28 Nisan 2011 Perşembe

RABITA

            Rabıta, lugat manasıyla bağ ve alaka anlamındadır. Bu yönüyle, kainatta rabıtasız hiçbir canlı yoktur.Herşey birbiriyle irtibat halindedir. Tohum toprakla rabıtalıdır. Tohumu toprak besler,gıdasını topraktan alarak büyür, gelişir. Hayvanatta da durum aynıdır. Her hayvan kendi cinsiyle yaşamını sürdürür. Karıncalar, arılar, kuşlar... Hiçbir karga serçelerle, hiçbir serçe güvercinlerle birlikte olmaz. Bu durum  rabıtanın bütün mahlukat üzerindeki tecellisini gösterir. Hatta diyebiliriz ki, her tohum her toprakla rabıtalı olamaz. Bir limon yada portakal çekirdeğini götürüp Medine'nin toprağına ekseniz, yok olup gitmeye mahkum olur. Hurma çekirdeğini Türkiye'nin soğuk iklimli bir mevkiine ekseniz, o da orada yok olur. Rabıta, varlığın özünü teşkil eden muhabbetin bir tezahürüdür.
            Muhabbetsiz rabıta, rabıtasız bir muhabbet noksandır. İstenilen semere elde edilemez. İnsanlara ait rabıta üç türlüdür;
1. Tabii rabıta; ferdin yakınlarına duyduğu muhabbet ve rabıtadır ki, annenin evladına olan muhabbeti bu tür rabıtadır ve fıtridir.
2. Bayağı(süfli) rabıta; İslamda men edilmiş, kerih görülmüş şeylere karşı olan rabıtadır.İnsan; zarar veren, şer olan, süfli, gayr-i meşru şeylere de rabıtalı, muhabbetli olabilir. Bu durum en tehlikelisidir.
3. Ulvi rabıta; mukaddes mefhumlara, ulvi duygulara, insanı Allah(cc)'a götüren vesilelere rabıtadır. Tasavvufi bir eğitim olan rabıtada, salikin mürşidinden hakkıyla istifade edebilmesi , onun muhabbetini gönlünde daimi bir surette taze tutmasıyla gerçekleşir.
            İnsan tesire açık bir varlıktır. İnsanoğlunun hallerinde de sirayet özelliği vardır. Ruhlar arasında manevi alışveriş inkar edilemeyecek gerçeklerden biridir. Bu, durumun müsbet veya menfi olmasına da bağlı değildir. Her hal-ü karda intikal vaki olur. Onların yakınlarında bulunanlara da istidatları nispetinde az veya çok intikal eder. Onun içindir ki, Efendimiz(sav) her hususta olduğu gibi bu hususta da ümmetini hep uyarmıştır. Bir hadislerinde; ''Körükçünün yanında durma, kıvılcımı üzerini yakar. Yakmasa da dumanı, is kokusu üzerine siner. Gül kokusu satanın yanında ol ki, o güzel kokudan alasın. Alamasan dahi o güzel koku üzerine siner'', derken ne güzel bir uyarıda bulunmuştur.
            Tebük seferinden dönerken yolları Ad, Semud kavminin helak olduğu beldeden geçmekte olan ashaba hitaben; ''Buradan çabuk geçin. Bu beldeye Allah'ın kahrı tecelli etmişti. Olur ki, o tecelliden etkilenirsiniz'', deyip kırbalarına doldurdukları suları geri döktürmüş, hatta oranın suyu kullanılarak yapılan hamuru develere verdirmiştir. Sirayet özelliği bu derece etkiliyse, insanlar arasındaki rabıtanın ciddiyetini göz önünde bulundurmak zaruridir. Hususiyle faal ve müessir şahsiyetlerdeki kuvvetli ruhi temayüller, onların yakınında bulunanlara, istidatları nispetinde az veya çok intikal eder. Bu yakınlık cismi yakınlıktan ziyade ruhi yakınlıktır.  Salik, mürşidine aşk ve muhabbetle bağlandığı anda aşk-ı mecazi başlamış olur. Bu aşk mecazidir. Çünkü kalb Allah(cc)'a mahsustur. Hakiki Maşuk Allah(cc)'tan gayrısı olamaz. Diğer vesileler, saraya çıkışta merdiven basamakları mesabesindedir. Bunlar kalbi Muhabbetullah'a alıştırma ve hazırlama hükmündedir. Tabir-i caizse Leyla'dan Mevla'ya ulaşma gayretidir.
            Allah-ü Teala; ''Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve sadıklarla beraber olun'' diye buyuruyor. Ayetteki, 'beraber olun' emri daimi bir beraberliği ifade eder. Beraberlik hem fiili, hem de hükmi beraberliktir ki ; fiili beraberlik onların meclislerinde kalb huzuruyla fiilen bulunmaktan ibaret olduğu gibi, gıyaben kalbi beraberliği devam ettirmek için rabıtaya ihtiyaç vardır.Kuru kuruya bir beraberlik makbul değildir. Muhabbetsiz, rabıtasız beraberliklerde hiçbir fayda elde edilemez. Baştaki tohum-toprak örneğinde olduğu gibi, fiili beraber olanlar muhabbet ve rabıtaları olmadığı için bir hisse kapamazken, rabıtası muhabbeti ölçüsünde uzak diyarlarda olanlar, pekçok lütuflara ilhamlara mazhar olurlar.'' KALBDEN KALBE YOL VARDIR.'' 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder