28 Kasım 2011 Pazartesi

TERBİYE

            Bu dünya bir ahiret dershanesidir. Bu dershane pek çok imtihan malzemeleriyle doludur. Bir yönüyle bu dünya bir vitrindir. Cenab-ı Mevla'nın El-Musavvir esmasının tecellileri ile doludur. Bunca insan, hayvanat, nebatat çeşit çeşit suretlerle yaratılmıştır. İki tane aynı şey yoktur. Hatta yapılan tespitlerle kar tanelerinin dahi ayrı ayrı motifler şeklinde olduğu vurgulanmıştır. Parmak izlerinin herkeste ayrı ayrı oluşu pek çok esma-i ilahinin tecellisi ile beraber, El-Musavvir esmasının azametinin sınırsızlığını izhar etmektedir.

            İnsan cisim ve ruhunun birleşmesiyle hayatını devam ettirir. Ruh yalnız insana mahsustur. Bedenle ruh birbirini tamamlar. Beden adeta ruhun emrinde hareket eder. Onun için ruhun, kötü duygu ve düşüncelerden korunması gerekir. İnsanın iç alemi terbiyeye muhtaçtır. İç yapı terbiye olmazsa, insan canavardan beter olur. Hem kendine, hem diğer mahlukata zarar verir. Nitekim böylesi durumlar çokça görülmektedir. Terbiyeye muhtaç yalnız insanlar ve cinlerdir. Diğer mahlukatın terbiyeye ihtiyacı yoktur. Terbiye olmamış ruhla yapılmış ibadetlere değer verilmez. Örneğin ''Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazlarını ciddiye almazlar. Onlar bütün işlerinde riyakârlık eden ve en küçük yardımın yapılmasına bile mani olan kimselerdir.'' Maun Sûresi(4-7)  buyuruluyor ki, riya gibi, merhametsizlik gibi ayet-i kerimede geçen vasıflar, namaz kılan şahsa 'yazıklar olsun' dedirtiyor. Bu da insanın iç aleminin ehemmiyetini belirtmektedir. İbadet ve taatın değeri ancak ruhun saffetiyle orantılıdır. Onun içindir ki, Kur'an-ı Kerim'de 358 yerde takvadan bahsedilir. Takva insanın iç alemine ait bir vasıftır ki, takvanın kuvveti nispetinde insanın ihlası, ibadet-i taatı ve muamelatı Allah'ın(cc) rızasına muvafık olur. Bu terbiyeyi Yüce Allah(cc) ilk insan, ilk peygamber Hz.Adem(as) ile başlatmıştır. Her bir peygamber gönderildikleri kavimlerine birer terbiyeci olarak vazifelendirilmişlerdir. Son Peygamber Efendimiz(sav) ise, insanlık alemine gönderilen üsve-i hasenedir. Bir hadislerinde ''Beni Rabbim terbiye etti,'' diyor. Her problemi O çözecek ve her konuda O'na müracaat edeceğiz. Devir hangi devir olursa olsun, fark etmez. Yeter ki biz O'na müracaat edelim. Çözümü, güzelliği, terbiyeli olma metodlarını O'ndan öğrenelim. İnsan takva derecesine göre terbiye olacak. Terbiyemiz Efendimiz'e(sav) muhabbet ve sadakati gerektirir. 
            Kur'an bir hukuk kuralı vazediyor. O kuralla Peygamber(sav) toplumu terbiye etti. Bu terbiye metodlarıyla terbiye olan toplumdan ise, güzide bir toplum meydana geldi. Bu asra asr-ı saadet denildi. Bu terbiye metodlarıyla ensar ve muhacir terbiye olmuştur. Kur'an bunlardan bahseder. Efendimiz'in(sav) de bu güzide insanlardan memnuniyetini görüyoruz. O muhacirler ki, Hak uğruna inandıklarını yaşama adına her şeylerini bırakarak hicret edip, pek çok sıkıntı, çile, ızdırap ve mahrumiyete katlandılar. Kur'an bu toplum ve benzeri fedakar kulları hakkında ''Onlar ki mallarıyla, canlarıyla cenneti kazananlar'' müjdesini veriyor. İkincisi ise ensar. İslamı yayma adına dünyanın dört bir yanına dağılan fedailer. Onlar muhacir kardeşlerine kucak açmak ve zor şartlar altında Resulullah'ın(sav) talimatı ile İslamı neşretme gayesiyle dünyanın dört bir yanına gitmek gibi büyük hizmetlerde bulunmuş çok değerli şahsiyetlerdir. Bu yapılanlar gösteriyor ki, hakiki iman eden müminde takva, teslimiyet, muhabbet, tevekkül ve zühd gibi vasıflar tezahür ediyor.  
            Efendimiz(sav) kızı Hz.Fatıma'ya(ra) şöyle buyuruyor; ''Gözümün nuru Fatımam! Bana güvenme, peygamber kızı oluşun seni kurtarmaz. Ancak Ben Hakkı tebliğ ederim. Sen de kabul edip, mucibince amel işlersen kurtulursun. Herkese ancak sayinin karşılığı var.'' İşte sahabi bu gerçeklere can-ı gönülden inanmış ve cenneti kazanma uğrunda her fırsatı değerlendirerek, pek çok zorlukları göğüslemişlerdir. İman, İslam fedaileri örnek insanlar onlar. Allah(cc) ve Resulullah(sav) onlara benzememizi istiyor. Kur'an onlardan sitayişle bahsediyor. ''Ashabım gökteki yıldızlar gibidir, onlara uyan doğru yolu bulur,'' diyen Efendimiz(sav) her birinin güzel yanlarından örnek almamızı işaret etmiş oluyor. 
            ''Mümin altın gibidir,'' diye buyuruyor Efendimiz(sav). Altın her zaman değerlidir. Hiçbir zaman, hiçbir şartla değerini kaybetmez. Çamura, bataklığa düşse bile altın yine aynı değerindedir. Şükür, teslimiyet, sadakat, saygı, edep, vs ispatı gerektirir. Efendimiz(sav), ''Mümin arı gibidir'' buyuruyor. Arı ne yapar? Balı çiçeklerin özünden alır, peteğini doldurur, peteğin üzerini kapatır, olduğu gibi insanlara hibe eder, ikram eder, adeta isar vasfını temsil eder. Görüldüğü üzere arı, balı kokuşmuş nesnelerden, balçıklardan almıyor. Nasıl ki çiçeğin özünden alıyor, mümin de arı misali bal yapabilmek için yani, öylece nezih bir kul olabilmek için ilmi Kur'an ve Resulullah'tan(sav) alması gerekiyor ki, o ilim bal hükmünde olsun. Buradan çıkan ikinci ders ise şudur, nasıl ki arı pek çok zahmetle elde ettiği balı Allah'ın(cc) kullarına ihsan etti, sırf nefsi hesabına kullanmadı. Bu da gösteriyor ki, maddi yönden olduğu gibi manevi açıdan da Allah'ın(cc) ihsan ettiği nimetleri ki, 'bu nimetlerin başında imandan sonra ilim nimeti gelir' Allah'ın(cc) kullarına belzetmek, hatta bu hususta nefisten feragat ederek sahabe misali her türlü fedakarlığı göğüslemek gerekiyor. 
            İnsanları Yüce Allah(cc) Darüsselamlara davet ediyor. Biz de bu hususta insanları bu selamet yurtlarına davet edeceğiz ki, ukbada o darüsselamlara nail olalım. Cenneti kazanmak bir bedel karşılığıdır. Bedelini ödemediğin şeyi istemek muhaldir. Bu hususta pek çok ayet vardır, ''Yoksa siz daha önce geçmiş ümmetlerin başına gelen durumlara maruz kalmadan cennete gireceğinizi mi sandınız?''Bakara Sûresi(214) 
''Herkesin yöneldiği bir cihet vardır. Haydi öyleyse hep hayırlara koşun, yarışın. Nerede olursanız olunuz Allah hepinizi bir araya getirir. Şüphesiz Allah herşeye kadirdir.'' Bakara Sûresi(148) Görüldüğü üzere Cenab-ı Hak kullarının hayırlarda koşmasını istiyor. Bu uğurda çalışıp, koşanlar her nerede olursa olsun sonunda umulur ki, Darüsselam yurtlarında bir araya gelecekler inşallah. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder