24 Ekim 2011 Pazartesi

ZÜHD

1. Dünyevi hazları terk edip, cismani(helal olmayan) meyillere karşı koymak.
2. Dünya lezzetlerine karşı alakasız kalıp, kıymet vermemek. Davranışlarında takvayı esas tutup, şer-i hükümlerden taviz vermemek.

3. Haram ve helallere karşı hassas olmak(ilk adım sayılır).
4. İkinci adım ve kamil merhale ise, meşru ve mübah şeylerde bile kılı kırk yararcasına gösterilen titizliktir.
            Zühd; insanı hem üzerine aldığı sorumluluklara karşı, hem gelen musibetlere karşı, hem de her an yolunu kesen günahlara karşı koruyan kalkan misalidir. Zühd ehli Allah'ın(cc) değer verdiği şeyleri değerli bilip, kıymet veren, değersiz saydığı şeylere de değer vermeyip, peşine düşmeyendir. Bu değerler madde ve manayı içine alır. Fiil, iş, söz, mevki, makam, zenginlik vs hayır vesilesi olmuyorsa, nefsin arzularını tatmin ediyorsa, zühd insanı bunlara hiç değer vermez. Zahid, ayet-i kerimedeki şu mesajı kendine rehber etmiştir, ''Allah'ın sana verdiği herşeyde ahiret yurdunu ara, bu arada dünyadan da nasibini unutma.'' İşte buradan yola çıkarak her fırsatı ganimet bilir, ahiret yurdunu kazanma yolunda her anını değerlendirme gayreti içerisindedir. İhlası tamdır. Riya onun semtine kolay kolay yol bulamaz. Zahid için kabul ile red, zemm ile meth aynıdır. Onun talebi tektir. Zühd bir kalp amelidir. Ancak, insanın davranışlarına akseder ve her halinde ''ibadet-i taat, yeme-içme, yatma-kalkma, konuşma, dünyaya ait işler, hareket ve fiiliyatında'' havf, reca, muhabbetullah yönü ile kendini gösterir. Tek talebi rıza-i ilahidir. Kısacası zahid, dünyanın ve Allah'ın(cc) verdiği nimetlerin kıymetini bilip, ömrünü değerlendirir. Fırsatı ganimet bilir. Şu dünya yamaçlarında gezerken, hedefi ahirettir. Bu duygu ve düşünce ile karlı bir ticaret yapar. Dünya yamaçlarından ukba yamaçlarına tohumlar atar. Rabbinin rıza ve rıdvanını kazanma uğrunda nefsinden geçer. Zenginlik ve dünyevi imkanlar zühde mani değildir. Elverir ki, insan onlara karşı hakimiyetini korusun. İnsan onların kölesi değil, o imkanlar insanın kölesi olsun ve onları ahiret sermayesi olarak görüp, değerlendirmesini bilsin. Faniyi bakiye tercih ederek, fani nimet-i ilahiyi, baki nimet-i ilahiyi kazanmaya vesile eylesin. Dünya malını Hak rızası için omuzlayan Efendimiz(sav) şöyle buyurur; ''İyi insan, iyi mal ne güzeldir.'' Hz.Mevlana(ks) ne güzel demiş; ''Geminin içindeki su geminin batmasına sebep olur. Geminin altındaki su ise geminin hareketine ve hatta menziline ulaşmasına vesile olur.'' İşte zühd ehli bu görüşle hayatı ve içindekileri değerlendirir. 
            Bu değerlendirme ile zühdü ele alırsak, zahidin gemisi kalbidir. İçine dünya muhabbeti girerse, geminin yani kalbin helakına sebep olduğu gibi, kalbine dünya muhabbeti girmezse, onun hareketine vesile olup, geminin hedefe ulaşmasını sağlar ve kulu da Hakkın rıza ve rıdvanına nail eder. Velhasıl, dünyada malik olunan mal, mülk, makam, rütbe gibi görünüşte dünyalık olan bu nimetler Rabbin bildirdiği istikamette kullanılır ve bu nimetler bir amaç değil, bir araç olarak değerlendirilirse, Rabbin bahşettiği fani dünya nimetleri ukbada nur-u envar olarak inkişaf eder inşallah. Çok zengin veya makam sahibi insanlar da zühdü yaşayabilir. Hz.Süleyman(as) hem peygamber, hem hükümdardı. Hz.Yusuf(as) hem peygamberdi, hem Mısır azizi. Efendimiz(sav) başta Mekke olmak üzere pekçok fetihler yapmış ve ganimetler elde etmiştir. Ancak Efendimiz(sav) dünyalığa iltifat etmemiş, ne varlığa sevinmiş ne de yokluğa yerinmiş, asla hedefinden sapmamış ve en güzel zahid örneğini sergilemiştir. 
            Tirmizi İbn-i Ömer'den naklediyor; ''Dünyada bir garip gibi yaşa veya bir yolcu gibi ol. Kendini ölmeden evvel kabir ehlinden say.'' İnsan dünyada zaten gariptir, bir yolcudur. Ruhlar aleminden ana karnına, dünyaya, çocukluk, gençlik, olgunluk dönemi, yaşlılık derken kabir, berzah, sırat, mahşer, cennet veya cehenneme kadar devam eden bir yolculuktur. Acaba insan bu yolculuğun ne kadar farkındadır? Kendini kabir ehlinden saymadıkça, nefsin pençesinden kurtulması çok zordur. ''Ölmeden evvel ölünüz'' sözünün sırrına ererek, nefsaniyet ciheti ile ölmelidir. Yani nefsin hevasını öldürmelidir ki, Efendimiz'in(sav) 'Ölmeden önce kendini kabir ehlinden say'' sözü zuhur etsin. Pekçok servete,dünyalığa sahip Hak dostları(Hz.Ebubekir, Hz.Osman, Hz.Hatice, Abdülkadir Geylani,...) tüm varlıklarını İslamın kuvvetlenmesi ve Rabbin rızası için harcamışlar ve bu zühd ehli olup derinleşmelerine vesile olmuştur. 
''Dünya lezzetlerini ve eğlencesini terk edip de gençliğiyle beraber Allah'ın(cc) taatına yönelen gence Allah(cc) yetmiş iki sıddıkın ecrini verir ve ona şöyle hitap eder; 'Ey şehvetini terk ederek gençliğini benim uğrumda feda eden genç! Sen benim yanımda bazı meleklerim gibisin.''Hz.Muhammed(sav)
''Kim ilmini ziyadeleştirir de öğrendiği ilim kendisinin dünyadan zühdünü arttırmazsa, bu öğrendiği ilim sahibinin Allah-ü Teala'dan uzaklaşmasından başka bir şeye yaramaz.''Hz.Muhammed(sav) Görülüyor ki, faydası olmayan ilim, alimin Rabbinden uzaklaşmasına sebep oluyor. İnsanın tekarrüp ettiği ilim zühdünü arttırıp Rabbine kurbiyete vesile oluyorsa, işte ilmin semeresi budur.
            Yunus Emre ''İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsen bu nice okumaktır,'' der. İlim o ki, ilimle kişi nefsini tanır, Rabbini tanır, dünyayı ve ukbayı tanır, ruhunu tanır ve dolayısıyla haklarını, sorumluluklarını tanır. Ve dünyaya dünyada kalacağı kadar, ukbaya da ukbada kalacağı kadar değer verir. Nefsinin ihtiyaçlarını teminle yetinir. Dünyanın yararlı olmayan, fani zevk ve sefasına asla kıymet vermez. Ukbasına ait Rabbinin rızasını içeren zevkler ve lezzetlerle dünyada zühdünü artırır ki, onun bu huzur ve zevkini ancak o hali yaşayan anlar. Yoksa anlamak ve anlatmak zordur, hatta mümkün değildir.  Zühd ehlinin zühdü tercih edişindeki hikmet, maksad ve talepleri şöyle değerlendirebiliriz;
1. Başta ciddi, samimi, saf ihlasla Rabbin rızasını talep etme ve bu arzu ve taleplerini daima ön plana alma, Yüce Halık'ın hoşnutluğunu herşeye tercih etme.
2. Mevla'ya karşı en ufak bir saygısızlık yaparım diye, adeta ödü koparcasına korkma ve bu hususta takva ehli olma, takvanın da daha ilerisi sayılan ittika, vera ehli olma.
3. Zühd ehli nazarını cennetlere dikmiş olup, hedefi cennet ve cemalullaha kavuşma olduğu için dünya ve içindekilere değer vermez. Başlarda da denildiği üzere onun nazarında dünyaya ait her değerli şey Rabbin rıza ve hoşnutluğuna vesile oluyorsa, değerlidir. Yoksa onun nazarında fani şeylerin zerre kadar değeri yoktur.
4. Zühd ehli, cennetin bekası ve oranın güzellikleri, ihtişamı, cazibesi yanında, dünyadaki güzellikler, ihtişam ve cazip şeylerin çok sönük olduğu şuurundadır. O dünyalık cazibeleri deryanın yanında bir serap, mücevherlerin yanında cam parçacıkları gibi görüp değerlendirir. Onun içindir ki, onun değer ölçüsü hep asli vatanı, darüsselam diyarı cennet ve cennetteki güzelliklerdir.
5. Zühd ehli, imanı kuvvetli olduğu için her mevzuda olduğu gibi Yüce Allah'ın cennet mevzuunda da verdiği haberlere bütün zerreleri ile inanmış olup, o ebedi sermedi güzelliklere vusul için, malını da canını da fisebilillah etmiş ve etmeye her an hazırdır. Onun nazarında cennetin cazibesi karşısında, dünyanın güzelliklerinin hiç kıymeti yoktur ve çok sönük kalır. Zühd ehli mümin, Kur'an-ı Azimüşşan'da beyan olunan haberlere göre en güzel tercihi yapmış ve biiznillah hayat memat görüşünü vahye göre ayarlamıştır. ''Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun ve  eğlenceden başka birşey değildir. Allah'ın azabından korkanlar için elbette ahiret yurdu daha hayırlıdır. Dünya hayatının faniliğine hala akıl erdiremiyor musunuz?''Enam Suresi(32)
''Bu dünya hayatı sadece bir oyun ve oyalanmadan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte asıl hayat odur. Keşke bilmiş olsalardı.''Ankebut Suresi(64) Bu ve benzeri ayetlerde dünya ve ahiretin mukayesesi yapılıyor ve dünyanın mahiyetine dikkatler çekiliyor. Bu ayetlerde dünyanın insana kulluğunu unutturan yönleri anlatılıyor.
''Allah mümin erkekler ve mümin kadınlara içinde ebedi kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vadetti. Allah'ın rızası ise hepsinden büyüktür. İşte büyük kurtuluşta budur.''Tevbe Suresi(72)
''O yurt onların girecekleri zemininden ırmaklar akan Adn cennetleridir. Orada kendilerine diledikleri herşey verilir. İşte Allah takva sahiplerini böyle mükafatlandırır.''Nahl Suresi(31)
            İşte bu tarz ayetler cennet ve cennetin keyfiyetini haber veren ayetlerdir ki,  zahidin gönül dünyasında kuvvet bulmuş,  adeta dünyanın fani yüzüne karşı gönül gözünü kapatmış, ebedi cennet yurtlarının haberleri kalb ve ruhunu istila etmiş, onun nazarı hep ötelerde, Rabbin rıza ve rıdvanına  kilitlenmiştir. Kur'an'ın ifadesiyle (Allah'ın rızası ise hepsinden büyüktür, işte büyük kurtuluşta budur) ferman-ı sübhaniyesinin sırrını kavramış, ferasetli, akıllı, iman-i yakin ehli, ihlaslı ve takvalı kul, vera menzillerine ulaşmış bahtiyardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder