23 Kasım 2011 Çarşamba

AMENTÜ BİLLAH

            Cenab-ı Mevla ''oku'' diyor. Allah'ın(cc) kitabını oku, kainatı oku, sebeplere nazar ederek müsebbibi oku, sanatta sanatkarı oku, nimette Mün'im-i Hakiki'yi oku, besmeleyi oku. Besmeleyi okuma, kalbe, hale ve halka yansıtabilme kulu selamete götürür. İlim kalbde olursa insanı selamete götürür. Kalbde olmazsa helaka sebep olur. Marifetullahta derinleşebilmek tefekkürle sağlanır. Esas ilim takvaya yaklaştırandır.
            İlim üçtür; Nakli ilim, akli ilim ve ilmü ledün. Nakli ilimler öğrenilecek, bunlar tefekkür edilecek, dolayısıyla takva kuvvetlenecektir. İşte ilim bu ilimdir ki, kulu Allah'a(cc) yaklaştırır, imandan ihsana yüceltir. Cenab-ı Hakkın en büyük ikramı manevi ikramlarıdır. Bu ikramların başında ilim ikramı gelir.Peygamberler olmasa, kalem olmasa, okuyup-yazma istidadı olmasa ilimden istifade edilemezdi. Cenab-ı Hak kullarını muhtelif ayetlerde tefekküre davet ediyor. Gözler, kulaklar verdik düşünmezler mi? diyor. İnsanın yaratılışını, içinde bulunduğu nimetleri hatırlatarak kulları okumaya, düşünmeye, öğrenmeye çağırıyor. Düşünen insan öğrenmeye, öğrenen insan düşünmeye, hakikatleri kavramaya azmeder. Ve Cenab-ı Hak ''Olur ki şükredersiniz!'' buyuruyor. Bilgi ve tefekkürün bir yönüyle kulu şükre sevkedeceğine işaret edilmektedir. 
            Cenab-ı Hakka varmayan ilim, buz üzerine yazı yazmaya benzer. Ferasetli insan öğrendiği ilim sayesinde Cenab-ı Hakkı tanıma bahtiyarlığına nail olur. Kendini tanımadan Rabbini tanımak olamaz. Aczini bileceksin ki, azamet-i ilahiyeyi idrak edesin. İnsan kendini müstağni gördükçe, hiçliğe gömülür ve helak olur, gider. Başta iblis olmak üzere Kur'an'da bunun örnekleri bildirilmiştir. 

1.Allah'a(cc) iman, meleklere, kitaplara, resullere, ahiretin mevcudiyetine ve hayrın ve şerrin Allah'tan(cc) olduğuna iman. İmana ait bu hususlarda bilgili, ferasetli olmamız elzemdir. İman bir bütündür. Asla taviz kabul etmez. Akaidimizin güçlü olması lazımdır, imanın korunması en mühim olanıdır. En zor şey ametüyü korumak, imanı koruma adına her zorluğa katlanmayı göze almamız gerekir. Kur'an'da adı geçen firavunun karısı Hz.Asiye'nin imanını koruma adına çetin ızdıraplara, işkencelere katlandığı bilinen bir gerçektir. Yine sihirbazların imanlarını muhafaza adına en ağır işkencelere katlandıklarını Kur'an beyan etmektedir. 
''Ey iman edenler! Allah'tan, O'na layık bir takva ile korkun ve ancak müslüman olarak can verin.'' Al-i İmran Suresi(102) Görüldüğü gibi imanın muhafazası ancak takva kuvveti ile mümkün biiznillah. Takvanın kuvveti de ilimle orantılıdır. Biiznillah ilim takvayı kuvvetlendirecek, takva da imanı muhafazada bir zırh gibi olacak.
            Herkesin imana da küfre de istidadı vardır. En mühim şey amentüyü korumaktır. En zor olanı da budur. Cenab-ı Hakka sığınmaktan başka çaremiz yoktur. Biz bize düşen mesuliyetimizin idrakinde olarak cüz-i irademizin hakkını vermeye gayret edeceğiz, Cenab-ı Hak da küll-i iradesiyle tecelli edip, imanımızı koruyacak inşallah. 

2.İmanın şartlarından olan meleklere iman konusunda da duyarlı, bilgili, ferasetli olacağız. Meleklerle dost olacağız. Meleklerden örnek alacağız. Melekler kayıtsız, şartsız Allah'a(cc) teslimiyet, ibadet, itaat halindedirler. Bizler de onlar gibi olmaya gayret edeceğiz. İnsanda meleki sıfatta, şeytani sıfatta mevcuttur. Meleki sıfatlarımızı kuvvetlendirmeye gayret edeceğiz. Kalbde cemali sıfatlar tecelli ederse, menfi duygular, şeytani sıfatlar hayatiyetini kaybeder. Bilhassa iki meleğin sürekli bizimle beraber olduğunu, her hal ve durumumuzu kayda aldıklarını hep göz önünde bulunduracağız. Cenab-ı Hak bizim melekleri geçmemizi istiyor. Çünkü en değerli, şerefli mahluk insandır. İnsanda nefis var, melekte ise yoktur. Meleğe nazaran insanın imtihanı daha ağır ve zordur. Fakat bu zor olan başarılabilirse, o kul meleklerden daha ileri bir mevkiye nail olacaktır. Hak yolda mücadele verip, melekleşen kulun dostları da melekler ve melekvari Hak dostlarıdır. Cenab-ı Hak salih kullarından bahsederken ''Korkmayın, tasalanmayın. Biz sizinle dünyada da dost idik, burada da dostlarınızız diye melekler inecekler,'' buyurarak melek vasıflı kullarını tebşir ediyor. Bunun aksi de var mazallah, cehennemle görevli melekler buna zebaniler, cehennem bekçileri deniyor.

3.İmanın şartlarından olan kitaplara iman; Bu hususta da duyarlı olacağız. Kitap denince, zaman zaman Allah(cc) tarafından peygamberleri aracılığıyla insanlara gönderilen mesajlar, imana, muamelata ait vahiy yani bilgiler anlaşılır. En son vahyedilen kitap Hz.Peygamber Efendimiz'e(sav) gelen Kur'an-ı Azimüşşan'dır. 
            Kur'an'ı layığıyla okuma ve anlama hususunda ciddi ve gayretli olunmalıdır. Efendimiz(sav) ilmin herşeyin fevkinde olduğunu söylüyor. Sahabi sorar; ''Ya Resulallah! İlim, Kur'an okumaktan da efdal midir?'' Yüce Resul cevaben; Kur'an ilimle faydalı olur,'' buyurdu. Yani Kur'andan faydalanmanın yolu yine ilme bağlıdır. Kur'an'ı anlamak için ilme ihtiyaç vardır. Kur'an ahkam-ı ilahiyi bildirir. Kur'an aynı zamanda Furkan'dır. Yani hayrı şerri ayırt eden Kur'an, ahlak kitabıdır. 
            Hz.Aişe'ye(ra) Resulullah'ın(sav) ahlakı sorulduğunda şöyle diyor; ''Siz Kur'an okumuyor musunuz? O(sav) huluk-u Kur'an'dı.'' Yani O'nun(sav) ahlakı Kur'an'dan ibaretti. Yine bir hadislerinde ''Beni Rabbim terbiye etti,'' derken, Kur'an mesajlarıyla terbiye edildiğini beyan ediyordu. Kur'an geçmiş kavimlerden bahisle o kıssalardan hisse almamızı sağlamaktadır. Kur'an insana sorumluluklarını hatırlatıp, nereden geldiğini ve nereye gideceğini haber vermektedir. Velhasıl Kur'an en güzel bir rehber ve nur olarak yolumuzu aydınlatmaktadır. Bu nedenle Kur'an'ı iyi anlamalı, iyi tanımalı, her an Kur'an'a uygun yaşamalıyız. Kur'an bizim herşeyimiz, bu nimetin kıymetini çok iyi bilmeliyiz.

4.İmanın şartlarından biri olan resullere iman; Akaidimizin biri de resullere imandır. Hz.Adem'le(as) başlayan peygamberlik müessesesi Efendimiz Muhammed Mustafa(sav) ile son bulmuştur. Adem(as) ve diğer peygamberler belli kavimlere gönderilmişler, Hz.Muhammed(sav) ise bütün alemlere gönderilmiş Son Peygamber'dir(sav). Bu peygamberleri Kur'an'da Rabbimiz bildirmektedir. Bizler bu peygamberleri Kur'an'dan tanımaya çalışıp, tevhid mücadelesinde çektikleri sıkıntılarını öğrenip, vasıflarından örnek alarak onlarla ruhi bir yakınlık kurmalıyız. Son Peygamber Efendimiz'le(sav) yakınlığımızı kuvvetlendirmeliyiz. Bunun için de ilim sahibi olmalıyız. İnsan sevdiğini onu tanıdığı kadar sever, tanımadığını sevmesi muhaldir.
            Akaidde imandan sonra hüküm ve muamelattır. Muamelatta rehberimiz Resulullah'tır(sav). O'nu(sav) ne kadar tanıyoruz? Ne kadar muhabbetliyiz? O'na(sav) yaklaşabildik mi? Bu sorulara cevabı kendimizde aramalıyız. O(sav) kamil insan modelidir. La ilahe illallah diyoruz. Fakat sırrına ne nispette vakıfız? Lillah derken kalbden masiva çıkarılacak. Cenab-ı Hakkın rızasına muhalif putlar çıkarılacak ki, cemali sıfatlar tecelli etsin. Resul'ü(sav) sevmek muamelatta belli olur. O'nun(sav) sünnetine ne nispette saygılısın? Muamelatın, karakterin, ahlakın, ibadet hayatın Efendimiz'i(sav) memnun edecek kıvamda mı? O(sav) bir hadislerinde; ''Ümmetimin güzel amelleri Bana arzolunur, onları görünce sevinirim. Kötü amellerini görünce üzülür, hidayetleri için dua ederim,'' buyuruyor. Biz Efendimiz'i(sav) sevindirenlerden mi yoksa O'nu(sav) üzenlerden miyiz? Bu ölçüyü göz önünde bulundurmalıyız.
            Herşeyin bir alameti vardır. Seviyorum diyenin sevdiğine benzemesi muamelatta, vasıfta, ahlakta, ibadet-i taatta her halükarda olmalıdır. Kuru kuruya seviyorum demek faydasızdır. İhsan şuuru da ispat ister. İhsan şuurundan hisse alan kimse o şuurun kuvveti nispetinde takva ve ihlasta kuvvetli olur. Muamelatı sünnete uygun olur. Edepli, nezaketli olur. Büyükler bu hususta şöyle demişlerdir; ''İhsan şuurunun bir alameti olarak hizmete doymayacak, tatilimiz teneşirde olacak, kabirde olacak''. Cenab-ı Hak ''Ölüm gelinceye kadar Rabbine kulluk et,'' diyor. Kullukta kesinti olmayacak. Bir kulda isteksizlik, yorgunluk, bezginlik gibi durumlar olursa, bu durum hayra alamet değildir. Bu durumdan silkinmesi, gafletten ayılması, sebeplere başvurması gerekir. Kabz hali uzun süre devam ederse, iman zaafa uğrar. Tövbe istiğfar ile, cehd-ü gayretini zorlayarak maneviyatını güçlendirmeye azmetmelidir.
            Muhsin olacaksın, Allah(cc) koruyacak. Riya gizli şirktir. Bu hususta da çok gayret gerekir. Çünkü riya karışan bir ameli Cenab-ı Hak kabul etmiyor. Amellerin kabulü için ihlas şarttır. Ölçü, insanlara ne kadar faydalısın, ne kadar seviyor, ne nispette seviliyorsun? İnsanlara hizmet adına nefsin hazlarından, maddi-manevi varlığından ne kadar feragat ediyorsun? Sabırda, şükürde, af ve musamahada, ibadet-i taatta Peygamberinin sünnetine ne nispette bağlısın? Meleklerle dostluğun ve meleki vasıfların ne nispette inkişaf etti? İhsan şuurun ne nispette kuvvet kazandı? Velhasıl o Yüce Resul'e ne kadar benziyorsan, o kadar O'na(sav) yakınsın demektir. Sünnetinden ne kadar mahrumsan da o kadar uzak.

5.Kader, kabullenmek, razı olmak demektir. Büyüklerimiz ''kadere iman eden, kederden uzak olur,'' buyurmuşlardır. İbadet hayatının şartı maddi-manevi temizliktir. Kur'an 'edebe riayetsizlik kalbin helakına sebeptir' diye bildirmektedir. Namazda en azından ihsan şuuru canlı tutulmaya çalışılmalıdır. Oruç bütün azalara tutturulmalıdır. Yani hepsi günah işlemekten korunmalıdır. Kalb yontula yontula hamlıktan kurtarılmalıdır. İnsanı diğer varlıklardan edebi ayırır. Edep kalbin kıvamını gösterir. Mümin edepli, hayalı, iffetli, nezaket ve nezafetli olmalıdır. Edepten, hayadan mahrum kişi diğer mahluklara özeniyor, onlar gibi olmaya yelteniyor demektir. Hak erleri ehemmiyetine binaen medreselerinin kapılarına 'edep ya Hu' yazmışlardır.        

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder