18 Kasım 2011 Cuma

TAKVA

            Kur'an-ı Kerim'de kalbe nispet edilen kavramlardan biri de takvadır. Takva; nefse zarar verebilecek her şeyden, ciddi ve titiz bir şekilde korunmak ve sakınmak anlamlarına gelir. Şer-i örfte ise, kişinin taatte bulunması ve bu surette ahirette zarar ve elem verecek şeylerden kendini iyice koruması diye tanımlanır.
Ayrıca takva;
1.Allah'tan(cc) uzaklaştıracak her şeyden uzak olmaktır.
2.Kulun, Allah'tan(cc) başka her şeyden sakınmasıdır.
3.Nefsin hazlarını terketmek ve yasaklardan uzak durmaktır.(hevayı terk)
           Takvanın bir zahiri bir de batıni manası vardır. Zahiri anlamı şeriatın çizdiği hudutlara riayet etmek, batıni manası ise niyet ve ihlasa dikkat etmektir. Allah(cc) buyurur; ''Nefse ve ona birtakım kabiliyetler verene, sonra da ona iyilik ve kötülükleri ilham edene andolsun,'' Şems Suresi(7-8)  Bu ayette fücur tabiri takva ile birlikte zikredilirken, 'muttakilerle facirleri bir mi tutacağız?' Sad Suresi(28)  ayetinde söz konusu kavramın takvanın karşıtı olduğuna işaret edilir. İnsan hakikatine zarar verecek, onun asli yapısını bozacak tüm ahlaki zaafların ve menfi davranışların fücur diye isimlendirildiği göz önünde tutulursa, takvanın nefse zarar verecek her türlü tehlikeye karşı onu koruma ameliyesinin adı olduğu kolayca anlaşılmış olacaktır. Her insana, fücura meyledecek ve nefsi koruyacak melekeleri daha yaratılışının başlangıcında verilmiştir. Kulun vazifesi, takva melekeleriyle nefsini her çeşit pislikten koruyup, yüceltmek böylece dünya imtihanında başarılı olmaktır. Ayet-i kerimede Allah(cc) buyurur; ''Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir pisliktir.'' Tevbe Suresi(28) Bu ayette açık bir ifadeyle fücurun bir pislik olduğu beyan edilmektedir. Kur'an takvayı kalbe nispet ettiği gibi, Hz.Peygamber'de(sav) takvanın kalpte bulunduğuna işaret eder. Bu ise nefsi koruma melekelerinin kalpte bulunduğunun açık bir delilidir. Evet; anlamak, tefekkür ve tedebbür etmek, vahiy ve ilhama mahal olmak gibi hususiyetlerin genel anlamı fıtri takvanın temelini oluşturmaktadır. Bu anlamda insanlarda takva tohumları başlangıç itibarıyle mevcut demektir. Söz konusu melekeler çalıştırılırsa, korunma kabiliyeti gelişecek, aksi halde körelecektir. Nitekim Kur'an'da kalbin paslı, kirli hatta mühürlü olmasından  bahsedilir. Yine bunlara paralel olarak, kalbin körleşeceğinden de bahsedip idrakin, anlayışın kaybolacağına da dikkatleri çekerek şöyle buyurur Allah(cc);
''Hayır öyle değil, bilakis onların kazanmakta oldukları kötülükler, kalplerini paslandırmıştır.'' Mutaffifın Suresi(14)
            Nefsin korunması ancak kalp fonksiyonlarının gereği gibi çalışmasına bağlıdır. Kalp fonksiyonlarının gereği gibi çalışması ise, takva melekelerinin güçlenmesi demektir. Muhtelif ayetlerde namaz, oruç, vb ibadetlerin takvaya ulaştıracağından bahsedilir. Başta zikrullah, marifetullah, tefekkür, vb yollarla takva melekelerinin güçlenip, kuvvet kazanacağı bildirilmektedir. Hz.Peygamber Efendimiz'in(sav) günahların kalbi karartacağına dair ikazı ise, Allah'ı(cc) unutmanın tabii bir sonucu olarak emredileni yapmamak, yasaklanan hal ve davranışlarda bulunmak gibi menfi davranışların takva duyularını iş görmez hale getireceğinin açık bir beyanıdır. Kur'an'da Allah'a(cc) karşı takvalı olunmasını telkin eden ayetler bir anlamda kullara Allah'ı(cc) hatırlatarak, 'aklınızı başınıza alın, gözünüzü açın ve kendinizi savunmak için hesap gününde Allah'ın(cc) huzuruna hazırlıklı gelin'' mesajını ihtiva eden hatırlatmalardır denebilir. Bu ise kulluk şuurunun sürekli canlı tutulması anlamına gelmektedir. Esasen böyle bir anlayış, takva kelimesinin esas anlamı olan 'tehlikeye karşı kendini koruma' manasından da uzaklaştırmayacaktır. Zira kulluğunun şuurunda olan ve Allah'a(cc) gereği gibi inanan kimse, Allah'ın(cc) azabından ve gazabından kendisini korumak için, hayatını Allah'ın(cc) çizdiği hudutlar çerçevesinde sürdürecektir. Korku ve yasaklardan kaçınma kulluk şuurunun tabii bir sonucudur. Hayatını Allah'a(cc) karşı sorumluluk bilinciyle şekillendirenlerin, zamanla takva duyguları gelişecek ve böyleleri hak ile batılı kolayca keşfedebileceklerdir. Zira Efendimiz'in(sav) ifadesiyle 'Allah'ın nuruyla hadiselere bakan' bir kalp gözü(basiret-firaset) oluşacaktır.
''Ey iman edenler! Allah'a karşı takva çerçevesinde hareket ederseniz, O size hakkı batıldan ayırmaya yarayan bir ölçü(furkan) bahşedecek, kötü işlerinizi silip, örtecek ve sizi bağışlayacaktır.''Enfal Suresi(29) Ayette belirtilen Furkan'a ulaşmadan, Kur'an'dan gereği gibi istifade etmek mümkün değildir. İşte bu sebeple Kur'an'ın yol göstericiliğinden gereği gibi faydalanacak olanlar ancak, takva melekeleri sıhhatli çalışan muttakilerdir. Kalbi mühürlenmiş, körelmiş kimselerin Kur'an hidayetini görüp, anlamaları mümkün değildir.  ''Onlar Kur'an'ın anlamını gereği gibi düşünmüyorlar mı, yoksa kalplerinin üzerinde kilitler mi var?'' Muhammed Suresi(24)
              Bu ayet işlenen günahlar yüzünden pas tutan kalplerin, takva duygularının köreleceğine işaret etmektedir. Anlayış melekeleri kaybolmuş bu gibi insanlar, Kur'an tarafından hayvanlara benzetilmiş ve adeta insandan bile sayılmamıştır.
''And olsun ki, Biz cin ve insanlardan bir çoğunu(sanki) cehennem için yaratmışız. Zira onların kalpleri vardır, ama gerçeği kavramazlar. Gözleri vardır, lakin onlarla görmezler, kulakları vardır, fakat onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir, hatta daha da sapıktırlar. Onlar gaflete düşenlerin ta kendileridir.'' Araf Suresi(179)
''Kendisinde hiçbir şekilde şüphe olmayan o kitap, müttakiler için bir hidayet kaynağı ve yol göstericidir.'' Bakara Suresi(2)
            Bu ayette insanlar anlamına gelen nas kelimesiyle, asli yapısı bozulmamış kimseler kastedilmektedir. Çünkü, inkarları sebebiyle kalpleri mühürlenenlerin Kur'an hidayetinden nasiplenmedikleri bilinen bir husustur. Bu bakımdan Kur'an'dan istifadenin ölçüsü kişinin takva derecesiyle doğru orantılıdır. Kalpteki takva melekelerinin sıhhatli çalıştığının alameti ise, Kur'an tarafından şöyle ortaya konulmuştur;
''Allah'a karşı sorumluluklarının bilincinde olan o muttakiler insan idrakini aşana(gayba) inanırlar, namazlarında dikkatli ve devamlıdırlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan başkaları için harcarlar. (Ey Peygamber!) Sana indirilene de Senden önce indirilmiş olana da iman ederler ve onlar ahiretin varlığından bütün kalpleriyle emindirler.'' Bakara Suresi(3-4)
Müfessirler genel olarak takvayı üç mertebede değerlendirmişlerdir;
Birinci mertebe; Ebedi azaptan kendini korumak için, Allah'ı(cc) inkar etmekten ve O'na(cc) ortak koşmaktan sakınmaktır.
İkinci mertebe; Büyük günah işlemekten ve küçük günahlarda ısrar etmekten uzak durup, farzları yerine getirmektir. Şer-i örfte daha çok bu mana kasdedilir.
Üçüncü mertebe; Kalbini Hak'tan alıkoyacak her şeyden uzak durup, gönlünü tamamen Mevla'ya bağlamaktır ki, bu mertebenin nihayeti yoktur. Esasen takvaya sınırlar çizmek ya da mertebeler belirtmek mümkün değildir. Zira takvayı geliştiren marifet, amel ve duygular kişiden kişiye değişir. Her insanın takvası ancak kendi kulluk bilinci kadardır. Kur'an-ı Kerim'de ikiyüzü aşkın takvayla ilgili ayet vardır. Kur'an'a göre takva, kişinin Allah(cc) katındaki değeridir.
''Allah yanında en değerli ve en üstün olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, haberi olandır.'' Hucurat Suresi(13)
            Bu açıdan Kur'an soy-sopla övünmenin yersiz olduğunu, gerçek ve yegane üstünlüğün takva olduğunu beyan eder. Gönülde takva yoksa, amelin de bir kıymeti olmadığına işaretle Kur'an'da ''Allah ancak muttakilerin amellerini kabul eder,'' Maide Suresi(27) buyurulmaktadır. Takva, Allah'ın(cc) şeairine karşı kişide saygı ve tazim duygusu oluşturur.
''Her kim Allah'ın hükümlerine saygı gösterirse, şüphesiz bu kalplerin takvasındandır.'' Hac Suresi(32)
''Allah elçisinin huzurunda seslerini kısanlar şüphesiz, Allah'ın kalplerini takva için imtihan ettiği kimselerdir. Onlara mağfiret ve büyük bir mükafat vardır'' Hucurat Suresi(3)
Kulu Allah(cc) dostluğuna yükselten merdiven takvadır.
''O halde gücünüz yettiği kadar Allah'tan korkun. Dinleyin, itaat edin. Kendi iyiliğinize olarak harcayın. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.'' Tegabun Suresi(16)
''Ey iman edenler! Allah'tan O'na yakışır şekilde korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin'' Al-i İmran Suresi(102)
            Bu ayetinde işaret ettiği üzere, mümin tüm gücünü kullanarak takvaya yönelmelidir. Zira, ahiret yolculuğu için hazırlanması gereken en üstün azık hiç şüphesiz, takvadır.
''Ey müminler!  Ahiret için azık toplayın. Bilin ki azığın en hayırlısı takvadır(Allah korkusudur). Ey akıl sahipleri yalnız Benden korkun!'' Bakara Suresi(197)
            Müminler takva ve iyilik konusunda birbirleriyle dayanışma içinde olmalıdırlar. Takvaya sarılan kimseler, şeytan ve askerlerinin pençesine düşmezler. Çünkü Allah(cc) takva sahiplerinin yar ve yardımcısıdır.
''Allah takva sahiplerinin dostudur.'' Casiye Suresi(19) Anlaşıldığı üzere, takva sahipleri için zorluklar karşısında çaresizlik diye birşey düşünülemez. Allah(cc) onlara sayısız çıkış yolları lütfeder ve ummadıkları yerden maddi manevi rızıklandırır. Bir toplum takvayı kendine şiar edinirse, yer ve gökten üzerlerine bereket yağar.
            Takvanın hayrı sadece dünyaya ait değildir. Onun esas mükafatı ahirette görülecektir. Zira cennete muttaki olanlar varis olacaktır.
''(Resulüm!) De ki; Size bunlardan daha iyisini haber vereyim mi? Takva sahipleri için Rableri yanında içlerinden ırmaklar akan, ebediyen kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve hepsinin üstünde Allah'ın hoşnutluğu vardır. Allah kullarını çok iyi görür.'' Al-i İmran Suresi(16)
''Orada boş söz değil, sadece selam duyarlar. Orada sabah akşam rızıkları da kendileri için hazırdır. Kullarımızdan takva sahibi kimselere verdiğimiz cennet işte budur.'' Meryem Suresi(62-63)
            Mahşer günü tüm dostluklar bittiği halde, muttakilerin dostluğu sürecektir. ''Allah'a saygı duyup kötülükten sakınanlar müstesna, (dünyada iken kötülükte) dost olanlar o gün birbirlerine düşman kesilirler.'' Zuhruf Suresi(67)  Görülüyor ki, yararlı dostluklar ancak Allah(cc) rızasına dayalı dostluklardır. Bu nedenle Efendimiz'in(sav) şu duasına sarılmalıdır; ''Allah'ım nefsime takvasını ver.'' Kurtuluş takvadadır.
            Netice olarak takva, Allah(cc) hakkında kalpte bulunan bilgi, korku ve saygı duygusuna bağlı olarak kişinin, Allah'ın(cc) çizdiği hudutlar içinde, nefsini dünyevi ve uhrevi her türlü tehlikeden koruma ameliyesidir. Fıtri yapısı bozulmamış kimseler, nefsi koruyacak takva melekeleriyle kendilerine zarar verecek herşeyden korunma çabasındadırlar. Her türlü tehlikeye karşı yegane koruyucu olarak Allah'ı(cc) bildikleri için, yalnız O'na(cc) sığınır ve yalnız O'na(cc) kul olurlar. Gazab-ı ilahiye çarptırılma korkusuyla tir tir titrerler. Rıza ve hoşnutluğa ermek için gayret ederler. Harama düşme korkusu ile şüphelileri terk ederler. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder