30 Ocak 2012 Pazartesi

ZİKİR

Tasavvufta; kalp eğitiminde adeta can damarı mesabesinde olan zikir mevzû vardır. Bu eğitimde zikrin yeri çok büyüktür. Zikir, kalbin güç kaynağıdır. Muhabbetullah'a ve Muhabbet-i Resulullah'a vesiledir.

Yüce Allah(cc) buyurur; ''Kalpler ancak Allah'ı anmakla tatmin olur(huzura erer).'' Tasavvufta zikirden maksat; kalbin Allah'la(cc) beraber olması, yani zâkir kalbinde Rabbini zikrederken, O'ndan(cc) gayrı her şeyin oradan çıkması ve böylelikle kalpteki bütün menfi his, duygu, düşünce, talep gibi yersiz, zararlı şeylerin izâlesi, kalbî marazların tedâvisi ve kötü, nefsani sıfatların yok olması; yerine güzel sıfatların, müspet talep, arzu, niyet gibi vasıfların inkişâf etmesidir.

Bir Hak dostu bu konuda şöyle der; ''Halin nerde ise dersin ordadır.'' Yani; zikir konusunda salih bir hayli ilerlese, senelerdir bu yolda olsa, binler zikirle her gün iştigal etse, buna rağmen o şahsın hâlinde, karakterinde, ahlâkında bir değişme olmamışsa, kötü huylarını bırakmamışsa, kalbinde menfi duygular, kibir, ucb, hased, riya vs benzeri hasletler ki dünya muhabbeti günahların anası mesabesinde deniyor, kalp zikirle meşgul olduğu halde bu muzır haşerattan halâ kurtulamamışsa, bu durumda olan salihin zikrine pek ehemmiyet verilmez. Ölçü olarak zikir senin kalbî hayatında ne nispette etkisini gösterdi ona bakılır. Ölçü kalp temizliğidir. 

Bu konuya Efendimiz'den(sav) bir hadisle açıklık getirelim. Şöyle buyurur Efendimiz(sav); ''Dili ile Allah'ı zikrettiği halde, kalbi ile isyan edenlere yazıklar olsun!''

Evet bazı zikir ehli vardır ki, kalbi zikre devam ettiği halde, muamelâtı, işleri, davranışları, sözleri ile isyan içindedir, yani günahkârdır, ahlâken bozuktur. Diliyle zikrettiği halde, kalbi ile isyan edenlere diyor Efendimiz(sav). Bu da dili ile pek çok zikreder, zâkirlerdendir. Fakat kalbindeki kötü düşünceler, hasetler, kinler, nefretler kader-i ilâhi karşısında isyanlar, yani Allah'ın(cc) takdirine rızasızlık gibi iç alemindeki menfi duyguların kalpten izâle olmayışı ki, bu iki türlü zikir de zâkire bir şey kazandırmamıştır. Şu var; o zikrinin karşılığını inşallah alır, sevap verilir. Fakat tasavvufta zikir dersinin verilmesindeki asıl maksat, kalp temizliğidir. Bunda da zikrin rolü çok büyüktür(terakkide güç kaynağı olması için)

Tasavvufun yegane gayesi, kalp temizliğidir. Ham insandan insan-ı kâmil yetiştirme, nefs-i mutmainneye ulaştırıp, cennete ehil hale getirmektir. Bu konuya ışık tutan pek çok ayetten birisi, ''Şüphesiz ki, namaz hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar.'' 

Hayâsızlık ve kötülük diye tercüme edilen fahşa ve münker kelimelerinin anlamı geniş kapsamlıdır. Kısaca şöyle ki, fahşa, fuhşiyat alenî işlenen bütün çirkinlikler, ahlâk dışı davranışlar anlamına gelir. Münker kelimesi ise; aklın ve şeriatın beğenmediği bütün uygunsuzlukları, yersiz davranışları, günahları ifâde eder. 

Namaz, pek çok zikri cem eden en önemli bir ibadettir. Hem bu tür bir ibadetle Rabbinin huzurunda durup, namaz kıldığı, Rabbini zikrettiği halde, ayette ifade edilen fuhşiyattan ve menhiyattan uzak olmazsa, bu insanlar Efendimiz'in(sav) şu hadisine muhatap olurlar,''Her kim ki, namaz kılar da, o namaz kendisini hayâsızlıktan ve kötülüklerden alıkoymazsa, o namaz olsa olsa onun Allah'tan uzaklaşmasını sağlar.'' 

Bu hadisin rivayet sebebi şudur; Sahabe-i Kiram'dan bazıları bu âyet nâzil olunca Resulullah'a(sav) gelerek ''Ya Resulallah! Allah böyle buyuruyor, fakat biz öyle insanlar tanıyoruz ki, namaz kıldıkları halde uygunsuz davranışlarda bulunuyorlar,'' diyorlar. Bu hâdise üzerine Hz.Peygamber(sav) yukarıdaki hadisi buyurmuşlardır.

Çıkan netice o ki,  bir mümin ne kadar namaz kılsa, zikirlerle  meşgul olsa, tasavvuf mekteplerinin talebesi  olsa ahlâk güzelliğine, güzel vasıflara sahip olmadı ise, kâmil mümin olamaz. En azından hamdır, terâkki edememiş bir zavallıdır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder