17 Şubat 2011 Perşembe

UCBLA İLGİLİ KISSA

Bir zamanlar uzak bir diyarda halkın tanıdığı, takdir edip saydığı abid bir kul varmış. Yine o beldede asi biri varmış ki, bu da halk nazarında değer verilmeyen, aşağılanan kişiliğe sahipmiş. Günlerden birgün o asi dağlarda koyunlarını otlatırken, kalbine birşeyler olmuş ve kendini levm etmeye başlamış;
'Yazıklar olsun bana, şu dünyada hem Allah(cc)'ın rızkını yiyorum,  hem de Allah(cc)'a isyan ediyorum; şu koyunlar kadar bile itaat etmiyorum. Ben Allah(cc)'a itaat etmemekle beraber , emirlerini dinlemiyor, yasaklarını işitiyor ama serkeşlik ediyorum'. Bu düşünceli haldeyken karşıda bir ağaç altında oturmuş, ibadetle meşgul olan bir abid gözüne takılmış. Kendi kendine 'Bunca zamandır isyan ettim, yetsin artık. Ben de rızkını yediğim Rabbime karşı saygılı olayım, itaat edeyim, bu halime bir son vereyim' deyip, ciddi tevbeye niyet etmiş. Fakat Rabbinden utanıp, hangi yüzle huzuruna gideyim derken aklına birşey gelmiş.   'O abidin yanına gideyim, onun hürmetine Rabbim tevbemi kabul eder  belki ', diye düşünerek saf, dupduru bir niyetle varmış yanına. Başını önüne eğmiş, mahçup bir vaziyette yanına oturmuş içinde kopan fırtınalarla. Derken abid bir ara başını kaldırmış , o asiyi yanında görünce ' Hangi yüzle yanıma geliyorsun, halinden utanmıyor musun' gibi düşünceler geçmiş içinden. Bu olay üzerine o zamanın Peygamberine Allah(cc) vahyetmiş; ' O iki kuluma da söyle , abidin ucbu bütün hasenatını  mahvetti. O asi kulumun halis niyeti , tevazu ve tevbesi bütün günahlarını sildi, götürdü. Her ikisinin de durumu şu an aynı. İkisi de sıfırdan başlasınlar,' demiş.                                              Görülen o ki, ucb yapılan güzel amellerin, ibadetin, taatın sevabını yokediyor. Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur: 'Ucb kişinin 70 yıllık sevabını yok eder.' Hak yola baş koyan birinin ilk yapacağı şey, ene taşını çıkarıp atmasıdır, demiş büyüklerimiz. Nasıl ki , bir tarlayı ekime hazırlarken mahsulün büyümesine engel olabilecek şeylerden temizlemek gerekirse, aynen öyle bir Hak yolcusunun da ibadet-i taatine , Allah(cc)'a kulluğuna mani teşkil eden şeylerden temizlenmesi zaruridir.  Bunların başında da ucb gelir. Ucb bütün kötülüklerin anasıdır. Kibir başta olmak üzere gıybet, riya, gadap gibi pekçok kötülüklerin ucbla ilgisi vardır. Yine Hak dostları bu hususta şöyle demişlerdir : 'Eneden geçmeden Hüve'ye yol bulamazsın' , 'Ene duvarını yıkmadan , selametli yola geçemezsin ' , '  Ene ilahını ortadan kaldırmadan 'LA İLAHE  İLLALLAH' ın sırrına eremezsin ' , ' Ene nefsi emmarenin  yurdu yuvasıdır. O yuvayı yıkıp yok etmeden , nefsi   tezkiye edemezsin ' , ' Eneden geçmeden Hak yolda terakki edemezsin . Zikrin, fikrin ne olursa olsun ene hepsinin üzerine bir kezzap gibi saçılır, yok eder, eli boş kalırsın ' .             Ene yani ucb firavun ve nemrudların vasfıdır. Firavun ve Nemrud koskoca hükümdarken ucb yüzünden ne hallere düştüler. Yine Karun'un durumu ibret doludur. Tevratı ezbere biliyordu, ibadet-i taatta ve ilimde üstüne yoktu, ama eneden vazgeçemedi. Kendinde hep bir varlık ve üstünlük gördü. ' Ben üstünüm, ben kazandım ' dedi. Sonu malum; hem kendisi, hem malı mülkü yerin dibine battı, gitti.                                                                                                                     MANEVİ TERAKKİ YAĞLI İPE TUTUNARAK YÜKSELMEK GİBİDİR ; O KADAR ZORDUR. UCB ; BU İPE TUTUNARAK YÜKSELEN İNSANIN, O YÜKSEKLERDE ELİNİ GEVŞETMESİYLE YERE ÇAKILMASINA BENZER.                                           İnsanoğlunun   ucb gibi kalbi hastalıklardan tamamen kurtulması  imkansız olabilir. İmtihan durumundaki insan  Hadi ve Mudill esmalarının tecellileri  ile iç içe yaşamaktadır. Mümin de  olsa  insanoğlu menfi vasıflardan büsbütün salim olamaz. Kuldan istenen; menfilikleri asgariye  indirmesi , müspet vasıfları güçlendirip öne çıkarmasıdır. Nefisle cihad neticesinde biiznillah maksuda ulaşma ümid edilir. Bu ve benzeri menfi, mezmum sıfatlar kanalıyla zaman zaman nefis ve şeytan rüzgarlar estirecektir kuşkusuz. Bu durumda insan ümitsizliğe düşerek 'kurtulamadım, mahvoldum, battım, düştüm, kaybettim ' gibi kaygılarla karamsar olmamalıdır. Kul, vesveselerin peşine düşmemeli , kendisine mal etmemelidir. Allah(cc)'ı hatırlayarak 'Ya Rab, bütün hayırlar Senin ihsanındır, nefis ve şeytanın şerrinden Sana sığınırım ', demelidir. Müspet düşünceler kalb yoluyla Rabbine ilticalardır ki, kulu masum kılar, benzeri masivalardan muaheze olmasına vesile olur inşaallah. Hatta biiznillah şeytana haddini bildirmiş, zaferi kazanmış olur. Böyle zaferlerin karşılığı cennet ganimetidir. Yeter ki insan ucb denen hastalığı karakter haline getirmesin; bu hususta ciddi, gayretli, temkinli, ittika ehli, ferasetli olmaya çaba göstersin; şeytanın, nefsin oyununa gelmesin.                                                                                                                   Şeytanın  oyunlarından  biri de insanı ümitsizliğe düşürmektir. Şeytan Kur'an-ı Kerim'in ifadesiyle adüvv-ü mübin, yani 'en büyük düşman'dır. Nefsi emmarenin hocası konumundadır adeta; bu amansız düşmana karşı çok uyanık olmak gerekir. Kur'an-ı Kerim'de , şeytan insanları aldatma konusunda ' sağdan, soldan, önden arkadan onlara yaklaşacağım ' gibi ifadelerle ; pekçok gönlü hilelerle tuzağa düşüreceğini ifade ediyor. Bu tuzaklara karşı ilim, irfan, takva zırhına sahip olunmalıdır. Ancak sadece imanlı olmak yetmez. Nice imanlı kullar cehaletlerinden, ferasetsizliklerinden dolayı şeytanın maskarası, nefsin zebunu olmuşlardır. Bu konuda şeytanın şöyle dediği rivayet olunur; ' Bir alimden korktuğum kadar, bin abidten korkmam. Nice abidleri kolayca kandırırım, fakat hakiki alimi kolay kolay kandıramam'.                    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder