22 Kasım 2011 Salı

KALB

            ''Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar(putlar), fal ve şans oyunları birer şeytan işi pisliktir. Bunlardan uzak durun ki, kurtuluşa eresiniz.'' Maide Suresi(90) 
            ''Hayır, bilakis onların işlemekte oldukları (kötülükler) kalplerini kirletmiştir.'' Mutaffifın Suresi(14) 

            
            Kalbi temizlikten ne anlamalıdır? Bu sorunun Kur'an'a göre cevabı, kalbin selim oluşudur. Kalbin selim olması ise, Hakka ve O'ndan(cc) gelene teslim oluşu demektir. Allah-ü Teala özünü ve yüzünü Hakka çevirip, teslim olanların kurtuluşa ereceğini bildirerek, ''Bilakis kim muhsin olarak yüzünü Allah'a döndürürse, onun ecri Rabbi katındadır. Öyleler için ne bir korku vardır, ne de üzüntü çekerler,'' Bakara Suresi(112) buyurmuştur. Bu sebeple Allah'tan(cc) başkasına ya da Allah(cc) ile birlikte bir başka şeye şartsız teslim olmak tevhidi zedelediği için reddedilmiş, bu çeşit davranışların kalb için bir ölüm olduğu vurgulanmıştır. ''Allah buyurdu ki, iki tanrı edinmeyin, O ancak bir Tanrı'dır. O halde yalnız Benden korkun.'' Nahl Suresi(51) 
            Allah(cc) kalbe akletme, anlama ve ilhama mazhar olma gibi kabiliyetler bahşetmek suretiyle, herşeyden önce onu temizliğe istidatlı bir halde yaratmıştır. Kalb temizliğinin gerçekleştirilmesinde bu melekeler adeta birinci basamaktır. Bu olmadan adeta gönlün temizlenmesi mümkün değildir.
            ''Allah'ın izni olmadıkça hiç kimse iman edemez. O, pisliği akıllarını kullanmayanların üzerine koyar.'' Yunus Suresi(100) Bu ayette akletmeyenlerin kirliliği hak ettikleri ifade edilir.
             Doğruluğun ve sapıklığın ne olduğu beyan edildikten sonra, din konusunda herhangi bir zorlamanın olmayacağı ayette şöyle ifade edilir; ''De ki! Doğrusu size Rabbiniz tarafından basiretler(idrak kabiliyeti) verilmiştir. Artık kim hakkı görürse faydası kendisine, kim de kör olursa zararı kendisinedir. Ben üzerinize bekçi değilim.'' En'am Suresi(104) 
            Kalblerin tezkiyesine yönelik ilahi lütuflardan birisi de, Allah(cc) elçileridir. Kur'an-ı Kerim peygamberlerin insanları tezkiye etmekle de görevlendirildiklerinden bahseder ve şöyle der; ''Ey Rabbimiz! Onlara içlerinden Senin ayetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir peygamber gönder. Çünkü üstün gelen, herşeyi yerli yerince yapan yalnız Sensin.'' Bakara Suresi(129) Tezkiyenin peygamberlere nispet edilmesi, tezkiyeye sebep olmaları yönüyledir. Çünkü gerçek tezkiye eden Allah'tır(cc). İtikadi, ahlaki ve ameli her çeşit temizliğin yegane kaynağı Allah'tır(cc). Peygamberler ilahi vahyin ilk muhatabları olmaları ve vahyin hayata yansımasını nefislerinde tatbik etmeleri sebebiyle, diğer insanları tezkiye ile görevlendirilmişlerdir. Bu itibarla tertemiz bir gönle sahip olabilmek için, peygamberlere ve getirdiği esaslara tabi olmanın zarureti açıktır. ''Ey insanlar! Rabbinizden size bir öğüt, gönüllerdekine bir şifa, müminler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir.''
            Kişi samimi bir şekilde öğüt almak ya da temizlenmek kastıyla ayetlere yönelebilirse, kalb selameti ve   temizliği açısından iyi bir sonuca ulaşacak demektir. Kur'an'a göre gönlü Allah'a(cc) karşı itminan seviyesine çıkaran en önemli unsur, Allah'ı(cc) zikretmektir. Bu hususta Kur'an şöyle ferman eder; ''Bunlar, iman edenler ve gönülleri Allah'ın zikri ile sükunete erenlerdir. Bilesiniz ki, kalbler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur.'' Rad Suresi(28) Şer'i emirler, yasaklar, nimetler ve musibetler Allah'ı(cc) hatırlatıcı unsurlar olması itibarıyle kalbi temizleme vasıtalarıdır. Nitekim namaz, oruç, zekat gibi mükellefiyetlerin kişiyi takvaya eriştirmek, onu temizlemek ve O'nu(cc) hatırlatmak için farz kılındığı bildirilmektedir; ''Muhakkak ki Ben, yalnızca Ben Allah'ım! Benden başka ilah yoktur. Bana kulluk et, Beni anmak için namaz kıl.'' Ta Ha Suresi(14)  
            Allah'ın(cc) kullarına yönelik sayısız nimetleri hatırlatılarak insanlardan Allah'ı(cc) unutmamaları istenmiş, O'na(cc) ve O'ndan(cc) gelene karşı teslim olmak gerektiği sürekli vurgulanmıştır. ''Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi hatırlayın, Bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki, Ben de size vadettiklerimi vereyim. Yalnızca Benden korkun.'' Bakara Suresi(40) Ayette geçen söz kulluk sözüdür.
            İbadet ve salih amellerin kalbi temizlemede müsbet tesirleri olduğu açıktır. Ancak nimetlerin ve musibetlerin kalb için bir temizlik vesilesi olabileceği de gerçektir. Evet nimet ve musibetlerin kalbi arındırmada en temel fonksiyonları Allah'ı(cc) hatırlatmaları ve O'na(cc) yönelip teslim olmayı gerektirmeleridir. Nimetler ihsan edeni görebilmek şartıyla, gönlün temizliğine sebep olma bakımından önemli bir fonksiyona sahiptir. Aksi takdirde nimeti veren görülmez ve hesaba katılıp, şükredilmezse nimetler kalbi arıtma yerine karartabilir, hatta körleştirir. Zira iman ile şükür arasında sıkı bir bağ bulunduğu gibi, inkar ile nankörlük arasında da böyle bir bağ vardır. Kur'an'da anlatılan Karun kıssası böyle bir gerçeğin açık misalidir. ''Şüphesiz Karun Musa'nın kavmindendi. Onlara karşı azgınlık etti. Biz ona anahtarlarını (bile taşımak) güçlü bir topluluğa ağır gelecek hazineler verdik. Hani kavmi kendisine şöyle demişti; ''Böbürlenme! Çünkü Allah böbürlenip, şımaranları sevmez.'' Kasas Suresi(76) Bildirildiği üzere Karun şımarıklığı, azgınlığı, nankörlüğü ve dolayısıyla nimeti veren Mün'im'i görmeyip, nefsine mal etmesinden dolayı malıyla beraber batmıştır.
            Kalbi Allah'a(cc) teslim etmede, nimetler kadar musibetlerin önemi de inkar edilemez. Birisi şükür yoluyla gönlü Allah'a(cc) çevirmeye sebep olurken, diğeri de sabır yoluyla aynı sonucu gerçekleştirir. Hatta bazı alimler nimet içinde Mevla'ya dönmenin daha zor olabileceğini öne sürerek, kişiyi kemale erdirmede belaların daha etkili olduğunu ifade etmişlerdir. Peygamberlerin en şiddetli belalara müptela kılınması gerçeği de, kalbi arındırmada belaların önemine işaret etmektedir. Esasen nimetler ve belalar Kur'an'a göre birer imtihan vasıtasıdır. Ölüm ve hayat insanlardan hangisinin daha güzel ameller yapacağının ortaya çıkması için yaratılmıştır. ''O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.'' Mülk Suresi(2)
            Kur'an insanların 'inandık' demeleriyle bırakılmayacaklarını bildirerek, onların bu sözlerinde ne derece samimi olduklarının mutlaka test edileceğini haber vermektedir. ''İnsanlar, 'İnandık' demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler?'' Ankebut Suresi(2)  Ve yine ''Biz sizi sınamak için hayır ve şerle imtihan ediyoruz,'' buyurulmaktadır Enbiya Suresi 35. ayette.
''Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele.'' Bakara Suresi(155)
''Onlar, başlarına bir musibet gelince, 'Biz şüphesiz herşeyimizle Allah'a aidiz ve şüphesiz O'na döneceğiz derler. İşte Rableri katından rahmet ve merhamet onlaradır. Doğru yola ulaştırılmış olanlar da işte bunlardır.'' Bakara Suresi(156-157)  Başa gelen bela ve musibetler böylesi bir sabra, teslimiyete sebep olabilmişse, kalbi temizlemede iyi bir vesile olmuş demektir. Bu gibi imtihanların yegane gayesinin, kulun gönlünü Hakka ve O'ndan(cc) gelen hakikatlere çevirmek olduğunu anlamak mümkündür. ''Onlar Allah'ın kalblerini takva için imtihan ettiği kimselerdir.'' Hucurat Suresi(3)
            Netice olarak Yüce Allah kalbe verdiği kabiliyetler, gönderdiği elçiler, ayetler, nimetler ve bir takım musibetlerle, kullarının gönüllerini temizlemeyi murad etmiştir. Ancak bu temizliğin gerçekleşmesi için, kişinin temizlenmeyi talep etmesi lazımdır. Her nimet Allah'ın(cc) kuluna bir ihsanı olduğu gibi, kalbin temizlenmesi de Allah'ın(cc) lütfu ile mümkündür. Kalb temizliğinin hakikatini ise, Allah'a(cc) ve O'ndan(cc) gelen gerçeklere teslimiyet oluşturmaktadır. İşte Kur'an her türlü itikadi ve ahlaki çirkinliklerden temizlenmiş, arınmış ve yalnız Hakka teslim olmuş kalbe ''selim'' vasfını vermektedir. Allah(cc) huzuruna böyle bir kalble gidebilmek için, yine O'nun(cc) yardımını talep etmek gerekmektedir. Hz.Peygamber(sav) kalbini tertemiz kılması için Rabbine şöyle yalvarmıştır; ''Allahım! Beyaz elbiseyi kirden temizlediğin gibi, kalbimi de hatalardan temizle.'' Velhasıl kul, cüz'i iradesinin hakkını vererek Rabbine yalvaracak, Allah(cc) da külli iradesiyle kulunun imdadına yetişip, kalbini arıtacaktır inşallah.
            Allah-ü Teala kalblere sebat verir. Kalbin en önemli özelliklerinden birisi hiç şüphesiz,  iç ve dış amiller sebebiyle sürekli değişim içinde bulunmasıdır. Bu muhtelif etkiler sebebiyle çalkalanıp duran kalbin hakta sebat etmesi Kur'an'a göre ancak, Allah'ın(cc) lütuf ve ihsanı ile mümkün olacaktır. Kalb dağınıklığının kişiyi istikrarsız bir yaşantıya sevk edeceği açıktır. Bu itibarla huzurlu bir hayatın gerçekleşmesi, mutmain bir gönül gerektirir. Bu ise her şeyden önce, sıhhatli bir imana sahip olmakla mümkündür. Kalblerin sebatına yönelik Allah'ın(cc) en büyük lütuflarından birisi kalbe akletme, tedebbür ve tefekkür gibi kabiliyetleri bahşetmesidir. Bir diğeri de, gönderdiği elçiler ve ayetler sayesinde sıhhatli bir inanç ve amel sistemini insanlara beyan etmesidir. Esasen kalbin hak üzere sebatının temelini güven duygusu oluşturur. Kalb, inanç ve fikirler bakımından sağlam bir durumda ise, korkudan ve sapmadan emin demektir. Böyle değil de vehim, zan, şüphe, nifak ve vesvese gibi tutarsız düşünceler hakimse, bu kalb korku ve endişeden hiçbir zaman kurtulamaz ve sürekli değişikliğe maruz kalır. Bu konuda Kur'an şöyle ferman eder;
''O şeytan sizi ancak kendi dostlarından korkutuyor. Onlardan korkmayın, eğer mümin iseniz Benden korkun.'' Al-i İmran Suresi(175)
''Ancak Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, kalbleri şüpheye düşüp, kendileri de o şüphelerinin içinde bocalayan kimseler(savaştan geri kalmak için) senden izin isterler.''Tevbe Suresi(45)
 Demek ki, Allah(cc) inancı bir gönülde yer ederse, o gönül istikrar bulmuş demektir.
''O gökte de ilah olandır, yerde de ilah olandır. O hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.''Zuhruf Suresi(84)
''Göklerde ve yerde ululuk O'na aittir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.''Casiye Suresi(37)
''Hamd, çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan, zillet ve acizliğin gerektirdiği bir yardıma ihtiyacı bulunmayan Allah'a mahsustur, de ve O'nu tekbirle yücelt.'' İsra Suresi(111)
''O gökleri ve yeri yaratandır. Size kendinizden eşler, hayvanlardan da(kendilerine) eşler yaratmıştır. Bu suretle sizi üretiyor. O'nun benzeri hiçbirşey yoktur. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.'' Şura Suresi(11)
''Hiçbir şey yoktur ki, hazineleri yanımızda olmasın. Biz onu ancak belli bir ölçüyle indiririz.'' Hicr Suresi(21)
''Allah insanlar için ne rahmet açarsa, artık onu tutacak(engelleyecek) yoktur. Neyi de tutarsa, bundan sonra onu gönderecek yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.'' Fatır Suresi(2) Onun izni olmadan hiç kimse bir başkasına fayda sağlayamayacağı gibi, zarar da veremez.
            Efendimiz(sav) ''Bil ki sana yazılmamış olan bir şey başına gelmez Sana takdir edilen de seni atlayıp, başkasına gitmez,'' buyurmuştur. Rabbimiz dua edene icabet eder, müminlerin yar ve yardımcısıdır. Böyle bir Allah'a(cc) inanan ve yalnız O'na(cc) tevekkül eden bir kalbde, lüzumsuz korkulara, vehimlere ve şüphelere yer yoktur. Artık böyle bir kalbin hakta sebat edeceği açıktır. Böyle bir inancın bulunduğu kalb de 'mutmain kalb'dir. ''Biliniz ki, kalbler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur.'' Rad Suresi(28)
            Kalbin sebatı ancak Allah'a(cc) güvenle sağlanabileceğinden, Yüce Allah müminlerdeki bu güveni arttırmak ve gönüllerinin kaymasını önlemek için, bazen vasıtalı bazen de vasıtasız şekilde maddi ve manevi yardımlarını onlara göndermiştir. Zira ilahi yardım olmaksızın, iç-dış birçok saptırıcıya karşı kalbin hak üzere sebat etmesi düşünülemez. Peygamberler dahi ilahi yardımdan müstağni değillerdir.
''Onlar sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı uydurman için az kalsın, seni ondan şaşırtacaklardı. (Eğer böyle yapabilselerdi) işte o zaman seni dost edinirlerdi. Eğer Biz sana sebat vermiş olmasaydık, az kalsın onlara biraz meyledecektin.'' İsra Suresi(73-74)
            Netice olarak kalb; korku, endişe ve güvensizlik gibi duygular sebebiyle istikrarsızlığa sürüklenmektedir. Onun sebatını temin edecek yegane husus, tam bir güven duygusunun gönülde oluşmasıdır. Böylesi bir güven ise, ancak kalbleri dilediği gibi evirip, çeviren Allah'a(cc) ve O'ndan(cc) gelen hakikatlere gönülden teslim olmakla mümkündür. Zira Allah'a(cc) sarılan ve ancak O'na(cc) güvenen kimseler, kopmayan sağlam bir ipe sarılmış ve sırat-ı müstakime ulaştırılmış bahtiyarlardır. Hiç şüphesiz ki, kulun kesbi ameli bir kısım ilahi tasarrufların oluşmasına sebeptir. Ancak, Allah'ın(cc) kalbe yönelik tasarruflarının tümünü kulun kesbine bağlamak, Kur'an'a göre doğru değildir. Çünkü, insan unutkanlık ile malüldür. Onun için zaman zaman Allah'ı(cc) ve O'ndan(cc) gelen gerçekleri unutur. Bu durumda kalbde insan, şeytan, nefis ve çevreden kaynaklanan vesveseler, endişeler, korkular ve ümitsizlikler oluşur. Bunlar kalbe ızdırap veren ve onun sebatını olumsuz yönde etkileyen hususlardır. Kur'an'a göre bu halden kurtulmanın yegane çaresi, Allah'ı(cc) hatırlamak ve O'na(cc) sığınmaktır.
''Ey kalbleri evirip, çeviren Rabbim, kalbimi dinin üzere sabit kıl.''
''Ya Rabbi! Beni bir an, bir nefes, bir göz açıp kapayacak kadar dahi nefsimin emaresiyle başbaşa bırakma. Rahmetini umuyorum, her halimi ıslah eyle.''
''Ey Sübhan olan, Şekur olan Allahım! Sana layıkıyla şükredemedim.'' İşte Efendimiz(sav) Rabbimize böyle münacat etmiştir.
            Evet, insan daima şükredici olacak. Bununla beraber şükrünü yetersiz görüp, her hususta olduğu gibi bu hususta da Rabbinin yardımını talep edecek. Mevla'nın inayeti olmazsa, şükür ehli olunamayacağının şuurunda olmak zaruridir. Dileriz Mevla Şakirinden eylesin, amin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder