29 Kasım 2011 Salı

RABBİM BENDEN RAZI MI?

            Anne karnı ayrı bir dünya, dünyaya geldik burası apayrı bir dünya. Sonra kabir alemi, o da ayrı bir alem. Sonra mahşer yerinde toplanma ve hayatın hesabını verme. Ve, ya cennet ya da cehennem.
           Gaye cennete girmeye layık hale gelebilme. Hz.İbrahim(as) ikinci büyük peygamber.Canını feda etti, selamete çıktı. Malını Hak yolda sarfetti, Halilullah oldu. Evladıyla imtihan oldu. Hakka muhabbet ve teslimiyetini ortaya koydu, bu büyük imtihandan yüz akıyla çıktı. Buna rağmen Cenab-ı Hakka duasında ''insanlar yaratıldığı zaman beni mahçup etme'' diyor. İnsanda Cenab-ı Hakkı tanıma arttıkça; muhabbeti, takvası, korkusu, itaati, saygı ve edebi artar. Bu hususta Efendimiz(sav) ''Hiçbiriniz Benim kadar Hakkı bilemezsiniz, hiçbiriniz Benim kadar Hakkı sevemezsiniz ve hiçbiriniz Benim kadar korkamazsınız. En çok bileniniz, en çok seveniniz ve en çok korkanınızım,'' buyurmuşlardır. İnsan bilgisi nispetinde korkar ve yine bilgisi nispetinde sever. 
            İlmin kalbe inmemesine dair Kur'an, ''Onlar sırtında kitap taşıyan merkepler'' diyor. Kalbe inenler için de ''Allah'tan hakkıyla korkan ancak alimlerdir,'' buyuruyor. O yarı vahşi insanlar nasıl zirve insanlar oldu? Tabii ki Efendimiz'in(sav) eğitimiyle ve O'nu(sav) tanımalarıyla. 
''İslamda birinci dereceyi kazananlar muhacirler ve ensar ile, onlara güzelce tâbi olanlar yok mu? Allah onlardan razı, onlar da Allah'tan razı oldular. Allah onlara içlerinden ırmaklar akan cennetler hazırladı.'' Tevbe Sûresi(100) Böylesi bir müjdeye nail olan muhacir ve ensar her türlü fedakarlığı ortaya koydu, her çileye katlandı. Can gerektiği yerde canlarını, mal gerektiğinde de mallarını hiç çekinmeden ortaya koydular. Ne yazık ki bizler, muhacir ve ensar olma şansına nail olamadık. Fakat ayet-i kerimede işaret buyurulan bir üçüncüsü olabilme imkanına sahibiz biiznillah. Ayette ''muhacir ve ensar ile onlara güzelce tabi olanlar'' diyor ve bir açık kapı lütfediyor Cenab-ı Hak. Biz yeter ki gayretli olalım. 
            Cenab-ı Hak bizden ne istiyor? Mümin sürekli Rabbim benden razı mı, benden nasıl olmamı istiyor şuurunda olmalıdır. Her ahvalinde, Rabbin rıza ve hoşnutluğunu kazanacak istikameti kollamaya çalışmalıdır. Esas tahsil Efendimiz'i(sav) tanımaktır. O'nu(sav) tanımadan, hakiki manada tahsil mümkün değildir. Biz Rabbimizi, Kur'an'ımızı, dinimizi, İslamı O'nunla(sav) tanıyacağız. Bu hususta Yüce Allah(cc) şöyle buyurmaktadır; '' (Resulüm) De ki! Eğer Allah'ı seviyorsanız Bana tabi olun(uyun) ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.'' Al-i İmran Sûresi(31) Ayet-i kerimede de açıkça beyan edildiği gibi, Allah'a(cc) sevilmenin yolu Efendimiz'e(sav) tabi olmaktan geçiyor ve günahların affının da ancak bu yolla olacağı bildiriliyor. 
            İslam bizden oburluk istemiyor. Temiz, helal gıdayla beslenmemizi istiyor. Helalinden yiyin, için, israf etmeyin buyuruluyor. Temizlik iki yönlüdür. Bir, haram karıştırmadan helal kazanç, iki, haram olan gıdaların yenmemesi ve kullanılmaması. Mümin bu hususta da çok dikkatli olmalıdır. Hayvanlar istediği yerlerde otlar, istediğini yer, içer. Fakat insan öyle değildir. Cenab-ı Hakkın koyduğu hudutlar içinde olacaktır. Haram gıdanın vücuda girmesi, meyvenin içine kurt girmesi gibidir ki, o meyvenin çürümesine sebep olur, insanın da maneviyatı zaafa uğrar, kalbî hastalıklar artar. 
            İkinci olarak, çocuk anne babadan gördüğünü yapar ve anneyi babayı taklit eder. Bu sebeple o emanetlere karşı sorumluluğumuzun bilincinde olmalıyız. İnsanın her yaşta bir mürebbiye ihtiyacı var. Bu durum yalnız insan için geçerli. İnsan inkişaf ettirilebilecek istidatla yaratılmış. Bu istidatını inkişaf ettirmezse, Kur'an'da bildirildiği üzere hayvanlar gibi, belki ondan da aşağı olacaktır. İnsanın itibarı manen inkişaf etmekle artar. İnsanda meleki vasıflar galip hale gelir. O kişi adeta melekleşir. Cenab-ı Hak bizden böyle olmamızı istiyor. Böyle bir kulun melekler dostları, yarenleri olur. Meleklerin özelliklerinin başında Cenab-ı Hakka tam bir teslimiyetle teslim olmaları ve itaatkâr olmaları gelir ki, melekler Hakka karşı muhalefet nedir asla bilmezler. Tabii ki onlarda nefis olmadığı için böylesi bir itaat ve teslimiyet kolaydır. İnsanda nefis olduğundan bu daha zordur. Fakat insan bu hususta ne derece gayret edip, nefis engelini aşmaya muktedir olursa, o nispette değeri artacak, meleklerden de ileri geçecektir. Böylesi bir kemale ve terakkiye istidatlı yaratılmıştır insan. Bunu başarabilmenin yolu eğitimden ve bir mürebbinin terbiye, irşad metodlarından geçmektedir. Bununla beraber kişinin salâh ehli bir toplum içinde olup, sağlam bir rehberinin olması da şart-ı lazımdır. Toplumda feyiz, bereket vardır. Şeytan yalnız olanlara daha ziyade musallat olur. Bu toplumun birbiriyle madden, hasseten manen yardımlaşması sonucu pekçok hayırlara nail olunur biiznillah. 
            İnsan, konumu ne olursa olsun, daima muhtaç olduğunun şuurunda olmalıdır. İlmin ve manevi terakkinin sınırı yoktur. Ben biliyorum havasında olup, başkasının yardımına, ilmine ihtiyaç hissetmeyen büyük tehlikededir ki, böylesi bir kanaat bilgisizliğin nişanıdır ve şeytan vasfıdır. Eğitim bir peygamber mesleğidir. Eğitimi sevmek, eğitilmeyi de sevmektir. Bu halk arasında fayda verir. Cenabı hakkın rızası da buradadır. Ancak bu hususta bezginlik yok, kırmak yok, kırılmak yok. Cenab-ı Hak bizden kalb-i selim istiyor. Nedir kalb-i selim? Kalb-i selim, Cenab-ı Hakkın verdiği bütün nimetleri, Cenab-ı Hakkın yolunda, istikamette kullanmakla elde edilir. Yani, maddi ve manevi bahşedilmiş olan nimetler, bildirildiği üzere Allah'ın(cc) rızası istikametinde haramlardan, günahlardan korunarak, emirlere riayet edilerek, kalpteki masiva çıkarılarak, kalbin muhabbetullah, takva ve cemali sıfatların tecelligâhı haline gelmesiyle kalb-i selime nail olunur. Efendimiz(sav); ''Her bir günah kalpte bir kara nokta meydana getirir, günahlar çoğalınca kalbi kaplar, oraya Allah'ın nuru girmez,''buyuruyor ve yine kalbin durumunu anlatırken hasta kalp, ölü kalp, zakir kalp ifadelerini kullanıyor ki, ancak zakir kalp diye işaret buyurduğu kalp kalb-i selimdir. Böylesi bir kalbe kavuşmanın bir yolu da, Allah(cc) için affetmek ve kalp kırmamaya çalışmak, daha ilerisi kırılmamak. Cenab-ı Hak bizden hilim ehli olmamızı istiyor. Hikmet ehli olmak, hikmet; olayların, eşyanın sırrını anlamak, tanımaktır. Örneğin, affetmenin sonucu neler kazanacağını idrak etme gibi. Bedenler gibi ruhlar da yorulur. Ruhları dinlendiren, güzel sözler söylemek veya güzel sözler dinlemektir. Bu; hikmetli, olgun şahsın vasfıdır. Müslüman asla yalan söylemez, söylememelidir. Hiç kimseyi kandırmamalıdır. Yalan münafık sıfatıdır, unutmamalıdır. 
            Hizmetten zevk almamak, yorgunluk, bezginlik gibi durumlar söz konusu olmamalıdır. Hizmet daima zevkle, şevkle yapılmalıdır. Hizmette yorulan, hizmette dinlerin düsturunu hep göz önünde tutmalıdır. Müminin kalbi dergah haline gelmelidir. Şifa dağıtıcı, huzur verici olmalıdır. Mümin ahsen, ekmel olmalıdır. Allah(cc) dostları mazi olmuyor, onlar gönüllerde yaşıyor, asırlar da geçse üstlerinden solmuyorlar, pörsümüyorlar, sözleri, nasihatleri, güzel ahlaklarıyla eğitimleri devam ediyor. Cenab-ı Hak 'nimetlerimi sayamazsınız' buyuruyor. Ve en büyük nimet 'Sizin içinizden bir peygamber çıkardık' buyuruyor. O peygamberi tanımak, bu nimetin kadr-ü kıymetini bilmek, emanetini korumakla mükellefiz. Ashab, Efendimiz'i(sav) yakından tanıdı ve canını, malını ortaya koydu. İtaat, teslimiyet, saygı ve edepte kusur etmediler. Böylece zirvelere ulaştılar. Allah'ın(cc) ve Resulullah'ın(sav) övgüsüne mazhar oldular. Asr-ı saadet adıyla şerefyab oldular ve saadet rehberleri oldular. 
             Muhabbetin en büyük alâmeti, itaat ve teslimiyetir. Bunun şahitleri ise, ibadet ve taatte görülür. İbadette derinleşmemiz ne kadar, muamelatta zarafetimiz ne kadar, edep, saygı, haya, nezaket vs ahlâki durumumuzda ne nispette terakki ettik, böylesi soruları sık sık nefsimize sorup, cevabını aramalıyız. Tasavvufta öncelikle istenen teslimiyet, netice muhabbet ve adab. Önce Cenab-ı Hakka karşı muhabbet ve saygımız ne nispette, halimizin muhasebesini yapmak zaruridir. Allah(cc) buyurur, ''Allah'ın yardımı fetih geldiğinde Allah'a hamd et'' diyor. Buradan çıkan ders, hayırlı muvaffakiyetleri Allah'tan(cc) bilmek ve Allah'a(cc) hamd etmek emrediliyor ve yine istiğfar edilmesini öneriyor. Kafirle mümini ayıran noktalardan birisi de, her hangi bir iş sonucu muvaffakiyette kafir kendinden bilir. Allah'ın(cc) yardımını, takdirini görmez, kendi bilgisi veya gücüyle muvaffak olduğu görüşünde olduğu için kibirlenir, gururlanır. Mümin , her  hayırlı muvaffakiyetin Rabbinin izniyle olduğunu bilir, hamdeder. Bu ayet-i kerimede Allah(cc) peygamberine ve O'nun(sav) şahsında ümmetine bu adabı öğretmiş oluyor. 
           Dünyaya ahiret için geldik. Dünyanın var oluş sebebi budur. Dünya insanı ahirete, cennete hazırlayan bir eğitim mekanıdır. Yüce Allah(cc) tahsil için peygamberler gönderdi. En büyük öğretmenler peygamberlerdir. En ekmel ve en son öğretmen Efendimizdir(sav) ki, O'nun(sav) eğitimi kıyamete kadar devam edecektir. Bütün gaye Allah'a(cc) kul olmak ve mezara, ahirete hazırlanmaktır. Mezar aslında bir doğumhane, yeniden doğma. İnsan dünyadan bir kefen götürür denir. Aslında o kefeni de götüremez, o da çürüyüp yok olacak. Giden ancak, insanın amelidir. Hayır ve şer adına işlediği amel gidecektir.
            Ümmet-i Muhammed olmanın kıymetini ne kadar biliyoruz? Kur'an'a muhatab olmanın kıymetini ne kadar biliyoruz? Dinimiz  adına, İslam adına ne kadar duyarlıyız? Kendimizi muhasebe ediyor muyuz? Bu gibi pekçok soruyla karşı karşıyayız. Cevaplamak zorundayız. Cevap ise hali, kali, fiili ispat ister. Cihad önce kendinle, nefsinle mücadele ve mücahedeyi gerektirir. Büyük cihad kalpten Allah(cc) sırrını kavramaktır. Kalpten başka ilahları çıkarmaktır. Bunun da yolu Peygamberimizi(sav) iyi tanımak, o numuneye bakarak kendimizi o modele uydurmaya çalışmaktır ki, bir nefis eğitimi yoludur. Nefis, eğitimle güzel ahlâka nail olabilir. Nefis eğitimle, emmareden levvameye, ondan mülhimeye, ondan da mutmainneye ulaşabilir. Ve Yüce Allah'ın(cc) 'Ey mutmain olmuş nefis, sen Benden razı, Ben de senden razı olarak dön Rabbine, hadi katıl kullarıma, gir cennetime' buyuracağını haber vermektedir. Demek ki nefis terbiyeyle, tezkiyeyle cennete ehil hale gelebilir. 
            Hz.Musa'ya(as) gelen vahiyde, ''Ya Musa! Sana sığınanı koru, senden isteyene ver'' denir. Bundan sonra Allah(cc) Hz.Musa'yı(as) imtihan eder, bir güvercin gelir, Musa'nın(as) omuzuna konar, 'beni avlayacaklar, koru' der. Ve elbisesinin içine girer. Sonra bir şahin gelir, 'Bana avımı ver, rızkıma mani olma', der. Hz.Musa(as), 'Bana sığınanı korumak zorundayım, Rabbimin fermanı bu,' der. 'Fakat sana vermek mecburiyetindeyim, bu da Rabbimin fermanı,' der. Musa(as) düşünür ve şöyle bir karara varır. 'Bacağımdan biraz kesip şahine vereyim'. Bunun üzerine güvercin ve şahin 'bizler melekleriz, seni imtihan için gönderildik,' derler. Görüldüğü üzere peygamberler gelen vahiyle terbiye olmuş, emr-i ilahi karşısında hiç taviz vermemiş, insanlığa en güzel numune rehberlerdir. 
''Güzel ahlak, gelmeyene gitmen, seni mahrum edene vermen, sana zulmedeni bağışlamandır.''Hadis-i şerif
Efendimiz(sav) hiçbir zaman söylemediğini yaşamamış, yaşamadığını söylememiştir. 
''Akrabalık bağlarını koparmayın, akrabalığın hakkı iyiliğe karşı iyilik yapmak değildir. Esas akrabalık hakkı, kötülük yapan akrabalara karşı iyilik yapmaktır.''Hadis-i şerif
İnsanda aranan ve olması gereken öz, söz, amel güzelliğidir, doğruluğudur. Allah(cc) katında geçerli olan budur. Kur'an'da 48 yerde 'akletmez misiniz?' buyuruluyor. 37 yerde 'tefekkür etmez misiniz?' deniyor. Cennet ve cehennem dünya vitrininde sergilenmekte. İnsan var melekvari, insan var şeytanvari. Her insanda hem meleki, hem şeytani sıfatlar var. Hangisi güçlenirse o öne çıkar. İnsanda meleki sıfatlar kuvvet bulduysa, o güzel ahlak sahibi, sevilen, sayılan, itibarlı melekvari bir tablo sergiliyor.
            Bunun zıddı ise şerrin temsilcisi, nefsine ve etrafına zarar veren, hayırsız, sevimsiz bir tablodur. Yine dünyada sayısız güzellikler ile korkutucu, can yakan, sıkıntı veren mahluklar da bulunur. Cennet, cehennem misali. İnsan bunlardan ders alıp zamanını iyi değerlendirmelidir. 
        ''İman ettim demekle kurtulduklarını mı sanıyorlar?' diyor Cenab-ı Hak. Mal, can, evlat birer imtihan vesilesidir. Ya kazanca, ya da kayba birer vasıtadır. Yaşantımızın her anı ahiretimizi kazanmak için olmalıdır. Ruhbanlık hristiyanlıkta vardır. İslamda yoktur. Mümin, halk arasında Hak ile olma ferasetinde olmalıdır. Yani inancından hiç taviz vermeden, Hak üzere bir yaşam içinde olmak, kesrette vahdeti bulmak gerekir. El kârda, gönül yarda sözü buna işarettir. Nefis terbiye edilirse terakki eder . 'Kulun Allah'tan(cc) razı olması makamına ulaşan' ve 'Rabbimden razıyım' diyen mümin, bu imanını ve ikrarını ibadeti taatıyla, ahlak ve davranışlarıyla, ihlas, takva ve muamelatıyla ispatlamaya gayretli olmalıdır. Bütün gayesi, arzu ve temennisi Rabbinin kendinden razı olması olan mümin için hedef budur. Allah(cc) Kur'an'da nelerden razı olup olmayacağını bildiriyor. Peygamberleri, bu haberleri ulaştıran en güzel kılavuz, delil, örnek, mürşid olarak ihsan etmiştir. Dolayısıyla Hak yola baş koyan itaatlı, takvalı kullarını yardıma göndererek in'am ve ihsanını sürekli kılmıştır ki, kul bu nimetleri iyi değerlendirirse umulur ki, bu yüce makamlardan kısmetini alır. 







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder