26 Ekim 2011 Çarşamba

MUHABBETULLAH

            ''İman edenlerin Allah'a karşı sevgileri ise herşeyden daha sağlam ve kuvvetlidir.'' Bakara Suresi(165) 
            Kur'an'a göre, Allah(cc) sevgisinin dışında her nevi sevgide haddi aşmak asla caiz değildir. İnsan yaratılış itibarıyle ehl-ü iyaline, dünya metaına karşı sevgi besleyebilir. Bu tabiidir, ancak dikkat edilmesi gereken husus, bu çeşit sevgilerin Allah(cc) ve Resulü'nün(sav) sevgisinden daha öncelikli olmamasıdır. Aksi halde imanın sıhhatinden bahsetmek gerçekçi olmayacaktır. Allah(cc) ayet-i kerimede şöyle buyurur; ''De ki! Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah'tan, Resulü'nden ve Allah yolunda cihat etmekten daha sevgili ise artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin, Allah fasıklar topluluğunu sevmez.'' Tevbe Suresi(24)
            Allah'ı(cc) kemal sıfatlarıyla tanıyan ve O'nun(cc) sayısız nimetlerinin bilincinde olan bir  kimse, derin bir sevgi ile Allah'a(cc) yönelme gereğini hissedecektir. Bu bakımdan bir kalpte Allah(cc) sevgisinin olmamasının yegane sebebi, Allah'ı(cc) tanıyamamak ve O'nun(cc) nimetlerini görmemektir. Kalpleri mühürlü nankör kimselerin helak edileceklerine dair Allah(cc) şöyle buyurur; ''Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki) Allah yakında öyle bir toplum getirecek ki, O onları sever, onlar da O'nu severler.'' Maide Suresi(54) Bu ayet Allah(cc) ile kul arasında karşılıklı bir muhabbetin, bağlılığın gerekliliğini açık bir şekilde vurgulamaktadır. Din bir teslimiyet ise, teslimiyetin temeli de muhabbettir. Zira muhabbet olmadan teslimiyetin sıhhatinden bahsetmek zordur. Allah-ü Teala Kur'an-ı Kerim'inde, dilediği bazı kullarını görünen bir sebebe bağlı olmadan da seveceğine işaret ederken, diğer taraftan genel bir sünnet olarak sevilmenin sebeplerinden haber verir. Bu sebeplerden bazıları;
''Allah ihsan erbabını sever.'' Bakara Suresi(195)
''Tevbe edenleri, tertemiz olanları sever.'' Bakara Suresi(222)
''Takvaya riayet edenleri sever.'' Al-i İmran Suresi(76)
''Adaletli olanları sever.'' Maide Suresi(42)
''Allah'a güvenip, dayananları sever.'' Al-i İmran Suresi(159)
''Sabredenleri sever.'' Al-i İmran Suresi(146)
''Kendi uğrunda saf saf cihat edenleri sever.'' Saf Suresi(4)
            Bu ayetler Allah'ın(cc) sevdiği vasıflara işaret ederken aynı zamanda da Allah'ın(cc) muhabbetine vesile teşkil eder ki, bunlar daha pek çok ayet ve hadiste geçmektedir. Bu itibarla ilahi muhabbete mazhariyet ihsan-ı Rabbani olduğu kadar, kulun kesbiyle de yakından ilgilidir. Fakat kesb diye adlandırılan amellerin de Allah'ın(cc) lütfu, ihsanı ve tevfiki ile gerçekleştiği göz önünde tutulursa, istenilen muhabbete erişmenin ancak Allah'ın(cc) yardımıyla mümkün olacağı açıkça anlaşılır. Allah'tan(cc) muhabbet talebinde bulunmak, kulluğun zaruri bir gereğidir. Bu hususta Efendimiz'in(sav) şu duası böyle bir talebin gerekliliğine işaret eder; ''Ey Allah'ım! Beni sevginle ve Senin katında kendisini sevdiğim için istifade edebileceğim kimsenin sevgisiyle rızıklandır.''
            Sevgi kalbi bir duygu olması itibarıyla mücerret tezahürleri bakımından da müşahhas bir manzara arzetmektedir. Bu bakımdan gereği yerine getirilmeyen bir sevgi iddiası, sadece bir sözden ibarettir. Nitekim Allah'ı(cc) sevdiğini söyleyen fakat Allah Resulü'ne(sav) tabi olmayan kimselerin sevgi iddialarında gerçekçi olmadıkları Kur'an tarafından şöyle beyan edilir; ''(Resulüm) De ki! Eğer Allah'ı seviyorsanız Bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.'' Al-i İmran Suresi(31) Sevginin dışa yansıyan tezahürlerinden bahsetmek mümkündür. Sevdiğini herşeye tercih etmek, O'nun isteklerini öncelikle yerine getirmek, O'na ait olan ve O'nunla yakın ilgisi olan herşeye ve her veliye muhabbet beslemek ve O'na benzemeye çalışmak, itaatte kusur etmemeye gayret etmek, O'nu çok çok zikretmek, O'nun sevdiklerini sevmek, sevmediklerini sevmemek, tüm varlığını O'nun uğrunda feda edebilmek gibi hususlar bu tezahürlerden bazılarıdır. 
            Sevgi, sevenle sevileni birbirine yaklaştıran ve hatta birçok konuda ayineleştiren bir fonksiyona sahiptir. Onun içindir ki, tasavvufi eğitimde rabıta konusu vardır. Davranışların mürşitten müride muhabbet yolu ile geçmesini temine yönelik bir uygulama olarak yorumlanmıştır. Allah'ın(cc) kendisine farz kıldığı hususları yerine getiren ve ayrıca nafilelerle de kulluğunu sürdüren kimselerin Allah(cc) tarafından sevileceği ve artık böylelerinin tüm fiil ve davranışlarının ilahi iradeye mutabık olacağının bildirilmesi de ilahi sevginin insanı hilafete hazırlamadaki etkisini göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Çünkü, ilahi irade insanın yeryüzünde halife olmasını dilemiştir. Kulun hilafete liyakat kesbetmesi için Allah'a(cc) yönelik şiddetli bir muhabbete sahip olması zaruriyeti vardır. Bu hadis-i kudsinin tam metni şöyledir;
''Kim Benim bir velime düşmanlık ederse, muhakkak Ben o kişiye harp ilan ederim. Kulum Bana kendisine farz kıldığım hususları yerine getirmekten daha sevimli bir şeyle yaklaşamaz. Nafilelerle yaklaşmaya devam eder. Ta ki Ben onu severim. Ben onu sevince de onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Benden ne talep ederse mutlaka veririm. Hangi şeyden korumamı isterse, onu o şeyden muhakkak korurum.'' Bu kudsi hadisten sevginin tezahürünün kulun kesbiyle ilgili olduğu gerçeği anlaşılmış oluyor. Kişinin duygu, düşünce ve davranış biçimlerinin teşekkülünde sevgi unsurunun önemli bir yeri olması sebebiyle Kur'an, inanan insana adeta sevgi sınırları çizmiştir. Dünyayı ahirete tercih etmek, mala tutkuyla bağlanmak, inkarcı ve ehl-i kitaba muhabbet beslemek zemmedilir. Allah'ı(cc) herşeyden ziyade sevmek, müminlere dost olmak, Allah(cc) yolunda severek infakta bulunmak, taatlere sevgiyle yönelmek methedilmiştir. Kısaca Allah(cc) adına olmayan ve O'nun önüne geçen her nevi sevginin gönle girmesi ve gönlün ona meyletmesi yasaklanmıştır. Kalpteki sevginin yönü, derecesi ve sınırı Allah'ın(cc) belirlediği ölçüler içerisinde olmak durumundadır. Evet, sevgi her ne kadar bazen iradeye bağlı olmadan da oluşan kalbi bir meyil ise de, kişi bir şekilde gücü nispetinde sevginin yönüne ve ölçüsüne dikkat etmekle yükümlüdür. Zira sevginin iradeyle bir ilşkisi olduğu inkar edilmez bir gerçektir. 
            Allah(cc) ile kul arasında muhabbet bağı kalmamışsa, hayatında anlamı kalmamış demektir. Zira insanın yaratılış gayesi, Allah'a(cc) kulluktur. Kulluğun özü de teslimiyettir. İşte muhabbet bu teslimiyeti gerçekleştiren yegane unsurdur. Kur'an ve sünnette sevginin yönü, keyfiyeti, derecesi, kime, neye, ne ölçüde olması gerektiği gibi hususlar detaylı bir şekilde açıklanmışsa, bunun sebeplerinden biri teslimiyet gerçeğidir. Kişinin düşünce ve davranışlarında kalbin önemi ne ise, kalbin yöneliş ve fonksiyonlarını etkilemede de sevginin rolü odur. Bu bakımdan kalbin selim olması ancak, Allah(cc) sevgisinin gönle hakim olmasına bağlıdır. Zira kişi sevdiğini çok anacaktır. Kalplerin itminana ermesinin yegane yolu Allah'ı(cc) çok zikretmektir. Efendimiz(sav) ''Seven sevdiğiyle beraberdir,'' buyurur. Demek ki, sevgi sevgiliyle olmaya bir vasıtadır. İnsan bu imtihan aleminde muhabbet ettiği varlığın buna liyakati nispetinde bir netice elde eder. Onun içindir ki, sonsuz bir iştiha kabiliyetiyle yaratılmış insan kalbi, fıtri olan temayül ve vasfını ancak Cenab-ı Hakka yönelttiği zaman muhabbette kemale ulaşabilir. Aksi takdirde süfli, boş gayeler peşinde koşmaktan kurtulamaz. Ömür hüsran içinde son bulur. Yani, insanoğlu tabii ve fıtri olan sevme meylini Rabbine ve O'nun sevdiklerine hasrettiği nispette ve bu hususta ruhaniyetinin şiddeti derecesinde manen yükselme, terakki etme nimetine sahiptir. Nitekim insanın tabi tutulduğu bütün ilahi imtihanlar bir nevi, muhabbeti nasıl kullandığı ile alakalıdır. Bunun için Allah-ü Teala insanın yapısına müspet temayüllerin yanında menfi hususiyetler de vermiştir. Bu istikamette Cenab-ı Hak mutlak varlık, mutlak güzellik ve mutlak hayır gibi üç büyük sıfatından insana bahşetmiştir. Ve onu bunların zıtları olan mutlak yokluk, mutlak çirkinlik ve mutlak şer ile de malul kılmıştır. ''Allah ona(insanoğluna) iyilikleri ve kötülükleri de ilham etmiştir.'' Şems Suresi(8) 
            İşte insanın bir ömür cazibesine kapıldığı biri menfi, diğeri müspet iki sonsuz zıt kutup. Ancak bilmelidir ki, insan için en büyük ibtila menfi kutba yöneliştir. Zira bu kutba meyledenler  Allah'ın(cc) bir nimeti olan sevgi kabiliyetini fani, 'hatta hem cismi hem ruhu itibariyle' zararlı şeylere tevdi ederek büyük kayıp ve hüsrana uğrarlar. Kul menfi sıfatları ne ölçüde asgariye indirirse, o ölçüde Rabbine yaklaşmış olur. Sevdiğine vuslat için meşakatlere katlanmak dahi ayrı bir lezzet verir. Hatta sevdiğini sevenleri gayr-i ihtiyari sever. Tabir-i caizse Hak dostunun Leylası, Mevlasıdır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder