22 Şubat 2011 Salı

TAKVA

 Kur'an-ı Kerim'de kalbe nispet edilen kavramlardan biri de takvadır. 'Takva' , esas itibariyle 'Herhangi bir şeyi , ona zarar verecek şeylerden korumak'  manasına  gelen (vikaye) mastarından türemiş bir isimdir. Lugat anlamı ;  'Nefse zarar verecek herşeyden titizlikle ciddi bir şekilde korunmak , sakınmak'tır. Şer-i örfte ise ; 'Kişinin taatte bulunarak nefsini Allah(cc)'ın vikayesine koyması ve bu surette ahirette zarar ve elem verecek şeylerden kendini muhafazaya alması' , diye tanımlanmıştır. Takvanın bir zahiri bir de batıni manası vardır. Zahiri manası, şeriatın çizdiği hudutlara riayet etmek ; batıni manası ise, niyet ve ihlasa dikkat etmektir. Allah(cc) Kur'an-ı Kerim'inde şöyle buyuruyor:                                                                                                                                                     'Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip , ona kötülük duygusunu ve takvasını(kötülükten sakınma yeteneğini) ilham edene andolsun ki, nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir.' Şems Suresi (7-8-9)                                'Yoksa biz iman edip de iyi işler yapanları , yeryüzünde bozgunculuk yapanlar gibi mi tutacağız ? Veya (Allah(cc)'tan) korkanları yoldan çıkanlar gibi mi sayacağız ?' Sad Suresi (28)                                                 İnsan hakikatine zarar verecek, onun asli yapısını bozacak tüm ahlaki zaafların ve menfi davranışların 'fücur' diye isimlendirildiği göz önünde tutulursa ; takvanın , nefse zarar verecek her türlü tehlikeye karşı onu koruma ameliyesinin adı olduğu kolayca anlaşılacaktır. Her insana fücura meyledecek ve nefsi koruyacak melekeler yaradılışının başlangıcında verilmiştir. Kula düşen ; takva sahibi olmaya gayret edip , nefsini her çeşit pislikten koruyup, yüceltmek , böylece dünya imtihanında başarılı olmaktır.                                                                       'Ey iman edenler ! Müşrikler ancak bir pisliktir' Tevbe Suresi(28) Bu ayette fücurun bir pislik(necis) olduğu ifade edilir. 
 Kur'an-ı Kerim'in takvayı kalbe nispet etmesi gibi, Hz. Peygamber (aleyhissalatü vesselam) de takvanın kalbte bulunduğuna işaret eder. Anlamak, tefekkür ve tedebbür etmek, vahiy ve ilhama mazhar olmak gibi hususiyetlerin genel anlamı , fıtri takvanın temelini oluşturmaktadır. Bu itibarla insanlarda takva tohumları başlangıç itibariyle mevcut demektir. Söz konusu melekeler çalıştırılırsa korunma kabiliyeti gelişecek, aksi halde körelecektir. Nitekim Kur'an'da kalbin paslı , kilitli , hatta mühürlü olmasından bahsedilirken , yine bunlara paralel olarak kalbin körleşeceğine dikkat çekilir, idrakin ,anlayışın kaybolacağı vurgulanır.  Cenab-ı Hak ayeti kerimede ' Geride kalan kadınlarla beraber olmaya razı oldular. Çünkü onların kalblerine mühür vuruldu (cihatta olan hikmet ve gayeyi)  onlar anlayamazlar .',diye buyuruyor.                                                       Nefsin korunması ancak kalb fonksiyonlarının gereği gibi çalışmasına bağlıdır. Kalb fonksiyonlarının çalışması ise takva melekelerinin güçlenmesiyle doğru orantılıdır. Muhtelif ayetlerde namaz, oruç vb ibadetlerin kulu  takvaya ulaştıracağından bahsedilir. Zikrullah, marifetullah, tefekkür  vb yollarla takva hususunda derinlik kazanılabileceği bir gerçektir. Bunlardan uzaklaşarak Allah(cc)'ı unutmanın tabii bir sonucu olarak (emredileni yapmayıp, yasaklanan hal ve davranışlarda bulunarak) takva duygularının iş yapamaz hale geleceği aşikardır. Kur'an'da takva sahibi olmayı emreden ayetler adeta şöyle seslenir: ''Aklınızı başınıza alın, gözünüzü açın ve kendinizi savunmak için 'hesap günü' Allah(cc)'ın huzuruna hazırlıklı gelin''. Bu kulluk şuurunun sürekli canlı tutulması anlamına gelir. Esasen böyle bir anlayış , takva kelimesinin gerçek anlamı olan ''tehlikeye karşı kendini koruma'' manasından da uzaklaştırmayacaktır bizleri. Zira Allah(cc)'a gereği gibi inanan , kulluğunun şuurunda olan kimse , Allah(cc)'ın azabından korunmak, cennete ve bilhassa rıza-i İlahi'ye kavuşmak için hayatını O'nun çizdiği hudutlar çerçevesinde sürdürecektir. Allah(cc)'a karşı sorumluluk sahibi olanların zamanla takva duygusu gelişecek, hak ve batılı kolayca keşfedebileceklerdir. Hz.Peygamber(sav) bu hususta, ''Allah(cc)'ın nuruyla hadiselere bakan'' diyerek , firaset oluşacağına  işaret etmiştir. Yine Rabbimiz ' O (cc)'na karşı takva çerçevesinde hareket edersek,  bize hakkı batıldan ayırmaya yarayan bir ölçü (furkan) bahşedileceğini  ' bildiriyor. Ayette belirtilen 'furkan'  oluşmadan Kur'an'dan gereği gibi istifade etmek mümkün değildir. Bu sebeple Kur'an'ın yol göstericiliğinden gereği gibi faydalanacak olanlar , ancak takva melekeleri  sıhhatli ve kuvvetli olan muttakilerdir. Müfessirler takvayı genel olarak 3 mertebede değerlendirirler :               1.Mertebe : Büyük günah işlemekten ve küçük günahlarda ısrar etmekten uzak olup, farzları yerine getirmektir. Şer-i örfte takva denilince daha çok bu mana kasdedilir.                                                                                       2.Mertebe : Ebedi azabtan kendini korumak için Allah(cc)'ı inkar etmekten ve O(cc)'na ortak koşmaktan sakınmaktır. 
3. Mertebe : Kalbini Hak'tan alıkoyacak herşeyden uzak tutup, gönlünü tamamen Mevla'ya bağlamaktır ki, bu mertebenin nihayeti , sınırı yoktur. Zira takvayı geliştiren marifet, amel ve duygular kişiden kişiye değişir.İnsanın takvası ancak kulluk bilinci kadardır. Kur'an'a göre takva kişinin Allah(cc) katındaki değer ölçüsüdür. Bu sebeple bütün peygamberler  ümmetlerine takvayı öğretmişlerdir. Gönülde takva yoksa , amelin bir kıymeti yoktur. Kur'an'da 'Allah(cc) ancak muttakilerin amellerini kabul eder' diye buyurulmuştur.                              
         Takva , Allah(cc)'ın şeairine karşı kişide saygı ve tazim duygusu oluşturur. Kulu Allah(cc) dostluğuna yükselten merdiven takvadır. İnd-i İlahi'de kulun değeri takvası nispetindedir. Ahiret yolculuğunda en gerekli olan azık takvadır. Takvaya sarılanlar kolay kolay şeytan ve nefsin pençesine düşmezler. Çünkü Allah(cc) takva sahiplerinin yar ve yardımcısıdır. Cennet muttaki olanlara takdim edilecek ve cennetin yaranları muttakiler olacaktır. Onlar için korku ve hüzün olmayacaktır.                                                                                                          
         Netice olarak ; kalbin Allah(cc)'a yönelişi bakımından vazgeçilmez esaslardan olan takva ; Allah (cc) hakkında kalbde bulunan bilgi, korku ve saygı duygusuna bağlı olarak , Allah(cc)'ın çizdiği hudutlar çerçevesinde nefsin her türlü kötülük ve tehlikelerden korunmasıdır. Hatta harama girme korkusuyla şüphelilerden ve israftan kaçınma da takvaya bağlıdır.Kişi imanı ölçüsünde takva sahibidir.
                                                      

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder