22 Mayıs 2012 Salı

İRADE VE AHLÂK

İrade-i cüz'iyyenin insanın ahlâkı ile ne gibi bağlantısı vardır?

İnsanın ahlâkı konusunda iradenin rolü çok büyüktür. İnsan iyiye kötüye, doğruya yanlışa meyyaldir. Onun içindir ki; bütün kötülükler, menfilikler biiznillah iradenin kuvveti ile aşılabilir.

İradesi zayıf bir kimse kolay kolay nefsin hevâsını terk edemez. Nefis tezkiyesinde irade başrol almaktadır. Bütün kötü vasıfları terk edebilme, güzel ahlâka bürünebilmede iradenin rolü büyüktür.

Herhangi bir güzel iş, amel; fiiliyat, faaliyet, sadakat, kararlılık, süreklilik ister. Bu da iradenin kuvvetine bağlıdır. Kul iradesini kullanacak, Yüce Mevlâ da külli iradesi ile tecelli ederek muvaffak eyleyecek, esma ve sıfatlarına makes edecektir inşallah.

Örneğin; kimseye haksızlık yapmayacağım, adaletli olacağım diye ciddi karar verse, böyle bir karar vermede iradenin rolü büyük olduğu gibi, bu kararı bozmayıp, sadakâtli olmada ciddi bir irade işidir. Kuvvetli, ciddi bir irade ile talebinde kararlılık içinde olmaya çalışan kulunu Yüce Mevlâ'nın külli iradesiyle her zaman destekleyip, el-Adl ism-i şerifinin tecellisine mazhar edeceğinde şüphe yoktur. Böylece bu şahıs biiznillah, Hak tarafından değerli bir abd, insanlar arasında da saygılı, güvenilir, itimat edilir, emin bir şahsiyet kazanır.

Başka bir  örnek verecek olursak; güzel ahlâk deyince insanlarla iyi geçinme, af ve müsamaha ve maddi manevi iyilik etme konusu gelir akla. Bu hususta pekçok ayet ve hadis-i şerif mevcuttur. Hatta kötülük edene iyilik etme, vermeyene verme gibi tavsiyeler dahi güzel ahlâkın düstûrlarıdır.

Diyelim ki bu hususta da kul ciddi, kararlı olup, 'ben affetmeyi şiar edineceğim ve böyle bir vasıfla vasıflanacağım' diye niyet etse ve niyetinde kararlı, azimli olsa bu iç alemine ait olan güzel ahlâk tohumlarını fiiliyatı, ameli, davranışları ile ispata çalışsa ki, bu durumda da iradenin yeri büyük ve ciddidir.

Böylece cüz-i iradesini kullanırken, istikameti seçtiği, için hakkına riayet etmiş olur. Bu kulunu Mevlâ külli iradesiyle destekler ve ayrıca karşılığı olarak El-Afuvv, El-Gafur, Es-Settar gibi esmasının tecellisine mazhar eder ki, bu kul bir taraftan kolayca affetmeye, ayıp ve kusurları örtmeye, müsamahakâr olmaya muvaffak olurken, bir diğer taraftan affedilmeyi, setredilmeyi de hak etmiş olur. Böylece güzel ahlâk sınıfında olan bu vasıfla vasıflanırken irade devamlı devrededir.

Yine güzel ahlâk sınıfında olan, maddi-manevi insanlara yardımda bulunma hususu da bilindiği üzere çok muteber bir vasıftır. Kur'an ve hadisler bu konuyu açıklamış olup, İslâm'ın şartları arasında yer almıştır. İnfak namazla aynı ayetlerde zikredilmiş çok yerde. Onun içindir ki, mümin cömert olacaktır ve imkânları nispetinde maddi-manevi yardımda bulunacaktır.

İşte bu vasıfla vasıflanmayı talep, iradenin ilk adımıdır. Bu arzu ve niyetini fiiliyata dökmeye gayret ise, yine cüz-i iradenin devrede olmasıyla gerçekleşecektir. Böyle ciddi, gayretli kulunu şüphesiz ki Yüce Mevlâ külli iradesiyle destekleyecek, işini kolaylaştıracak, muvaffak edecektir inşallah.

Bir diğer açıdan bakıldığında bu fedakâr kulunu El-Kerim, El-Vehhab, El-Macid gibi esmalarının tecellisine mazhar eyleyecek, bu ve benzeri esmaların tecellisi o kulda kuvvet bulacaktır. Böylece bu güzel vasıfla vasıflanmış olmakla beraber, öbür alemde bu esmaların tecellisi ikramlar, hibeler, ödül üstü ödüller olarak zuhur edecektir. İnşallah böyle olacağını Yüce Allah(cc) ve Resul-ü Zişan(sav) haber veriyor.

Güzel ahlâk sınıfına dahil bütün meziyetlerin inkişafı ve sürekliliğinde irade-i cüziyenin rolü çok büyüktür. Cümle güzel ahlâk Resulullah'ta(sav) cem olmuştur. Bu hususu Kur'an haber veriyor. ''Zat-ı uluhiyetime yemin ederim ki, sizin için Allah'ın Resulü'nde iktidaya şayan muhakkak haslet, hamide, ahlâk-ı hasene vardır ki, o haslet Allah'ın sevabını ümit edip, rıza-i ilahiyeyi tahsile say ile ahiret gününe iman eden ve Allah'ı çok anan kimseler içindir.'' Ahzab Sûresi(21)

Bir hadislerinde Efendimiz(sav) buyurmuştur; ''Ben güzel ahlâkı tamamlamak üzere geldim.'' Diğer bir hadislerinde ise ''Ben çirkin, kötü adetleri kaldırmaya geldim,'' buyurmuştur.

Bu ayet ve hadislerden anlaşılan odur ki, insan çirkin kötü alışkanlıklarını terk edebilme, güzel vasıf ve ahlâka bezenebilme fıtratına sahip ve istidatlı kılınmıştır. Allah(cc) güzeli çirkini, hayrı şerri yaratmıştır. Şüphesiz insanı da menfi ve müspet duygu düşünce, his ve talep duygularıyla donatmış, bir seçme hakkı tanımış, bu hususta hür bırakmıştır.

Nitekim bir ayet-i kerimede İnsan Sûresi(2/3) ''Biz insanı karışık bir nutfeden yarattık. Onu imtihan ederiz, bu yüzden onu işitir, görür kıldık. Şüphesiz ki ona yolu gösterdik . Kimi buna şükreder, kimi nankörlük eder,'' buyuruyor Rabbimiz.

Bir insana görme ve işitme gibi iki muazzam cihaz verilmesinin sebeplerinin başında imtihan olması ve imtihana tabi tutulması geliyor ki, güzeli çirkini, doğruyu yanlışı, yararlıyı zararlıyı bu cihazlarla keşfedecek ve bu cihazlar vasıtası ile algıladığı bilgiler iradesini güçlendirecek ve böylece irade devreye geçerek kişiyi güzel ahlâka zorlayacaktır.

'Ona yolu gösterdik, buna kimi şükreder kimi de nankörlük eder,' denmesi ise adeta Hak Tealâ ferman ediyor 'Ey insan sen başıboş değilsin, bir oyun eğlence için yaratılmış da değilsin, yaratılış sebebini bildirdim, ona göre aklını başına al, seçimini isabetli yap, senin fıtratın hayra da şerre de meyyal ve müsait istidattadır. Hayrı da şerri de yaratan Benim, çünkü imtihan etmeyi murat ettim, bunu bir kanun-u ilahi, murad-ı ilahi ve adetullah olarak kabul etmelisin. İşte senin önünde iki yol, sen ise serbestsin burda cebir yok. İstediğin yolu seç, hükmünü kendin ver, hürsün! Sana irade-i cüz'iyye verdim ki, bu bir ihsandır. Senin için bir güç, bir yetenektir.'

Bu iradeden sorumlusun, demek istenmiştir. 'Buna kimi şükreder, kimi nankörlük eder,' derken şükredenlerden murat, kendisine verilen bu cihazlardan dolayı ve yolu göstermesinden dolayı Rabbine teşekkür eder. Yani hali, kali, fiili şükrünü izhar eder. Hak yolu istikameti seçer. Böylece irade-i cüz'iyesinin hakkına tecavüz etmeyip, hakkına riayet etmiş olur. Böylelerine Kur'an 'kimi şükreder' diyerek, böyle bir insanın isabetli bir seçim yaptığına, şakirlerden olduğuna ve Allah'ın(cc) inayetine mazhariyeti hak ettiğine işaret eder.

Aksi takdirde ise 'kimi nankörlük eder' diyor, Kur'an ki burada da gören göze, işiten kulağa, akla fikre sahip bir kişinin bu cihazlarla alması gereken dersi, haberleri almaması, hak ve hakikate karşı adeta gözünü, kulağını kapaması ve böylece Hakkın 'ona yolları bildirdik' dediği hak ve batıldan habersiz kalması ve iradesinin hakkına tecavüzle onu adeta felç etmesi  anlatılıyor. Bu tür gafil, sorumsuz bedbahtlar için de Kur'an 'kimi de nankörlük eder' diye ferman ediyor. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder