23 Aralık 2011 Cuma

HZ.İBRAHİM(AS)

Hz.İbrahim(as) Keldâni kavmine gönderilmiş, Hz.Muhammed Mustafa Efendimiz'den(sav) sonra, insanların en faziletlisidir. Hak Tealâ O'na(as) 'Halilim' yani 'dostum' diye taltif buyurmuştur. Kendisine on suhuf indirilmiştir.
Oğulları İsmail(as) ve İshak(as)'dır. İsmail(as)'ın soyundan Hz.Peygamber Efendimiz(sav), İshâk(as)'ın soyundan ise Beni İsrail peygamberleri gelmiştir. İbrahim(as)'ın babası diye bilinen putperest Âzer aslında kendi babası olmayıp, üvey babasıdır. Keldâni kabilesinin hükümdarı olan Nemrud, ilk zamanlar âdil ve insaflıydı. Kavmi yıldızlara ve putlara tapardı. Daha sonra Nemrud, saltanatı genişleyince kibre kapıldı ve kendi heykellerini yaptırarak kavmine, 'Ben de tanrıyım, bana da tapın' dedi.

Nemrud'un azgınlığını bildiren ayette şöyle buyurulmaktadır; 
''Allah kendisine mülk(hükümdarlık ve zenginlik) verdiği için şımararak Rabbi hakkında İbrahim ile tartışmaya gireni(Nemrud'u) görmedin mi? İşte o zaman İbrahim 'Rabbim hayat veren ve öldürendir' demişti. O da, 'hayat veren ve öldüren benim' demişti. İbrahim, 'Allah güneşi doğudan getirmektedir, haydi sen de onu batıdan getir,' dedi. Bunun üzerine kâfir şaşırıp, kaldı. Allah zâlim kimseleri hidâyete erdirmez.'' Bakara Sûresi(258) 

Görüldüğü üzere Nemrud daha önceleri âdil ve insaflı olmasına rağmen, sonraları malı mülkü arttıkça kibre kapılıyor, saltanat onu ilâhlık davası güdecek kadar azgınlaştırıyor. Hz.İbrahim(as) kavmine özellikle Allah(cc) ve ahiret inancını, rızık ve nimete şükrü açıklamıştır. Çünkü nankörlüğün cezası pek çetindir.

İbrahim(as)'ın kavmi putperest idi. İbrahim(as) kavmini tek ilâh olan Allah'a(cc) tapmaya çağırmıştı. Bu hususta müminlere çıkan ders şudur; her ne kadar Allah(cc) inancı olanlar zahiri putlara tapmasalar da, nefsi ilâhlaştıracak kadar ileri gidebilirler. Bir mümin için Allah'ın(cc) gazabına mucib olacak şey ise, nefis ilâhıdır. Kim ki Allah'a(cc) değil de, nefse, taparcasına boyun eğiyor, Hakka muhalefet ediyor, nefse itaat ediyorsa işte bu nefsin putlaştırılmasıdır ki, böylesi iman sahibine fâsık denilmiştir. 

İbrahim(as)'ın ateşe atılması olayı ibret dolu, hikmet dolu bir olaydır. Burada İbrahim(as)'ın teslimiyeti, tevekkülü dillere destan olmuştur. İbrahim(as) meleklerin dahi yardımını kabul etmeyip, 'O ne güzel vekildir, O bana yetişir. Dost ile dostun arasına girmeyin. Rabbim ne dilerse ben ona razıyım. Kurtarırsa lütfundandır, yakar ise kusurumdandır, sabredici olurum inşallah,' diye buyurmuştur. 

Buradan da müminlere çok büyük dersler çıkmaktadır. Rabbine karşı tevekkül ve teslimiyetinde hiçbir ortak koşmuyor yani, Rabbi ile arasına bir başkasını katmıyor ve bunu ikrâr ediyor. Rabbim ne diyorsa ben ona razıyım diyor ki, bu durum saf, dupduru bir ihlas duygusudur. 

Sonra, kurtarırsa lütfundandır diyor. Yani sıkıntıdan kurtuluşu Allah'ın(cc) bir lütf-u keremi olarak görüp, nefsine pay çıkarmıyor. Ben şöyle şöyle davrandım, Rabbim de beni bu sebepten kurtarır veya kurtardı demiyor. 

Eğer yakarsa kusurumdandır diyor. Başa gelen bir musibetin yersiz, sebepsiz olmadığına, genelde kusurdan meydana geldiğine işaret ederek çok güzel bir ders veriyor. 'Sabredici olurum inşallah' diyerek de, her hususta sabra ihtiyaç olduğunu, bunun da Allah'ın(cc) izniyle olacağını beyan ediyor. Burada da düşünen mümin için gereken ders anlatılmıştır. 

Ateşin İbrahim(as)'ı yakmayışında Allah(cc) insanlığa fiili bir mesaj sunmaktadır. Herşeyin Allah'ın(cc) emri, dilemesi, murad-ı ilâhisi ile tahakkuk ettiğini bu kıssada bütün açıklığıyla görmekteyiz. Allah'ın(cc) dilediği olur, dilemediği olmaz. Buna hiç kimse, hiçbir güç mani olamaz. 

''Ey ateş! İbrahim üzerine serin ve selâmette ol!'' Görüldüğü üzere ateş Allah'ın(cc) emrine boyun eğmektedir. Fıtratı yakıcı olmasına rağmen, emr-i ilâhinin karşısında fıtratına ters bir keyfiyete girmiştir. Hissiz, akılsız bir varlık olan ateş, Allah'ın(cc) emrine âmâde olup, fıtrat değiştiriyor ise, hayra ve şerre fıtratı müsâit, akıllı, gören, duyan, Allah'a(cc) muhattab istidâtında olan insanoğlunun emr-i ilâhi karşısında nasıl olması gerektiğini düşünmek gerekir.

Nemrud ve kabilesinin helâkı;
İbrahim(as) Bâbil'e hicret ettikten sonra, kibir ve gurura kapılarak iman etmeyen bu kavim üzerine toz halinde sivrisinek sürüleri indi. Putperestlerin kanlarını emdiler. O bedbahtlar kurumuş insanlar haline gelerek, helâk oldular. Bir sineğin de Nemrud'un burnundan girerek, beynine geçtiği, bu yüzden şiddetli baş ağrısına müptelâ olan Nemrud'un başına tokmakla vurdurduğu ve başının parçalanarak ölümüne sebep olduğu rivayet edilir. 

Kibir ve gururunun esiri olan bir kavmi, Allah(cc) sinek ordusu ile helâk ediyor. Allah'ın(cc) küçücük bir sivrisinekle koskoca bir hükümdarı ve kavmini helâk etmesi ibretlik bir olaydır. 

İbrahim(as)'ın hicreti;
İbrahim(as) Sâre validemizle Mısır'a gitti. Mısır'ı firavun ailesi idare ediyordu. Bunlar zâlim ve kibirli insanlardı. Huduttan güzel yabancı bir kadın girdiyse, hemen firavuna bildirilirdi. Firavunun emriyle Sâre validemizi saraya götürdüler. Bu hususla ilgili Efendimiz(sav) şöyle buyuruyor; Sâre saraya girince hemen abdest aldı, iki rekat namaz kıldı, Cenab-ı Hakka iltica etti, Cenab-ı Hak onu muhafaza etti. Firavun Sâre'nin yanına yaklaşmaya kalkıştı. Birden nefesi kesildi, felç oldu. Firavun korkusundan onu serbest bıraktı. Cariyesi Hacer'i de hediye olarak ona verdi. Bu kadın bir cinnidir, biraz daha kalsa helâk olacaktım,'' dedi. 

Bu hususta Rabbimiz şöyle buyurur; ''Ey iman edenler! Namaz ve sabır ile Allah'tan yardım isteyin,'' Bakara Sûresi(153) 

İşte Sâre validemiz de bu ayetin muktezasınca yaptığı ilticanın neticesinde kurtuluşa ermiştir. Allah'ın(cc) himayesinin yolu, Allah'a(cc) teslimiyetle, namazla ve ilticayla olacaktır şüphesiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder