17 Kasım 2011 Perşembe

İLİM

            Hz.Enes'den(ra) rivayetle Efendimiz(sav) şöyle buyurmuştur; ''İlim öğrenmek için yolculuğa çıkan kimse, evine dönünceye kadar Allah yolundadır.'' İlim, bir nevi cihaddır. Çünkü cihadın gayesi insanlara İslam'ı duyurup, ulaştırmaktır. Bunun en önemli vasıtası da ilimdir.
            İlim tahsilinin ve bunun için yola çıkmanın faziletinden bahseden pek çok hadis-i şerif vardır. Allah(cc) yolunda cihada çıkan kimseye evine dönünceye kadar her adım için sevap yazıldığı gibi, ilim tahsili için yola çıkana da evine yurduna dönünceye kadar aynı şekilde sevap yazılacağı ve bunun bir nevi cihad sayılacağına bu hadis bir kere daha şahitlik etmektedir. Peygamber Efendimiz'in(sav) şu hadisi bu gerçeği adeta taçlandırmaktadır; ''Bir kimse İslam'ı ihya edip yaşatmak için ilim tahsil ederken ölürse, onunla peygamberler arasında sadece bir derece vardır.'' Yine Efendimiz(sav) şöyle buyuruyor; ''Mümin cennete girinceye kadar hiçbir hayra doymaz.'' Evet kişiyi Allah'a(cc) yaklaştıracak herşey hayır olarak adlandırılır. Her hayır neticede o hayrı işleyeni cennete vasıl eder. Hayırların neler olduğunu bilmek ise ancak ilimle mümkün olur. Onun içindir ki, en üstün hayrın ilim olduğu kabul edilir. Çünkü ilim, itikadın ve amellerin sahih olmasını temin eder. İlim sayesinde insan hakkı-batılı, yanlışı-doğruyu öğrenmiş olur.
            Hayrın ve iyiliğin en üstünü ilim öğrenmek ve öğretmektir. Sağlam iman ve makbul ameller ilimle bilinir ve hayata uygulanır. Hz.Ebu Hureyre'den(ra) rivayetle Efendimiz(sav) buyuruyor; ''İnsanoğlu öldüğü zaman bütün amellerinin sevabı da sona erer. Şu üç şey bundan müstesnadır; 1.Sadaka-i cariye 2.İstifade edilen ilim, 3.Kendisine dua eden hayırlı evlat.'' Ölüm bu dünyada yaşanan geçici hayatın sona ermesi ve varlığı kesin olan ebedi hayata geçişin başlangıcıdır. Ölümle beraber hayırlar da, günahlar da sona erer. Yani günah işleme de, sevap kazanma da söz konusu değildir. Fakat ilahi hikmetin bir sonucu olarak bazı işlerin sevabı, bazı işlerin de günahı ölümden sonra da devam eder.
             Hadiste bahsedilen ölümden sonra sevabı devam edecek üç amelden ilki olan sadaka-i cariye şunlardır; Cami, mektep, medrese, yol, köprü, çeşme, vb hayır vakıfları buna örnektir. Bunları yapanların, katkıda bulunanların amel defteri kapanmaz ve sevabı sürekli olur. Bu eserler ayakta kaldığı ve insanlığa hizmet verdikleri müddetçe devam eder. 
            İkinci önemli amel, kendisinden sonra insanların sürekli faydalandığı ilimdir. İnsanın öğrendiği ilmi, elde ettiği bilgiyi ihlasla başkalarına öğretmesi en büyük hayırlardan biridir. Bunun da pekçok yolları vardır. Talebe yetiştirmek, kitap yazmak ve yayınlamak en önemlilerindendir. Hassaten insanları Hakka, cennete yönlendirmek, emr-i bil maruf nehy-i anil münkerle iştigal etmek ve bunu sırf Allah(cc) rızası için, hiçbir karşılık beklemeden yapmak hayırlı amellerin başında gelir. Evet, ilmini ve bilgisini kendisinden sonraki nesillere aktarmak kişinin amel defterinin kapanmamasına ve sevabının devamlı olmasına vesile teşkil eder. Tabii ki bu ilim ve bilgilerin faydalı ve hayırlı olması şarttır. Çünkü zararlı bilgiler zararlı insanlardan daha da kalıcıdır. Zira insan ölür gider, fakat zararlı fikirler devam eder. Bunun da sahibi için sürekli bir vebal olacağı açıktır. 
            Hadiste geçen, kişinin ölümünden sonra sevabını devamlı kılacak olan üçüncü amel, arkasından kendisine dua edecek salih evlat bırakmaktır. Salih evlattan kasıt, müslüman evlattır. ''Kulları içinden ancak alimler, Allah'tan(gereğince) korkar.'' Fatır Suresi(28) İlim sahibi olan kimseler Cenab-ı Hakkı celal ve cemaliyle, kemal sıfatıyla bilirler. Böyle olanlar da Allah'ı(cc) gönüllerinde sürekli hissederler. Çünkü birşey hakkındaki sevgi ve saygı, onun hakkındaki bilgi ve bilginin derecesi ile uyumludur. Bir müminin Allah(cc) hakkındaki ilmi ne kadar mükemmel olursa, saygısı da o derece mükemmel olur. Efendimiz(sav) şöyle buyurur; '' Ben sizin Allah'tan en çok korkanınız ve en ileri takva sahibi olanınızım.''
            Allah'ın(cc) en çok değer verdiği kimseler de alimlerdir. Alimlerin Allah'tan(cc) korkusu, saygısı ve sevgisi ne kadar yüksek olursa, ümidi de o oranda çok olur. Onlar ilmin sadece nazari yanı ile değil, ameli yanıyla da öndedirler. Bu cihetledir ki, ilim rütbesi bütün rütbelerin üstündedir. Çünkü bilenler bildiklerini hayatlarına uygularlar, başkalarınında uygulamasına vesile olurlar. Böylece büyük hayır ve sevaplar kazanırlar. Allah(cc) buyurur; ''De ki; bilenle bilmeyen bir olur mu?'' Efendimiz(sav) de şöyle buyurmuştur; ''Allah hakkında hayır dilediği kimseye din hususunda büyük bir anlayış verir.'' Bu hadis pek çok gerçeklere işaret etmekte olup, kısaca ilme talip olan, bu yolda cüz-i iradesini kullanan sadık kullarına yardım edeceğini ve dinde derin anlayışa sahip kılacağını vadediyor. Herkesin yetenek ve istidadının aynı olmayacağı muhakkaktır. Fakat dileyen, çalışan, yoluna baş koyan talipler, Mevla'nın dilediği kadar bu ilimden nasipleneceklerdir.
             Hz.Sehl bin Sad'dan(ra) rivayetle Efendimiz(sav) şöyle buyurmuştur; ''Allah'a yemin ederim ki, Cenab-ı Hakkın senin vasıtanla bir tek kişiyi hidayete kavuşturması, senin en kıymetli dünya nimeti olan kırmızı develere sahip olmandan daha hayırlıdır.'' Bir tek insanın hidayetine, doğru yolu bulmasına vesile olmak, dünya nimetlerinin en kıymetlisine, hatta tamamına sahip olmaktan daha faziletlidir. Çünkü dünyanın üstündeki herşey fanidir. Hatta dünyanın kendisi de fanidir. Oysa hidayet ve ilim kalıcı olup, ecir ve mükafatı ebedi alemde sahibini mutlu kılacaktır. Cennetlerin yolu ancak ilim sayesinde keşfedilir. İman dahi ilme muhtaçtır. Kişinin icmali ve tafsili iman etmesi için ilme ihtiyaç olduğu kesindir. Evet, bilecek ki iman etsin. İslam'ı bir ağaca benzetecek olursak, ilim onun nüvesi hükmündedir. İnsanın nüvesi bir hücre olduğu gibi, şu koskoca insan madde ve manası ile o hücreden neşet ettiği gibi, imana, İslam'a ait teferruatlar da ancak ilimle elde edilip, vakıf olunabilinir ki, bu sebeple ilim hiçbir amelle kıyaslanamaz.
          ''Allah, Adem'e bütün isimleri öğretti.'' Bakara Suresi(31)Yine Bakara suresinin 30. ayetinde meleklerin Rabbimize Hz.Adem'i ve zürriyetini halk etmesindeki hikmet nedir diye sual etmeleri üzerine Vacib Teala Hazretleri ''Sizin bilmediğinizi Ben bilirim!'' buyurmuştur. Ve hilkat-i Adem'deki hikmetin ilimle mümtaz olmasıyla, meleklerden efdal olduğunu beyan etmiştir. Hazreti Adem'in(as) kalbine ilham yoluyla esmayı talim buyurdu. Bu ayet-i celile ilmin cümle faziletlerden efdal olduğuna delalet eder. Çünkü ilimden ziyade bir şeref olsaydı, Allah(cc) Adem'in(as) faziletini onunla ispat ederdi.

''Kıyamet gününde talib-i ilmin mürekkebiyle, şehidin kanı huzur-u ilahiye gelir. Talib-i ilmin mürekkebi, şehidin kanı üzerine taltif olunur.'' Hadis-i şerif

            İlim zahir ve batın yol ile elde edilir ki, zahiri ilim; göz ve kulak kanalıyla bir üstaddan dinleyerek veya okuyarak öğrenilen ilimdir. Bir diğeri de ilm-i ledün denilen ilim dalıdır ki, bu kalbi bir ilim olup, ilham yoluyla vakıf olunur.

''Derken, kullarımızdan bir kul buldular ki, ona katımızdan bir rahmet(vahiy ve peygamberlik) vermiş, yine ona tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.'' Kehf Suresi(65)  Bu ayet ledünni ilmin hakikatine işaret ederek, ilmin bir zahiri bir de batıni yönü olduğunu bildirmektedir. Yine Kehf suresinde Hz.Hızır'la(as) Hz.Musa'nın(as) kıssası bu gerçeği beyan etmektedir.
''Rabbim ilmimi arttır, de.'' Ta Ha Suresi(114)  buyurulur ki, ziyade ilim talebinden geri durma demektir. Bu ayet insanın ilim öğrenmeye say etmesi ve Cenab-ı Haktan daima ilminin ziyade olmasını talep etmesinin bir vazife-i vecibe olduğuna işaret edilir. Yüce Allah(cc) Habibine, ilimde ziyade talebini emir buyurmuştur. Başka hiçbirşey için ziyade talebini emir buyurmamıştır.
''Ey ümmet! Sizden bir cemaat olsun ki, o cemaat nas'a hayra davet ve maruflarla emir ve münkerattan nehy etsin. İşte şu hayra davet edip, emr-i bil maruf, nehy-i anil münkerle meşgul olanlar ancak felah bulup, azaptan kurtulanlardır.'' Hadis-i şerif   Yani millet-i İslamiye arasında halka her hususta öğüt verecek ve şeriat nazarında caiz olanla, olmayanı bildirecek bir cemaat olması lazımdır. Öğüt verenler ve öğüt dinleyenler dünya ve ahirette kurtuluşta olanlardır.
''Ey Ebu Zer! Sabahladığında Kitabullahtan bir ayet öğrenmen, sana yüz rekat nafile namaz kılmaktan hayırlıdır. Ve sabaha girip ilimden bir bab öğrenmen, sana bin rekat namaz kılmaktan hayırlıdır.''Hadis-i şerif
''İbadetin efdali fıkıh(haramları,helalleri) ilmini öğrenmek ve diyanetin efdali perhizliktir(haramlardan sakınmak).'' Hadis-i şerif

Hz.Muaz'dan(ra)  rivayetle Efendimiz(sav) buyurmuştur; ''İlim öğrenmek Bari Teala'nın azamet ve celalini bilip, havf ve haşyete vasıl eder. İlim talebi ibadettir. İlim müzakeresi tesbihtir. İlimden bahsetmek cihaddır. Ve bilmeyene öğretmek sadakadır. Ve ehline belz etmek kurbettir. İlim, helal ve haramın nişancısı ve ehl-i cennet yolunun delilidir. İlim haşyette enistir. Ve gurbette musahib, yoldaştır. Gam ve sürurda delildir. İlim, düşman üzerine silahtır(bu düşman hassaten nefis ve şeytan) ve dostlar yanında zinettir. Allah-ü Teala nice kavmi ilimle ref eyler(yüceltir), yükseltir. Melaike-i kiram ehl-i ilmin dostluğuna rağbet ederler ve kanatlarıyla ikramen mesh edip, okşarlar. Melekler ehl-i ilim için istiğfar ederler ve hatta denizdeki balıklar ve hayvanat dahi onların yarlığanmasını isterler. Çünkü ilim kulubun hayatıdır. Kalplerin ölümü de cehalettir.''

Hz.Musa'ya(as) Allah-ü Teala şöyle buyurmuştur; ''Ya Musa! İlim ve hikmeti tazim eyle, zira herhangi bir kulumun kalbine ilim ve hikmet koyarsam, onu yarlığamak murad etmişimdir. Şimdi Ya Musa! Sen ilmi öğren ve onunla amel eyle, ondan sonra da bezl(yay) eyle. Ta ki bununla dünyada ve ahirette Benim kerametime ve iyiliğime nail olursun.'' Cenab-ı Hakkın bu hitabı elbette kullarına da hitabıdır. Yine Rabbimiz ''Vay o kimseye ki, ilmi işitip de talep etmeyip, cahillerle cehenneme gider,''  diye buyuruyor. Yani ilim öğrenmeye selahiyetli olduğu ve imkanlara sahip bulunduğu halde ilim talep etmeyip, cahillerden olup, cehenneme gidenlere işaret ediliyor.
''Şeytan, şeriata ait ilimde alim olan bir zattan korktuğu kadar, bin abidden korkmaz.'' Hadis-i şerif
''İlmullahtan bir kelimeyi bir adamdan işitmesi, nafile bir sene ibadetten efdaldir.''Hadis-i şerif
''Mesail-i şeriyenin müzakeresi için toplanan bir mecliste hazır bulunmak, bir sene nafile ibadetten efdaldir.'' Hadis-i şerif
''Erkek ve kadın her müslim için dine ait ilim talep edip, öğrenmek farzdır.'' Hadis-i şerif
İSLAM DİNİNİN DÜNYAYA İLK HİTABI ''OKU'' EMRİDİR.
Hz.Ebu Derda'dan(ra) rivayetle; ''Bir kimse ilim öğrenmek için bir yola girerse, Allah o kişiye cennetin yolunu kolaylaştırır. Muhakkak melekler yaptığından hoşnut oldukları için, ilim öğrenmek isteyen kişinin üzerine kanatlarını gererler. Göklerde ve yerde bulunanlar, hatta suyun içindeki balıklar bile alim kişiye Allah'tan(cc) mağfiret dilerler. Alimin abide karşı üstünlüğü, ayın diğer yıldızlara olan üstünlüğü gibidir. Şüphesiz ki alimler, peygamberlerin varisleridir.Peygamberler altın ve gümüş miras bırakmazlar. Sadece ilmi miras bırakırlar. O mirası alan kimse, bol nasip ve kısmet almış olur.'' Hz.Muhammed(sav)
            Alim ve abidler Allah(cc) katında üstün ve faziletli sayılan iki sınıftır. Ancak her iki kamil kişi birbirine müsavi olmayıp, alim olan abid olandan daha üstündür. Çünkü ilim sahibi sürekli bir gayret içindedir ve sadece kendisine değil, başkalarına da faydalı olmaktadır. İbadet eden bir kişinin amelide faziletli olmakla beraber, onun faydası yalnız kendisiyle sınırlıdır. Alime Allah'ın(cc), meleklerin, gök ve yer ehlinin, karınca ve balığın dua etmeleri alimin kıymetini, üstünlüğünü, Allah'ın(cc) rahmetinin ve ihsanının onlar için olduğunu ifade eder. Yaratılmışlarda her canlıya hayırları dokunan kimseler olmaları sebebiyle alimler, Cenab-ı Hakka niyaz ve dua ederler. Gök ehlinden maksad melekler olup, alimin üstünlüğünü ve kıymetini en iyi bilenlerdir. Yeryüzündeki insanların ıslahı da ancak, alimler sayesindedir ki, bu değeri bilen insanlar da alimler için dua ederler.
1.Alim de abid de Allah(cc) katında faziletlidirler.
2.Alim, abidden daha faziletlidir. Çünkü ilim öğrenmek farz, farz ibadetleri yerine getirdikten sonra daha çok ibadet yapmak nafiledir.
3.Alimin ilminin faydası bütün insanları, hatta bütün canlıları kapsayıcı bir özellik taşır. Abidin ibadetinin faydası ise kendisiyle sınırlıdır.
4.İbadetlerin ve kulluğun sıhhati de ilme bağlıdır. Onun içindir ki, önce ilim, sonra ibadet gelir. Çünkü bilmeyen herhangi bir işi de hakkıyla yerine getiremez.
5.Alime ve ilim öğrenen talebeye Allah(cc), melekler, insanlar ve diğer canlıların her biri kendi lisanlarıyla dua ederler.
6.En büyük ve en üstün zenginlik, ilim zenginliğidir. Çünkü ilim zenginliği insana hürmet ve saygı kazandırır. Cennet ticareti olup, iki cihan mutluluğuna ilimle vasıl olunur.
7.İlmin üstünlüğü bildiği ile amel etmekle, ahlak ve edep de Resul-ü Ekrem'e(sav) uymakla ölçülüdür.

''Bizden birşey işitip onu aynen işittiği gibi başkalarına ulaştıran kimsenin Allah yüzünü ağartsın. Kendisine bilgi ulaşan nice kimseler vardır ki, o bilgiyi bizzat işiten kimseden daha iyi anlar ve korur.'' Hadis-i şerif     Bu hadis-i şerife göre;
1.Peygamber Efendimiz(sav) Kendisinin hadislerini işitip, güzelce hıfzeden ve koruyan, işittiği gibi başkalarına nakledenleri övmüş ve onlara hayır dua etmiştir.
2.İlmi nakletmek bir emanettir. Emaneti hakkıyla yerine getirmek gerekir.
3.Bildiği ilmi gizlemek ve kendisinden başkasına öğretmemek caiz değildir.
4.İlim insana bir ihsan-ı ilahidir. Her nimetin hakkına riayet olduğu gibi, bu çok değerli nimetin hakkına riayette farzdır. Bu da ilmiyle amil olmak, amelinde ihlaslı olmak, öğrenip hayatına mal ettiği ilmini insanlara öğretmekle olur.
5.İlim; hıfzedip korumak, ezberlemek, yazmak ve hayata uygulamak şeklinde olur.
''Bir kimseye bildiği bir konu sorulduğunda cevap vermezse, kıyamet gününde ağzına ateşten bir gem vurulur.'' Hadis-i şerif  Bu hadiste buyurulduğu üzere ilim öğrenen kişinin nefisperest olup, ben bileyim kurtulayım, kim ne yaparsa yapsın deyip bildiğini söylememesi asla caiz olmadığı gibi, bu görüşte olanların cezaya çarptırılacağı bildirilmektedir. Bu hadiste geçen ilmin, herkes için bilinmesi zaruri olan bilgiler olduğu kabul edilmiştir. Bunlar genel anlamda ilmihal bilgileridir. İşte insanlardan esirgenmesi caiz olmayan ve herkes için lüzumlu olan ilim budur. Kafire İslam'ı anlatmak, müslümana ibadetleri öğretmek, helal ve haramları bildirmek zorunlu olup, bu yöndeki ilmi başkalarından saklamak asla caiz değildir. Hassaten öğrenme talebinde bulunup, sual soranlara bilindiği kadarıyla yardımcı olmak şarttır. Merhametli olan insan ilme muhtaç insanlardan yardımı esirgemez. Cahil insan zulmette kalmış, yolunu kaybetmiş bir zavallı veya hasta mesabesindedir. Bu manevi hastanın reçetesi, ilimdir. Doktoru alimlerdir. İlimden mahrumiyet zulmettir. İlim nurdur. İnsan ilimle yolunu bulur. İlim insana bir yön tayin eder. Selamet, saadet ve huzura kavuşturur.
            Kur'an'da Yüce Mevla ''Sizi zulmetten nura çıkardık,'' buyurmaktadır. Yani Kur'an'ın nüzulüyle insanlık zulmetten, nura çıkarılmıştır. Devir hangi devir olursa olsun, asır hangi asır olursa olsun Kur'an'dan yoksun devletler, milletler, cemiyetler ve fertler zulmette kalmış, yolunu şaşırmış birer zavallıdır. Böyle bir toplumda huzur aramak muhaldir. Aksine huzursuzluk doruk noktasındadır. Bu durum dün de böyleydi, bugün de böyledir. Hak ve hakikate, Allah inancına, Kur'an'a, Resul'e dayanmayan ilim, topluma huzur getirmez. Bu durum teknoloji için de geçerlidir. Bugün aylara, yıldızlara seyahat eden, denizlerin diplerinde dolaşan ilim sahipleri yaratanını bulamadı, azamet-i ilahi karşısında aczini idrak edemedi ise böylesi bir ilim boştur, fanidir, hiçtir.
            Allah(cc) iman edenlerin ve imanlarının gereğini yerine getirenlerin derecelerini yükselteceğini bildiriyor. Bu kulları dünyada başarılı kılar, ahirette de cennetteki makamlarını yüceltir. İlimle meşgul olan ve öğrendiklerinin gereğini yerine getiren alimleri de üstün derece ve makamlara kavuşturur.
            Ledünni ilim, dışarıda bilinen ve alışılan bir sebep olmaksızın kalp evine açılan ilimdir. Yani dış alemdeki bilgi vasıtalarından herhangi birinin vasıtası olmaksızın, doğrudan doğruya Allah(cc) tarafından verilen ilimdir. Kalbin iki kapısı vardır. Birisi dışarıya açılan kapı ki; ilmi, hislerle yani duyu azaları ile elde edilir. Diğeri içeri açılan kapı ki, ilham ile alır. Kalp içine beş muhtelif nehrin aktığı bir havuz gibidir, hiçbir zaman bulanıklıktan ve karışıklıktan beri kalamaz(duyu organları). Halbuki denizin en derin yerinden elde edilen saf ve berrak suda hiçbir bulanıklık olmaz.Kalbin ilim alması da böyledir. Kalbe beş duyu vasıtasıyla gelen bilgilerin hiçbiri bulanıklıktan, şek ve şüpheden ari değildir.  Halbuki feyz-i ilahi eseri olarak kalbe gelen ilim ise, hem en sahih hem de en faydalı ve kesindir.
            Şeyh Zeynü'd-din el-Hafi rahmetullah der ki; ''Hakikate vasıl olmak için bu tarika girip de, Allah'ın kitabından ve Resulullah'ın hadislerinden az-çok mana çıkarabilecek kadar ilim tahsil ettikten sonra ledünni ilimleri öğrenmek ve bu ilimden hisseyab olmak için kalbini masivadan tecrid etmeden, zikrullah ile, murakabelerle meşgul olmadan maksuduna vasıl olabileceğini zannedene teaccüb olunur. Bu kimse ilim, tedris ve tasnifine bin sene hasr-ı nazar etse hakikatin kokusundan bir zerre duyamaz. Eserlerini müşahade edemez, envarından bir lem'a göremez. Amelsiz ilim, akimdir. Yani semeresi yoktur. İlimsiz amel de sakimdir, yani hastalıklıdır. Öğrenilmesi gereken ilmi en  güzel şekilde öğrenip amel etmek, sırat-i müstakimdir.''
            Kalbi, su kaynayan bir menbaya benzetecek olursak, o menba menfi şeylerden temizlenmedikçe asla saf su elde edilemez, o maniler orada bulunduğu sürece, su çok bile olsa o sudan yararlanılamaz. İlm-i ledünle kalbin buluşması için kalp masivadan temizlenmeli, kalpte yalnız ve yalnız Allah'ın(cc) rızası olmalıdır. Kur'an'da geçen bir ayet-i kerimede 'ölü iken dirilttiğimiz' ifadesi imansız bir kalbin ölü mesabesinde olduğuna işarettir. İhsan edilen nur ise, iman ve Kur!an olup, o menbadan fışkıran ilim nurudur. Bu nurla insan şeref kazanır, ihya olur, hak ve batılı keşfeder.
''Bir kimse ilmini ziyadeleştirir, fakat iktisab ettiği ilim onun dünya muhabbetinden zühdünü artırmazsa, Cenab-ı Hak'tan uzak kalmaktan başka birşey kazandırmaz.'' Hadis-i şerif
            İlmin kula sağladığı en büyük faydalardan biri de, kalpten masivanın çıkmış olmasıdır. Çünkü kalp nazargah-i ilahidir. Bu hususta İbrahim Hakkı Hazretleri ''kulun kalbi nazargah-ı Mevla'dır, onu pak etmek her taatten evladır,'' derken bu gerçeğe işaret etmiştir. İnsanın yaratılış maksadı marifetullahtır. Bu sebeple kul yaratılış sebebi gereğince yaşamalıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder