23 Temmuz 2011 Cumartesi

İMTİHAN

            ''Sakın Allah'ın peygamberlere yaptığı vaatten cayacağını zannetme! Allah elbette galiptir, intikam sahibidir.'' İbrahim Suresi(47)

            Yüce Allah(cc) pek çok ayet-i kerimede dünyanın içindekilerin, hasseten insanın varoluş hikmetini beyan eder. İman eden kulların sorumluluklarının neler olduğunu ve bir imtihandan geçirileceklerini bildirir. Bir ayet-i kerimede ''Yoksa siz daha önce geçmiş ümmetlerin başına gelen durumlara maruz kalmadan cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlar öyle ezici mihnet, öyle zorluklara düçar oldular, öyle şiddetle sarsıldılar ki, peygamberle yanındakiler bile 'Allah'ın vaadettiği yardım ne zaman yetişecek' diyecek duruma geldiler. İyi bilin ki Allah'ın yardımı yakındır.'' Bakara Suresi(214) Bu ayet terbiye metodunu açıklamaktadır. Allah(cc)'ın rızası ve cenneti ucuz değildir. Gayret ister. Sabır ve sebatla imtihanlardan geçerek, pişip bir kıvama ermek gerekir. Allah(cc) bu dünyaya çalışma(say) kanunu koymuştur. Atalete ve gevşemeye yer yoktur. İşlemeyen demir pas tutar, nihayetinde çürür. İnsan manevi açıdan gereken çalışmayı, vazifeleri terkederse iman çekirdeği çürüyüp yok olmaya mahkumdur. Dünya rahat etme yeri değil, bilakis çalışıp kazanma, hizmet etme yeridir. Efendimiz(sav), ''Ed dünya mezraatil ahireh'' buyurmuştur. Yani, dünya ahiretin mezrası ekim yeri, burda ne ekersen ahirette onu biçersin, buyurmuştur. Bu dünya rahat yeri olsaydı, Cenab-ı Mevla öncelikle peygamberlerini burada rahat ettirirdi. Ayet kıyamete kadar gelecek ümmet-i Muhammedinin himmet ve gayretini kamçılıyor adeta. Kur'an-ı Kerim'de beyan olunan imtihan tablolarından biri de şöyledir: ''Musa'dan sonra İsrailoğullarının önderlerine dikkat ettin mi? O vakit onlar aralarındaki peygambere 'ne olur bize bir hükümdar tayin et de biz de Allah yolunda cihat edelim' demişlerdi. O cevaben, 'Ya size savaşma emri farz kılınıp, siz de savaşmazsanız ?' deyince, onlar, 'Ne diye Allah yolunda cihat etmeyelim ki? Vatanlarından çıkarılan biziz. Çoluk çocuğundan ayrı düşen yine biziz,' dediler. Fakat savaş kendilerine farz kılınınca içlerinden pek azı hariç hepsi dönüverdiler. Allah o zalimleri pek iyi bilir.'' Bakara suresi(246) 
                ''Talut, ordusunu harekete geçirip, sefere çıkınca askerlerine şöyle dedi: 'Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Onun suyundan içen benden değildir. Sadece avucuyla aldığı bir miktar muaf olmak üzere, kim onun suyunu tatmazsa benden sayılacak'. Derken onların pek azı hariç varır varmaz ondan içtiler. Talut ile yanındaki müminler ırmağı geçince, beri yanda kalanlar 'Bugün bizim Calut ordusuna karşı duracak takatimiz yoktur,' dediler. Ölümden sonra diriltilip Allah'ın huzuruna çıkacaklarını bilenler ise şöyle dediler ,'Ne küçük topluluklar vardır ki, Allah'ın izniyle büyük topluluklara galip gelmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir.'' Bakara Suresi(249)                                                                                                                    ''Talut'un beraberindeki müminler ise Calut ile ordusuna karşı çıkınca dediler ki,  'Ya Rabbena! Üzerimize gürül gürül sabır yağdır. Ayaklarımıza sebat ver ve kafir topluluğa karşı bizi muzaffer eyle.'' Bakara Suresi(250) Bu kıssada anlatılan Calut ve Talut iki hükümdardır. Calut; zalim, kavmine zulmetmiş, mallarına canlarına kastetmiş, çoğunu o beldeyi terk etmek mecburiyetinde bırakmıştır. Bu zulme düçar olanlar, o zamanın peygamberinden, başlarına, haklarını koruyacak bir hükümdarın gelmesi için Allah(cc)'a dua etmesini istemişler. Peygamberleri Allah(cc)'a dua etmiş, Cenab-ı Hak da Talut'u hükümdar olarak takdir buyurmuş. Bunun üzerine ayette geçen olay zuhur etmiştir. Rivayete göre, savaşa iştirak edenlerin sayısı ırmağın başına geldiklerinde seksen bin kişi idi. Bunun yetmiş altı bini talimatın dışına çıkarak, ırmaktan doyuncaya kadar su içtiler. Sadece dört bin kişi söz dinledi. Fakat bunlardan da çoğu firar etti. Geriye üç yüz on üç kişi kaldı. Calut'un kalabalık ordusuna karşı üç yüz on üç kişi ile savaşıldı ve Allah(cc)'ın izniyle zafer kazandılar. İtaat etmeyen, sudan içenlerin içtikleri su ciğerlerini dağladı, hararetleri arttı ve helak oldular. Asıl vatan, ahiret yurdu. Vatan-ı aslimiz, ahiret adı verilen alemdir. Orada ebedi huzur içinde yaşamak, bu dünyada bir imtihandan geçmeyi şart kılıyor. Cenab-ı Hak insanlara cüz'i irade denilen bir irade verilmiştir. İnsan bunu kullanmakta serbesttir. İtaat ve hayırlı olanı tercih ederse, karşılığı rıza-i ilahi ve ebedi cennet olacaktır. Batılı tercih ederse de sonu mahrumiyet ve hüsrandır. Görünüşte basit görünen şeyler bazen imtihan sebebi olur. Esas olan imtihanın keyfiyeti değil, emre itaat edip etmediğidir. İlk insan, ilk peygamber Adem(as) da imtihan oldu. Şeytan onu kandırdı, O(as) da imtihanı kaybetti. Bu sebepten cennetten çıkarılıp, dünyaya gönderildi. Mahrumiyetlere çile ve sıkıntılara müptela oldu. Pişmanlık, dua, niyaz, gözyaşı ile affedildi, fakat bu hatanın bedeli çok ağır oldu. İnsanoğlu bilgisizlik, gaflet, unutkanlık gibi sebeplerle yanlışlar yapabilir. İsyanda ısrar etmesi doğru değildir. Düştüğü yerden doğrulmasını bilmelidir. İblis de bir zaman imanlı, ibadetli ,bilgiliydi. Allah(cc)'a itiraz etti, imtihanı kaybetti, pişman olup af dilemedi. İsyanda ısrarlı olması lanetlenmesine sebep oldu. İmtihanın pek çok hikmetleri vardır. Başta peygamberler olmak üzere, her insan bir imtihan çemberinden geçecektir. Bu ilahi bir kanundur, değişmez. Her an bir imtihandayız. Alıp verdiğimiz her nefes, içinde bulunduğumuz her an bir imtihan vesilesidir. Hal ve davranışlarımız, kalp ve gönül dünyamız ne ile meşgul. Kamera altında yaşıyoruz ve bir gün imtihanın ciddiyetini anlayacağız, fakat iş işten geçmiş olacak. Cenab-ı Hak zerre kadar hayır ve şerrin karşılığını vereceğini bildiriyor. Kalplerde neler gizlendiğini ve nefsin fısıldadıklarını biliriz, diyor. Zahir ve batınıyla insanın imtihanda olduğunu haber veriyor. İnsan bazen özel imtihanlara tabi tutulur. İbrahim(as) canı, malı, evladıyla imtihan oldu. Her birini yüz akıyla geçti. Hz. Eyüb(as) dillere destan sabrıyla en büyük imtihanlardan çıktı. Efendimiz(sav)'in imtihanı dünyaya teşrifiyle başladı, 63 sene devam etti. O(sav) sabır sembolü yüce nebi hep rıza halini kolladı. Habibullah ünvanına nail oldu. Bir hadiste 'Bir kadın evinde tuttuğu kediyi aç susuz bırakarak ölümüne sebep oldu. Ne yiyecek verdi, ne de dışarı saldı. Bu yüzden cehenneme gitti. Kötü yolda olan bir kadın ise, su içmek için kuyuya indi. Çıktığında kuyunun başında susuzluktan bitap düşmüş bir köpekle karşılaştı. Bu da benim gibi susuz kalmış diyerek, tekrar kuyuya indi. Pabucuna su doldurdu, köpeğe içirdi. Bu iyilikten dolayı Allah(cc) ona hidayet etti, tövbe-i nasuhla tövbe edip, salihlere karıştı,''buyurulmuştur. 
                 Rivayet edilir ki Hz. Musa(as)'ya Allah(cc) vahyetti: ''Ey Musa! Tur'a gelirken en zelil mahluğu getir. Musa(as) düşündü, araştırdı. Hasta bir köpek bulup, götürmeye karar verdi. Yolda giderken aklına birden bire 'Benden zelil kim var?' düşüncesi geldi, köpeğin boynundan tasmayı çıkardı, kendi boynuna taktı ve Tur'a vardı. Allah(cc) sordu: ''Ya Musa! En zelil mahluku getirdin mi?'' Musa(as), ''Evet ya Rabbi, nefsimden daha zelil biri yok, nefsimi getirdim'' deyince Cenab-ı Hak; ''Ya Musa! Böyle davranmasaydın seni peygamberlikten tard ederdim.''buyurdu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder