5 Aralık 2011 Pazartesi

İBLİS'İN DURUMU VE İMTİHAN

            İblis bir zamanlar meleklere hocalık edecek derecede ilim sahibiydi. Bu sebeple mümtaz bir mevkii vardı. İbadet hususunda da çok hırslı olup, içinde bulunduğu varlıklar arasında en çok ibadet edenlerdendi. Bu açıdan ona 'haris' yani 'hırslı' manasına gelen bir isim de izâfe edilmiştir.
            Bunlarla beraber içinde hased ve kibir duyguları vardı ki, şöyle rivayet edilir; Allah(cc) Âdem'in(as) çamurunu yaratıp, cennette ruhsuz bir vaziyette uzun müddet bıraktığında iblis endişelenmiş, ''Allah(cc) bir mahlûk yaratacak belli. Ya bu yaratmayı murad ettiği varlık benden üstün olursa, ya ona tâbi olma gibi bir durum söz konusu olursa!'' diye tasalanıp ve kendi kendine ''böyle bir durum zuhur ederse, ben ona asla tâbi olmam'' demiş ve bu fikrini meleklere soru olarak yöneltmiş, 'böyle bir durum olursa siz ne yaparsınız?'  Melekler de, 'Biz Allah'ın emrine itaat ederiz!' diye cevaplamışlar.
            Ve gün gelir, takdir edilen olay gerçekleşir. Cennetteki bütün varlıklar bir mekânda toplanır. Allah(cc), Âdem'e(as) secde emri verir. Bilindiği üzere melekler ve diğer mahlukât emri yerine getirir ve secde ederler. Yalnız iblis secde etmez ve mâzeret olarak 'beni ateşten, onu topraktan yarattın' der. Kendince ateşten yaratıldığı için daha üstün olduğunu ileri sürer. Ve böylece emre itaat etmeyip, asi olduğundan dolayı Allah'ın(cc) rahmetinden kovulur. Bu hususta Allah(cc) Kur'an-ı Kerim'inde şöyle buyuruyor;
''Allah; Öyleyse çık oradan, çünkü sen kovuldun.Şüphesiz hesap gününe kadar lânet senin üzerinedir, dedi.'' Hicr Sûresi(34-35)

Bu kıssadan çıkan ders; iblis hasedinin ve kibrinin kurbanı olmuş, bu iki vasıf onu Allah'a(cc) isyana götürmüş ve bedbaht hale düşürmüştür. Yine bu kıssadan açık bir şekilde anlıyoruz ki; iman, ibadet, ilim  bir kimsede cem olsa dahi, hased ve kibir gibi iki kötü vasıf hepsini geçersiz kılarak, onu felâkete sürükleyebilir.
            Bir diğer yönü ise, iblisin yaptığı hatadan dolayı pişman olmayıp, Allah'tan(cc) özür dilememesidir ki, kıyamete kadar lânetlenmiş olarak hakkında hükmedilmesine sebep olmuştur. Bu husus da çok ibretli olup, insanlığa ciddi mesaj vermektedir. İsyanda ısrar ve kararlılık ne kötü bir durum. Ve görülen o ki, böylesi bir cürümkârlık şeytana mahsus bir sıfat. Zira iblis yaptığı hatasından dolayı Rabb-i Rahiminden özür dileyip, tövbe etseydi, şüphesiz Allah(cc) tövbesini kabul edip, kendisini affederdi. Çünkü; tövbe edip, af dileyenlerin tövbelerini kabul edip, affu mağfiret edeceğini pek çok ayetlerde beyan ediyor. Günahta pervasızca devam eden, isyanda ısrar eden her  kim olursa olsun, âkıbetinin şeytanın âkıbeti gibi olması muhtemeldir.

''(İblis) Ey Rabbim! O halde (varlıkların) tekrar diriltileceği güne kadar bana mühlet ver, dedi. Allah, sen bilinen bir vakte kadar kendilerine mühlet verilenlerdensin, buyurdu.'' Hicr Sûresi(36-37)
''(İblis) Dedi ki; beni azdırmana karşılık, yemin ederim ki ben de onları saptıracağım. Sonra önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve Sen onların çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın.'' Araf Sûresi(16-17)
''Ancak onlardan ihlâslı kulların müstesna. Cenab-ı Hak ise şöyle buyurdu; İşte Bana varan dosdoğru yol bu(ihlâslı kullardan olmak yolu)dur. Şüphesiz ki Benim kullarım üzerinde senin bir hâkimiyetin(ve nüfûzun) yoktur. Ancak azgınlardan sana uyanlar hariç.'' Hicr Sûresi(40-41-42)

Buraya kadar bildirilenlerden çıkan ders;
İblisin rahmet-i ilahiden kovulmasından sonra insanoğluna duyduğu kin ve nefret duygusundan dolayı onları da kendi âkıbetine düçar etmek isteyip, bu hususta Rabbinden mühlet talep etmesi ki, o Allah'ın(cc) izni olmaksızın hiç bir şey yapamayacaktır. Çünkü kısmen de olsa ilim sahibiydi. İznin verilmesi üzerine içindeki gayzını dile getirerek, insanları azdıracağını, bu suretle çoğunun şükreder bulunmayacağını izhar etti, buna karşılık Allah(cc) şöyle buyurdu; ''Şüphesiz ki Benim kullarım üzerinde senin bir hakimiyetin yoktur. Ancak azgınlardan sana uyanlar hariç.'' Ve daha evvelde bildirildiği üzere Allah(cc) 'Bana varan doğru yol' diyerek, doğrunun neler olduğunu kullarına haber vermiş, ihlâslı, takva ehli kullara iblisin zarar veremeyeceğini beyan etmiş, kullarını takvalı ve ihlâslı olmaya davet edip, uyarmıştır.
            Yine ayette, ancak azgınların şeytanın hile ve tuzağına düşeceğine işaret etmekle nefs-i emmare peşinde fısk-ı fücûr ehli olan azgınların, şeytana kolayca uyabileceklerine işaret edilmiştir. Onlar zaten şeytandan da tehlikeli olan nefs-i emmareye uymakla, sapık yolda olanlardır. Allah(cc) kullarını imtihan etmeyi murad ettiği için, hayra da şerre de meyyal kılmıştır. Nefis engelini aşanlar kolay kolay şeytanın hile ve tuzağına düşmeyeceği gibi, nefs-i emmare peşinde olanlar da zaten yolunu şaşırmış, isyankâr gürûha, şeytana kolayca yem olacaklardır.
            Allah(cc) kullarını denemek için şeytana böylesi bir ruhsat vermiştir. Şeytanın hile ve tuzağına düşmeyen, nefis ve şeytanla savaşta galip gelen kullarına ödül üstüne ödüllerle ihsanda bulunacağının haberini verirken, nefs-i emmare ve şeytanın oyununa teslim olan fısk-u fücûr için de elim azaplara düçar olacaklarını ilân eder. Ve şöyle buyurur; ''İblis cinlerdendi. Rabbinin emrinden dışarı çıktı. Şimdi siz Beni bırakıp da onu ve onun soyunu mu dost ediniyorsunuz? Oysa onlar sizin düşmanınızdır. Zalimler için bu ne fena bir değişmedir.'' Kehf Sûresi(50)
            Aslında Allah'ın(cc) meleklere, Âdem'e(as) secde edin diye buyurması Allah'ın(cc) emrini yerine getirin manasındadır. Zira bu secde görünürde Âdem'e(as) olmakla beraber, bizzat Allah'a(cc) aittir. O'na(cc) ibadettir. Gerçekte Hz.Âdem(as) bu secde emrinde kıble ve Kâbe durumundadır. Zira Kâbe'ye doğru yönelip, secdeye varmak Kâbe'ye ibadet etmek değildir. Kâbe, Cenab-ı Hakkın işaret buyurduğu kullarının ibadetini disipline eden ve rahmetin tecelli ettiği mekândır. Bir diğer hikmeti de, Âdem'in(as) bütün varlıklardan, meleklerden de üstün bir mevkiye sahip oluşunu simgeleyen bir olay olmasıdır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder