10 Kasım 2011 Perşembe

KİBİR

            Nefse ait sıfatlardan biridir kibir. Batıni ve zahiri olmak üzere ikiye ayrılır. Batıni kibir, nefisteki ahlaktır. Zahiri kibir ise, azalarda görülen kibirdir.
            Esasen, içteki ahlak kibirdir. Hareketlerdeki kibirlenmeler içteki kibir duygusundan meydana gelir. Bu hastalık azalarda kendini gösterdiği zaman 'kibirlendi' denir. Demek ki kibrin aslı, insan tabiatında bulunan ahlaktır. Bu da, başkalarına karşı kendisini üstün görme isteğidir. Kibrin hasıl olması için en az iki insan gerekir. Kibirli bir kişi karşısındakine kibirlendiği gibi, pekçok kimselere karşı da kibirlenebilir. Ve içindeki kibrini hal ve hareketleri ile ve konuşmasıyla belli eder. Kibir ucbdan burada ayrılır. Ucb sahibi, hiç kimse olmasa da kendi kendini içten içe beğenir. Yani ucb; mutlak surette kendini beğenmek, kibir kendini başkalarından üstün görmek ve bu görüşünü çeşitli yollarla izhar etmektir. Efendimiz(sav); ''Kibre meyletmekten ve kibrin rüzgarından Sana sığınırım'' buyurmuştur. İmam Gazali şöyle buyurmuştur; ''Kibrin afetleri büyük, tehlikesi pek çoktur. Havassın çoğu kibirden helake gider.Avam şöyle dursun, abid, zahid ve alimlerin çoğu da kibir hastalığından kurtulamazlar. Bu zümrenin ayağını kaydıran en tehlikeli şey, kibir ve ucbdur. Bu zümreye şeytan bu yollardan girer.'' Efendimiz(sav) şöyle buyurur; ''Kalbinde zerre kadar kibir bulunan cennete giremez.'' Kibir, kafir ve şeytan sıfatıdır. Fakat ne yazıktır ki bu kötü sıfat, az çok müminlerde de vardır. Kafirlerin pek çoğunun iman etmeyiş sebebi kibirleridir. ''Onlara temelli kalacağınız cehennemin kapılarından girin. Böbürlenenlerin durağı ne kötüdür, denir.'' Zümer Suresi(72) Başka ayetlerde ise, ''Sonra her kavimden Rahman'a en çok kimin baş kaldırdığını ortaya koyacağız'', ''Bana kulluk etmeyi büyüklüklerine yediremeyenler, alçalmış olarak cehenneme gireceklerdir,'' diye buyurulmuştur. 
            İnsanoğlu kendini büyük görmedikçe kibirlenmez. Kendini büyük görmek için kemal sıfatlardan kendisinde bulunduğuna inanması gerekir. Kemal sıfatlar, dini ve dünyevi olmak üzere ikiye ayrılır. Dini kemal, ilim ve ameldir. Dünyalıktaki kemal sıfatı ise asalet, güzellik, kuvvet, servet, makam gibi dünya yönüyle değer verilip, arzu edilen şeylerdir ki, bunlara mazhar olanlarda da kibir görülebilir. Tüm bu nimetler nimet-i ilahi iken, kul ters istikamette kullandığı için nimet adeta mihnet olur mazallah. 
Alim; ilmi ile kibirlenebilir.
Abid; ibadette derinleşmesi, ibadet ehli oluşu, teheccüdleri, zikir, fikir, namaz, niyaz gibi ibadet çokluğuyla kibre düşebilir. 
Zahid; gönlünü dünya sevgisinden uzaklaştıran, fani şeylerin peşine düşmeyen demektir ki, bu da halini başkalarından üstün görüp kibirlenebilir. 
Havas; has kul demektir. Tevbe-i nasuh tevbesi etmiş, Hakka gönül vermiş, talim terbiye yollarına süluk etmiş, Rabbine rücu etmiş, ilim, irfan ve marifetullahta, ibadet-i taatta manen terakki etmiş olandır. O da bu güzelim nimetlerle kibirlenebilir. 
Takva sahibi, Rabbinden korkmuş ve Rabbine saygılı olma ve Kur'an'ın koyduğu hükümlere uyma gayretinde olan demektir ki, bu şahıslar da kendinde üstünlük görebilir. 
            Kimileri cömerttir, kimileri çok merhametlidir, hep iyilik yapmaktan hoşlanır, kimileri adildir, haksızlığa asla tahammül edemezler, kimileri helal haram mevzusunda çok titizdirler, kul hakkından çok korkarlar. Bu vasıflara vakıf olan müminler de kibre düşebilirler. Bu husus paha biçilmez bir mücevheratı balçığa atmaya benzer. Kibir, Allah'ın(cc) gazabına sebep olan bir ahlaktır. ''Kim Kibriya sıfatımla boy ölçüşmeye kalkarsa helak olur'' buyuruyor ve büyüklüğün ve büyüklenmenin ancak Kendisine mahsus bir sıfat olduğunu bildiriyor Rabbimiz. Evet bir Yaradan var, karşıda da yaratılanlar var. Bir Halık var, gayrı herşey mahluk. Öyleyse insana büyüklük taslamak yakışmaz, hakkı da yoktur. Herşeyi yaratan O(cc) ise, yaratılan ne diye kendinde gördükleriyle ucba düşsün ki. Öyleyse büyüklük O'na(cc) mahsus, büyüklenmek O'nun(cc) hakkıdır. Firavun kendisini ilah ilan etti, kavmi kendisine tapar oldu. Kuzu boğazlar gibi bütün oğlan çocuklarını kestirdi. Kibri zirvelere ulaştı. Sonu malum! Kendisi de ordusu da helak oldular. Nemrud'a gelince , onun durumu da malum. O da kendini ilah ilan etti. Ortalığa zulüm saçan, İbrahim'i(as) ateşlere atan zalime, kibrinin cezası bir sivrisinek eliyle verildi. Bütün muvaffakiyetler Mevla'dandır. Halk eden, lütfeden O'dur. O(cc) dilemezse hiçbir şeye muvaffak olunamayacağı aşikardır. Mevla'nın dilemesiyle dağlar misali ateş İbrahim'i(as) yakmadı, madden ve manen bir cennet bahçesi oluşuverdi. Yine Mevla diledi, azgın zalimi bir sivrisinekle yerle yeksan etti. Allah(cc) nice kavimleri kibirleri yüzünden helak ettiğini bildiriyor.
            Mevla'nın bahşettiği maddi-manevi değerler O'nun birer lütfudur ki, yapılması gereken bunlarla kibirlenmek değil, şükretmektir. Nefis, şeytan hile yapmak isteyip de ''sen çalıştın, sen fedakarlık yaptın, sen başkaları gibi değilsin'' gibi iç sesleriyle mümini yoldan çıkarıp, kibre götürmek için uğraşırsa, müminin yapacağı şey bu nimetlerin kendinden olmadığını, Rabbinin lütfu olduğunu nefsine itiraf ettirmek, nankörlük etmemek ve bu tuzağa düşmemektir. Manevi değerlere sahip olanın; ilmi bahşeden, o ilmi öğrenmeye istidatlı kılan, nasip eden, sesleri duyuran, konuşma yeteneği veren, görmeyi sağlayan, akıl veren, hafızaya kaydettiren, kalem, parmak, yazı ile ilmi sona ulaştıran, tüm nimetleri karşılıksız bahşeden ve bu nimetleri ile  değerli kılan Rabbine kibirli değil, şükürlü bir kul olması gerekir. Dünyalık nimetlerle de kibirlenmek ahmaklıktır. İnsan birazcık düşünse doğruyu bulur. Vücuda giren gözle görülmeyen bir mikrop, nice güzellikleri, şöhretlileri, kuvvetlileri yerle yeksan etmiş, ediyor. Zenginliğin yegane sahibi olan Allah'tır(cc), yani Malikül Mülktür. Senin eline başkalarından biraz daha fazla geçtiyse, sen verilen bu nimetten sorumlusun. O mülkte başkalarının da hakkı var. Sen kibirlenmek şöyle dursun, fakirden daha çok şükretmekle mükellefsin.
''Nimetimle gelen musibetim şediddir. Kuluma nimetlerimden bol bol veririm. O da Benden uzaklaşır. Ben nimetimi arttırırım, o  uzaklaşır, uzaklaşır, derken kendini cehennemin gayyalarında bulur.''Hadis-i kudsi
            Daha önce mütevazi, şükürlü, ibadetli olan, zenginliği bulunca değişiyor. Tevazunun yerini kibir, kanaatın yerini hırs ve tamah, dünya düşkünlüğü, gösteriş, riya alıyor. Akıllıca kullanılan nimetlerin hepsi, ahirete atılmış birer tohum misalidir, cennet nimetleri olarak beklemektedir. Allah'ın(cc) en çok değer verdiği varlıklar peygamberlerdir. Hiçbirinde de kibrin tozu dahi yoktur. Ve onlardan sonra da bu konuda en dikkatli ve hassas olanlar sahabe-i kiram ve Hak dostlarıdır. Onların hepsi kendilerine bahşedilen güzel hasletleri nefislerinden değil, tabii ki Rabbimizden bilmişlerdir. Hiçbir şeyle gururlanmamış, Mevla'nın değer vermesiyle değer kazanacaklarını, bundan başka herşeyin boş olduğunu bilmişlerdir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder