22 Şubat 2011 Salı

HAŞYETULLAH

           Kur'an-ı Kerim'de iman ile korku ilişkisi mevcuttur. Korku adeta imanın ayrılmaz bir parçasıdır. Kur'an'a göre müminler yalnız Allah(cc)'tan korkmalıdırlar. Ondan başka korkulacak hiçbir varlığın olmadığını bilmelidirler. Aynı şekilde sevilecek, hatta aşk derecesinde tutkuyla bağlanılacak yegane varlık da ancak ve ancak O(cc) olmalıdır. Zira sevgi de , korku da O(cc)'nu tanımaya bağlıdır. Allah(cc)'ı tanımadan sevmek düşünülemeyeceği gibi , tanıdıktan sonra da sevmemek ve O(cc)'nun celali karşısında titrememek mümkün değildir. Bunun için Allah(cc) şöyle buyurur,' Kulları içinden ancak alimler , Allah(cc)'tan (gereğince) korkar '. Efendimiz (sav) de bir hadislerinde şöyle buyurmuşlardır ; ''İçinizde Allah(cc)'ı en iyi bileniniz ve O(cc)'ndan en çok korkanınız benim''.    
            İnsanın Allah(cc)'a karşı takınması gereken edebinin bir boyutu olan ve hadiste ' hikmetin başı ' diye takdim edilen Allah(cc) korkusunun merkezi kalb olarak gösterilmiştir. Bu hususta Hz.Peygamber (sav) kalbine işaretle ; ''İşte takva buradadır'', buyurmuşlardır.                                                                                                  
               
               ''Onlar öyle kimseler ki  Allah(cc) anıldığı zaman kalbleri titrer ;.....'' Hac Suresi(35) Bu ayetten anlaşılan o ki , kemale ermiş müminlerin belli başlı vasıflarından birisi de , Allah(cc) anıldığı zaman kalblerinin ürpermesidir. Müminlerin ürperen bir kalb sahibi olmasının elzem olduğuna işaretle ayette geçen (vecilet kulubühüm) ' cezaya çarptırılmaktan korkmak' , (vecel) yani 'cezaya çarptırılmaktan korkan kalb' manasına geldiği gibi ; Allah(cc)'ı tanımanın bir eseri olarak O(cc)'nun celali karşısında kalbin titremesi ; İlahi kibriyanın  azameti ve celali karşısında gönül ürpermesidir.                                                                                              
               Havf ; yapılan şeyin (İslami prensiplere uygun olmayan davranışların) hatırlanması ile kalbin ürpermesidir. Haşyet , havftan daha özel bir anlama sahiptir. Çünkü haşyet alimlerin vasfıdır. Haşyet bilgiye dayalı korkudur. Haşyet; ehl-i Rabb'in uluhiyet karşısında ubudiyet şuuru ile kulluk vazifesini ifa ederken, istenmeyen şeylerin başa gelmesinden korkarak var gücüyle batıldan uzak olup, Hak'ta kararlı olma azmidir. Kulluğunun gereği ibadet-i taatte bulunurken , bunların icrasında kendisini kusurlu görüp, layıkıyla kulluk vazifesini yapamadığının hüznüyle,  haşyet içinde olmasıdır.                                                                             
                     Bu duruma en güzel örnek Efendimiz Hz.Muhammed sallallahü aleyhi ve sellem'dir. ''O''(sav),      
                                  Sübhaneke ma abadnake hakka ibadetike ya Mabud,
                                  Sübhaneke ma şekernake hakka şükrike ya Meşkur,
                                  Sübhaneke ma zekarnake hakka zikrike ya Mezkur,                                                        
                                  Sübhaneke ma abadnake hakka mağfiretike ya Maruf,
buyurarak Allah(cc)'ın azameti kibriyası karşısında aczini ikrarla ; ruhundaki ,kalbindeki haşyet duygusunu dile getirmiştir. Hz. Aişe(ra) diyor ki; ''Rablerinin huzuruna döneceklerinden ötürü, yürekleri çarparak vereceklerini verenler'' Müminun Suresi(60) ayeti nazil olunca Allah Resulü(sav)'ne sordum ;                                                
                     'Ayette zikredilen zina , hırsızlık ve içki gibi haramları işleyenler midir ?'  O(sav) da :                    
                     'Hayır ya Aişe ! Ayette anlatılmak istenen ; namaz kıldığı , oruç tuttuğu ve sadaka verdiği halde bu ibadetlerinin kabul olup olmadığı endişesiyle tir tir titreyenlerdir,' buyurdu. Hz.Peygamber(sav) bu kullara işaretle şöyle buyurmuştur ; ''Rabbinin divanında durup hesap vermekten korkan kimseye iki cennet vardır''. Yine Efendimiz(sav) bir dualarında  ' Allah'ım haşyet duymayan kalbten Sana sığınırım ' demişlerdir.              
                     Haşyet duyma , ürperme ; diri, yumuşak ve hassas bir kalbin vasfıdır. Ürperen kalbe sahip olanlar emrolundukları şeyleri titizlikle yerine getirirler. Bu hususta Allah(cc) şöyle buyuruyor:                            
                      ''Çünkü onlar , üstlerindeki Rablerinden korkarlar ve kendilerine ne emrolunursa onu yaparlar''. İman bir kalbe girmişse , orada Hak korkusu başlamış demektir. Çünkü Allah(cc)'ın yüceliğine , kullarını bir gün hesaba çekeceğine inanmış olan günahkar mümin , Allah(cc)'ın azabından korkup titreyeceği gibi ; kulluk yapamadığını hatırlayıp üzülecek ve gönlünde bir ürperti meydana gelecektir. Nebiler, mukarreb melekler ve Hak aşıklarının ise ; azamet-i İlahi'nin heybeti karşısında , yürekleri kuş gibi çarpacaktır.                                    
                       Hülasa , mümin olan herkes Allah(cc)'ın celali , cemali , kemali , azamet-i kibriyası karşısında ürperecektir. TAŞLAR BİLE ALLAH(CC) KORKUSUYLA YERİNDE DURAMAYIP YUVARLANIRKEN ; SERTLİKTE TAŞTAN DA İLERİ , ÜRPERMEYEN , HİSSİZ BİR GÖNLE SAHİP OLMAK , İLAHİ RAHMETTEN MAHRUM OLMAK DEMEKTİR.   
                                       
                        ''EY İMAN EDENLER ! ALLAH'TAN KORKUN VE HERKES YARINA NE HAZIRLADIĞINA BAKSIN. ALLAH'TAN KORKUN, ÇÜNKÜ ALLAH , YAPTIKLARINIZDAN HABERİ OLANDIR.''  HAŞR SURESİ (18)''

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder