30 Kasım 2011 Çarşamba

MENKIBE

           Rivayete göre; ''Malik, oğlun Avf esir düştü,'' dediler. Bu acı haberi alan baba ve annenin kalbine kor düştü adeta. Baba bu ateşe dayanamadı ve her derde derman Efendimiz'in(sav) yanına giderek, durumu anlattı. O(sav), ''Sabret, Allah Avf'a bir çıkış yolu yaratacaktır,'' buyurdu.
         Ve şu tavsiyede bulundu, 'Ona, Allah Resulü çokça (la havle vela kuvvete illa billah) demeni emrediyor, diye haber gönder.'' Malik hemen güvendiği birine durumu anlattı, Resul'ün(sav) söylediklerini Avf'a iletmesini söyledi. Adam hemen yola çıktı. Uzun bir yolculuktan sonra önce o beldeye, sonra da kimselere görünmeden bir yolunu bulup Avf'a ulaştı. Avf perişan bir vaziyette, müşrikler ona hiç acımadan işkence etmişler. Vücudunda derman kalmayınca da, deriden yapılmış sırımlarla iyice bağlamışlar. Haberci, Nebi'nin(sav) söylediklerini fısıldadı ve oradan ayrıldı. Avf sanki ölüymüş de dirilivermiş gibi oldu bu haberle. Kalbi imanla yeniden coşmaya başladı. O Yüce Nebi'nin(sav) bu tavsiyesi ile sanki yeniden hayat buldu. Ve sürekli büyük bir aşkla ve şevkle 'la havle vela kuvvete illa billah' diyor, dedikçe coşuyor, coştukça tekrarlıyordu. Bir an geldi ki; göğsünü, kol ve bacaklarını saran o bağlar çıtır çıtır ses çıkararak koptu, çözüldü. Çok geçmeden bütün sırımlar ayaklarının altına dökülüverdi. Avf bu durum karşısında büyük bir sevinçle Mevla'ya şükrediyor, bir taraftan da kudret-i ilahinin tecellisi karşısında herşeyin aciz kalışını tefekkür ediyordu. Ve hemen oradan ayrıldı, koşar adımlarla ilerlerken, müşriklerin develeri karşısına çıktı. Hiç beklemeden birine atlayıp, yola koyuldu. Sanki uçuyordu ve bir taraftan da sürekli 'la havle vela kuvvete illa billah' diyordu. Bir an gözüne birşeyler takıldı, bu müşriklerin deve sürüsüydü. Hepsi de kendisine zulmedenlere aitti. İçinden gelen bir sesle develere seslendi. Hayvanlar başlarını kaldırıp Avf'a baktılar. Sonra bir araya geliverdiler. Peşpeşe dizilip, yürümeye başladılar.  Avf onları önüne kattı. Sürmeye başladı ve böylece saatlerce yol aldı. Açlık, susuzluk, yorgunluk umurunda değildi. Ana-babasına ve uğrunda herşeyini fedaya hazır olduğu Resulüne kavuşma sevincindeydi. Uzun bir yolculuktan sonra Medine göründü. Sonunda memleketine ulaştı. Evinin önüne gelip, anne ve babasına seslendi. O anda dua etmekte olan gözleri yaşlı Malik kapıya koştu ve evladına kavuşmanın mutluluğunu sevinç çığlıklarıyla haykırırken, bir yandan da bütün zerreleriyle Rabbine hamdediyor ve şükrediyordu. Malik oğlu Avf ile develeri önüne katarak, Peygamber'in(sav) yanına vardı. Avf Peygamberimize(sav) olanları bir bir anlattı. Peygamberimiz(sav) şöyle bir develere baktı, Malik ve oğluna dönerek, 'Bunları istediğiniz gibi kullanabilirsiniz, kendi develerinize ne yapıyorsanız bunlara da onu yapın,' dedi. Bunun üzerine Allah(cc) Talâk Sûresinin şu ayetini indirdi, ''Kim Allah'tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu yaratır, onu hatır ve hayale gelmeyen bir yönden rızıklandırır. Kim Allah'a güvenip, dayanırsa O ona yeter.'' 
            Bu ayette Allah'a(cc) tam bir güvenme ve dayanmanın insana kazandıracağı maddi manevi nimetler hatırlatılıyor ki, bir de bunun ahirete bakan yönü vardır. Esas olanda odur. Kıssada görülen dünyaya ait nimetler, ahirete ait ihsanların bir nişanıdır. Ayette 'Kim Allah'tan korkarsa' ifadesi takvaya işaret ediyor. Takvalı kul demek, Allah'tan(cc) korkan, saygılı, itaatli kul demek olup, günahlardan uzak olandır. Yani, dünyada ve ukbada çıkış yoluna nailiyatın şartlarının başında Allah(cc) korkusu, takvalı olmak şartı belirtiliyor. Ve aynı zamanda  'o kulu hatır ve hayale gelmeyen bir yönden rızıklandırır' denmesi de, hem maddi, hem de manevi nimet ve rızıklara işaret edilip, kulların müjdelenmesi  ayrı bir lütuftur. Kıssadaki olay bu haberin küçük bir nişanıdır ki, Kur'an-ı Azimüşşan'da takvalı kulların nail olacakları nimetlerden haber veren Allah(cc) bazı ayetlerde 'O nimetler ki, tahayyül edemezsiniz' buyuruyor. Yeter ki kul ehl-i takva olsun. Muttakilerden olsun. Ayetin devamında 'Kim Allah'a güvenip dayanırsa, O kendisine yeter', buyurarak, şartlardan birinin de Rabbine dayanıp güvenmesi ve canı gönülden yardımı yalnız ve yalnız O'ndan(cc) beklemesi olduğu beyan ediliyor. Kıssada da görüldüğü üzere, tutunacak bir dal ümit edene, bir çare kalmadığı anda vecd içerisinde bütün zerreleriyle Allah'a(cc) yönelmesi durumunda herşey bir anda değişiyor. Azamet-i ilahi karşısında hiçbir kuvvet hüküm süremez. Güç kuvvet Allah'a(cc) mahsustur. O'nun(cc) dilediği olur. Kul kulluğunun bilincinde olur, Rabbine karşı saygılı, edepli, şükürlü bir kul olma gayretinde olursa, Yüce Mevla o kulunu zaman zaman imtihanlara soksa da, bir çıkış yolu ihsan edecek ve ahirette de cennet nimetleri ve rızıklarıyla rızıklandıracak inşallah. 

2 yorum:

  1. MUHTEREME AYŞE ŞAHBAZ İSTANBULLU HOCAM ve SİTE EDİTÖRÜ HANIMEFENDİYE

    BU GÜZEL ÇALIŞMANIZDAN DOLAYI ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM. ALLAH RAZI OLSUN. GÜZEL AHLAKI KAZANMA ADINA BİZE YARDIMCI OLUYOR ve IŞIK TUTUYORSUNUZ.
    ANCAK SAYFA 4 - 5 SATIR PARAĞRAFLAR ŞEKLİNDE DİZAYN EDİLİRSE OKUMASI DAHA RAHAT OLABİLİR.
    SAYGILARIMLA

    MEHMET ÖZKARA

    YanıtlaSil
  2. İlginiz ve değerli fikirleriniz için çok teşekkür ederim. Allah razı olsun.

    YanıtlaSil