28 Mayıs 2012 Pazartesi

KÜLLİ İRADE İLE CÜZ'İ İRADENİN İRTİBATI

Bilindiği üzere külli irade, Rabbül Âlemin'in herşeye şamil emri ve dileğidir. O(cc) birşeye 'OL' derse  olur. O(cc) irade ettiğini, dilediğini murad eyler ve dilediğince işler. Evet O'nun(cc) olmasını murad ettiği şeye emri sadece 'OL' demekten ibarettir. O hemen oluverir. O'nun(cc) hikmetinden sual olunmaz.

''O göklerin ve yerin eşsiz yaratıcısıdır. Birşeyi dilediğinde ona sadece 'Ol' der, o da hemen oluverir.'' Bakara Sûresi(117) 

''O kullarının üstünde her türlü tasarrufa sahiptir. O hüküm ve hikmet sahibidir. Herşeyden haberdardır.''En'am Sûresi(18) Bu ve benzeri ayetlerden anlaşılıyor ki Cenâb-ı Hak, yegâne Fâil-i Mutlak'tır. Her oluş ve fiil O'nun(cc) iradesine bağlıdır. 

''(Resûlüm!) De ki; mülkün gerçek sahibi olan Allah'ım, Sen mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden geri alırsın. Dilediğini yüceltir, dilediğini alçaltırsın. Her türlü iyilik Senin elindedir. Gerçekten Sen herşeye kadirsin.'' Âl-i İmran Sûresi(26)

Allah'ın(cc) dilediği olur, dilemediği olmaz. Bu itibarla; Cenâb-ı Hakkın rızasının olduğu fiiller O'nun(cc) muradı ile tahakkuk ederken, rızasının olmadığı fiillerin gerçekleşmesi de imtihan iktizası olarak yine, O'nun(cc) izn-i ilahisi iledir. Örneğin; sarhoşluk veren içkiler haram ve kahrına mucib şeyler olduğu halde, baş vurulan sebepler muhtevasınca yine izn-i ilahi ile o hale gelmiştir. 

İşte aynı zamanda cennet taamları arasında sayılan üzüm harama dönüşüyor ki, bu da şüphesiz Hak Teala'nın izn-i iradesiyle. Bunun gibi pek çok misallerden açıkça şunu anlıyoruz , kulun iradesi ne yönlü ise külli irade de çok zaman o yönde tecelli ediyor. Böyle oluşu şüphesiz imtihan iktizası olaraktır. 

Allah-ü Tealâ bir kanun vazetmiş, her şeyi bir hükme bağlamıştır. Örneğin; insan bir tohumu, bir çekirdeği toprağa ekecek ve gereken bakımı yapacak ki, bu kulun cüz-i iradesinin muktezasıdır. Gerisi Hak Tealâ'ya aittir. 

Külli irade devreye geçerek, o küçük tomurcuktan cinsine göre koskoca bir ağaç ve tonlarca meyve veyahut ufacık bir üzüm çekirdeğinden muazzam bir üzüm asması ve gıdası meydana getirecektir. Adeta çamur olan asmadan şerbet dolu üzüm, irade-i ilahiye ile ikram ediliyor bizlere. Kulun dahli yok denecek kadar fiillerde, fakat gel gör ki murad-ı ilahi bazı durumlarda  cüz-i iradeye adeta özel bir değer veriyor. 

Külli iradenin tecellisine, o cüz-i iradeyi sebep ediyor. Bu tür takdiri de yine irade-i ilahiyedir. Bu misalde olduğu gibi kul iradesini nerede, nasıl kullandığından sorumludur ve külli irade o doğrultuda tecelli eder. Sonu ya mükafat ya mücazata sebep olur. Daha açık bir ifade ile; gül tohumu ekene gül bitirir, diken tohumu ekene de diken bitirir. Hiçbir şey ekmeyen de hepten mahrum olur. 

Ayet-i kerimede geçen 'Allah'ın dilediği olur, dilemediği olmaz' ifadesi ise kısaca şunu anlatır. Bazı durumlarda kul her ne kadar sebeplere yapışsa, iradesini kullansa da arzu ettiği şey olmaz. Kesin olacak diye birşey olmadığına, hikmete binaen arzusunun tahakkuk etmeyebileceğine işaret edilmiştir. 

Kul üzerine düşeni işlemekle mükelleftir. Cenâb-ı Mevlâ ne dilerse öyle olur. Yeter ki insan yanlış, batıl bir iş ve amel işlemesin. Kur'an-ı Kerim'de verilen haberler kula verilen irade-i cüz'iyye ile irade-i ilahiye arasındaki irtibatı açık ifadelerle beyan eder. 

İnsanın fıtratı iyiye de kötüye de, hakka da batıla da meyyaldir. Onun içindir ki; kul ne kadar ciddi  ve temkinli de olsa, iradesi kuvvetli de olsa hata yapmaktan, günah işlemekten masum olamaz. Bu durum karşısında bakıyoruz ki, irade-i ilahiye öyle murad etmiş ve ilân ederek buyurur; ''Kim tevbe eder, nefsini ıslah ederse Allah tevbeleri kabul eder. Ey iman edenler! Samimi bir tevbe ile Allah'a dönün (ancak böyle yaptığınız takdirde) umulur ki, Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter.'' 

Bilindiği üzere benzeri ayetler çoktur. Hatta 'Tevbe-i nasuh edenlerin seyyiatını hasenata dönüştürürüz' diyerek irade-i ilahiyenin her şeye şamil olduğunu bildirir ki, O'nun(cc) dilediği olur, dilemediği olmaz. Böyle oluşu kesin bir hükümdür. 

Bu hususta kul cüz-i iradesini kullanır, şartlara uygun tevbe ederse; Yüce Mevlâ irade-i ilahiyesinin bu hususta nasıl tecelli edeceğini açıkça beyan etmiştir. Ve yine kul isyanda ısrar eder, tevbe etmez, o hal üzere teslim-i ruh ederse, bu durumda irade-i ilahiyenin ne yönlü tecelli edeceği de kısmen bildirmiştir. Böylece cüz'i irade ile külli irade arasındaki irtibat bütün çıplaklığı ile meydandadır.

Yine diğer bir açıdan baktığımızda rızasına, hoşnutluğuna ve dolayısı ile cennetlere vesile olan amellerin neler olduğunu Allah(cc) bildirmiş. Birer kaide, hüküm olarak beyan etmiştir. İnsan bu hususta da iradesini kullanıp, gereğince âmil olmaya cehd-ü gayret etmesi nispetinde; Yüce Mevlâ da külli iradesi ile destekleyerek, dilediği kadar muvaffak eyleyeceğini ve karşılığını bol bol ihsan edeceğini, ikram edeceğini ve böylece ölçü, ahkâm, sünnetullah ve adetullah diyebileceğimiz bir düstûr irade etmiş olduğunu beyan etmektedir. 

Son olarak deriz ki, âcizane cüz'i irademiz ile Rabb'ül Âlemin'in külli iradesini anlayabilmek şüphesiz imkânsızdır. Bu, altın tartan terazi ile tonlar ağırlığında demir tartmaya kalkışmaya benzer. 

Şu kadar var ki, yine Mevlâ'nın biz insanlara bahşetmiş olduğu cüz'i irade ile anlayabildiğimiz veya anlamamız gerektiği kadarını anlamakla mükellefiz. Dileriz Mevlâ'dan, cüz'i iradesini külli iradeye teslim edenlerden eylesin. Amin. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder