18 Nisan 2011 Pazartesi

İLİM

             İlim genel olarak üçtür;
             1.Peygamberlere verilen özel ilim,
            2.Havas kullara verilen ilim ki, bu ilmi ancak havas olanlar anlar. Muhyiddin-i Arabi'nin eserleri herkes tarafından anlaşılamaz. 
             3.Aklı başında olan insanlara verilen ilimdir ki, herkes kendi çapına göre alır.
             Hz.Musa(as) ile Hz.Hızır(as) arasında geçen olaydan da anlaşılıyor ki; peygamber olmasına rağmen, Hz.Hızır(as)'a verilen ilim, Hz.Musa(as)'a; Hz.Musa(as)'a verilen ilim de Hz.Hızır(as)'a verilmemiştir. Kıssa bu durumu açıkça beyan etmektedir ve bu kıssada alınacak pekçok dersler vardır. Örneğin; Hz.Musa(as) , Hz.Hızır(as)'a ,''Ben sana tabi olayım'' der. Buradan çıkan ders, ilim öğreticiye tabi olmak gerektiğidir. Yani; talebe, hocasına tabi olacak ki, gereken ilmi öğrensin.
            Buna karşılık Hz.Hızır(as) ''Benim yapacaklarıma sabredemezsin'', deyince, Hz.Musa(as) ''Sabredeceğim'', der. Buradan da çıkan ders, ilim öğrenmek isteyenin sabırlı olması gereğidir. 
              Daha sonra Hz.Hızır(as), Hz.Musa(as)'a ''Yaptıklarımı sorgulamayacaksın'' deyip, şartlarını bildirir. Fakat Hz.Hızır(as)'ın her yaptığı Hz.Musa(as)'ın ilmine ters düşer. Her defasında itiraz eder. Hz.Hızır(as) onu uyarıp, şartlarını tekrar hatırlatır. Sonunda yaptıklarının hikmetlerini anlatır. Derya kenarında bulundukları bir anda bir serçe gelip, gagasını suya batırıp, çıkarır. Hz.Hızır(as), Hz.Musa(as)'a hitaben ''Ben, sen ve bütün insanlara verilen ilim Allah'ın ilmi yanında; şu deryanın yanında kuşun gagasındaki su damlası kadardır,'' der. Kula düşen, karşılaştığı olaylardaki sır ve hikmeti anlamaya çalışmak, fakat aczinin idrakinde olarak anlayamadığı veya görüşüne ters, nefsine ağır gelen durumlarda da ''Bu benim için hayırlıdır'' deyip, rıza halinde olmaya gayret etmektir.
             İlim; irfanla, firasetle fayda verir, kuru kuru ilim fayda vermez. İlim, satırlardan sadırlara geçmesi nispetinde faydalıdır. Bu durumdakileri Kur'an ''Sırtında kitap taşıyan merkebe'' benzetiyor. Efendimiz(as) dualarında ''fayda vermeyen ilimden Sana sığınırım'' diye Cenab-ı Hakk'a niyazda bulunmuştur. Bir hadislerinde de ,''kişinin ilmi ziyadeleştiği halde, bu ilim onun zühdünü artırmıyorsa, edindiği ilim  onu Allah'tan uzaklaştırmaktan başka bir fayda sağlamaz'', buyuruyor. Onun için öğrendiklerimizle kendimizi sorgulayıp, muhasebe etmek zorundayız. Örneğin; İslamda aldatma, faiz, alkol haramdır.Beş liralık şeyi kandırmayla altı liraya satmak haramdır. ''Duamız kabul olmuyor'' deniyor. Duanın kabul olmaması, muamelattaki bozukluklardandır. Çeşitli yollarla haram yeme, kandırma, hıyanet, yalan söylemek vs duanın kabul olmamasına sebeptir. Biz Cenab-ı Hakk'tan talepte bulunuyoruz, Cenab-ı Hakk da bizden talepte bulunuyor. Acaba biz, O'nun bizden istediklerini ne kadar uygulayabiliyoruz.
             Kur'an-ı Azimüşşan'ın ilk talebeleri Cebrail(as) ve Peygamberimiz(sav) , sonra da Ashab-ı Suffa'dır. Efendimiz(sav) Ashab-ı Suffa'ya ayrı bir ilgi gösteriyordu. Eğitimde temel malzeme 'muhabbet' idi. Efendimiz(sav) kendi aç kalır, onlara yedirir,  giydirir,hepsine ayrı bir ihtimam gösterirdi. İlme değer veren ilim erbabı arasında ciddi fedakarlıklar olmalıdır. Ashab-ı Suffa on ayeti okuyor, ezberliyor, gelen mesajları kalbine nakşediyor, tatbikata koyuyor, ondan sonra başka ayetlere geçiyordu. Kur'an'ı öğrenen ve öğretene saygı gerekir. Öncelikle Kur'an-ı öğreten ve öğrenen Kur'an'a saygılı olacaktır. Bu saygı; öğrendikleriyle salih amelde bulunması, hakkın, İslamın, Kur'an'ın şahitleri olması; böyle bir ilim ehline de başkalarının saygılı olması şeklindedir. 
              Kur'an talebelerini tuzağa düşürüp, katleden küffara Efendimiz(sav) beddua etmiştir. Çünkü onlara yapılan bu cürüm ve saygısızlık aslında Kur'an'a saygısızlıktı.'' İyyake nabüdü ve iyyake nesteıyn'' derken, 'yalnız Sana kulluk eder ve yalnız Senden yardım dileriz' ,diye namazlarda ahdimizi yeniliyoruz. Acaba ne kadar kulluk ediyor ve ne kadar vahiy boyutlu yaşıyoruz ? Muteber olan muamelatlar tohumlar misalidir. Tohumdan çiçek meydana gelir, yani çiçek tohumun mahsulüdür. İnsandaki istidat ve meziyetler de öyledir, tohum da çiçek de ona aittir. Efendimiz(sav) o tohumun menbaıdır. Vahye, sünnete dayalı herbir ilimde tohumlar , gönül toprağına atılırsa irfan çiçekleri açar.




        

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder