, yiyeceği koklamadan yemez. İnsan ağzına girene, ağzından çıkana çok dikkat edecek. Yunus(as), üç gün evvel kavmini terk ettiği için balığın karnına düştü. Adem(as), yasaklanan meyveyi yediği için cennetten çıkarıldı, pekçok çile ve sıkıntılara düçar oldu. Bunlar bizlere ders olmalıdır.
            İman; layığına muhabbet, müstehakına nefreti gerektiriyor(hubb-u lillah, buğz-u fillah). Buna Tebbet Suresi işaret ediyor. Allah(cc)'tan uzaklaştıran herşeyden nefret etmek elzemdir. Allah(cc)'a yaklaştıran herşeye de muhabbet muteberdir. Gençlikte kulluk, bahar yağmuru gibidir. Baharda elde edilen, sonbaharda elde edilemez. İşlerimiz ekmel olmalı, ahsen olmalı. Mü'min altın gibidir. Değerini hiçbir zaman, hiçbir şekilde kaybetmez. Kaç ayar altın olabildik? Mü'min arı gibidir. Güzel yer, güzel bırakır. Hizmet insanı da  güzellikleri toplayıp, etrafına bu güzellikleri dağıtacaktır. Kur'an'dan, sünnetten, marifetullahtan güzel gıda var mı? Mü'min, ümmül medresedir. Cenab-ı Hakk 'bilenle bilmeyen bir olur mu?' diyor. Cenab-ı Hakk'ı ne kadar biliyoruz? Resulullah(sav)'ı, sünnetini ne kadar biliyoruz? Kur'an'ı ne kadar anlayıp, kavrıyoruz? İslam'a, prensiplerine ne nispette vakıfız? Sahabeyi kiramı, Hakk dostlarını ne kadar tanıyoruz? Bu soruları nefsimize soralım, cevabını arayalım. Seven sevdiğiyle beraberdir. Kalbimizde nelerin, kimlerin sevgisi var? Asıl olan, Allah(cc)'ın kullarına Hakk'ı tanıtma adına hizmet etmek, hizmeti Allah(cc) için yapmak ve hiçbir karşılık beklememektir.
            

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder