19 Ocak 2012 Perşembe

TEMSİL VEFÂ İSTER

İslâm'a hizmetin temsilcileri olmalıyız. Eğer tam temsil edemezsek, o hakikâtler söner gider ki, bu iş bozukluğunun neticesidir. İnsan ile Allah(cc) arasında ubûdiyet mukavelesi vardır.


Bunun şartlarına riâyet etmek lâzımdır. ''Bana verdiğiniz sözü tutun ki, Ben de size verdiğim sözü tutayım,'' Bakara Sûresi(40) âyeti buna işâret eder. Bu âyet mutlaktır, ıtlak umuma delâlet eder. Onun için ahde vefâda bulunmak şarttır. Bu vefâ, O'nun dinine hayatı pahasına omuz verme şeklinde olabilir.

''İşte Allah(cc) müminlerden canlarını ve mallarını cennet mukâbili satın aldı. Allah yolunda ölürler, öldürülürler. Bu Allah'ın üzerine bir borçtur. Gerek Tevrat'ta, gerek İncil'de, gerekse Kur'an'da Allah yolunda çarpışanlara cennet vaad etmiştir. Allah'tan daha çok vaadini yerine getiren(getirmeye kâdir ve kudretli olan) kim olabilir? O halde onunla yaptığınız bu alışverişinizden dolayı sevinin, gerçekten bu büyük başarıdır.'' Tevbe Sûresi(111) âyeti karşımızda durmaktadır. Eğer bu ahdi biz bozmazsak, Allah(cc) ahdini bozmaz, zira o hulful vaad etmez. 

Ayrı bir yönden, içten değişmenin bir emâresi de evrâd-ı ezkâr ve hizb okumayı çeşitli sâiklerle terk etmektir. Tabiine, Tebe-i Tabiine ve günümüze kadar gelen büyüklere baktığımızda görüyoruz ki, hiç evrâd-ı ezkârlarını terk etmemişlerdir. Rable münâsebeti kâvi tutmaya çalışmalıdır. Ayaklarını uzatınca 'aman Rabbim, O'nun huzurunda ayıptır,' diyebilmelidir. Gönüller itminanla dolmalı, daha evvel yaptığı evrâd-ı ezkârları terk edenler, sabah ve gece derslerini terk edenler, içten içten çürümeye başlamış demektir. Teheccüdü kaçıran kişi sabah kahvaltısı yapmamalıdır. Her mümin, kendisine ayıplarını yüzüne söyleyecek kardeşler edinmelidir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder