27 Şubat 2012 Pazartesi

TEBLİĞ VE AMEL MÜNASEBETİ

Yaşadığını anlatmak, anlattığını da mutlaka yaşamak bir tebliğ insanının en önemli prensiplerinden biri olmalıdır. Zira tebliğ insanı hakiki mümin olma yolundadır. Hakiki mümin ise, iç ve dış bütünlüğüne ermiş insan demektir.

Böyle birinin hayatında iç ve dış çatışması söz konusu değildir veya olmamalıdır. İkili yaşama yani; içi ayrı,dışı ayrı, ameli ayrı olma durumu ki bu da münafıklık sıfatıdır. Bu mezmum ahlâk ise, gerçek bir tebliğ adamında asla bulunmaz, bulunmamalıdır da. Zira mümin olmak ona her zaman ve zeminde, ancak ve ancak yaşadıklarını söyleme, söylediklerini yaşama gibi yüce bir ahlâk ufkunu göstermektedir.

Dinleyici muhataplara da itimat, güven verme yönüyle de tesir icra eder. Peygamberlerin müşterek sıfatı doğru olma, söylediklerini yaşamadır. Müşrikler Efendimiz'e(sav) El-Emin sıfatını izafe etmişlerdir ki; doğru, güvenilir, itimat edilir demektir. 

İşte irşat insanında da olması gereken vasıfların başında doğru olma, söylediklerini ameliyle ispat etme gelir ki; bu öz, söz, amel doğruluğudur. Günümüzde bu kutsi vazife teker teker her mümin fert üzerinde fıtri bir borç kabul edilmelidir. Zira fitne girdapları önce fertleri, sonra toplumları kıskıvrak sararak, helâk uçurumlarına yuvarlamaktadır. 

Her mümin, imkanları ölçüsünde tebliğ vazifesinde pay almalıdır veya bu kutsi vazifeyi omuzlayan fertleri desteklemeli, maddi-manevi yardımcı olmalıdır. Çünkü hasseten bugünün insanı maddeden ziyade, manaya, irşada muhtaç. Manevi zâfiyet kanayan yaramız mesabesinde. 

Evet, ümmet-i Muhammed adeta kan kaybediyor. Tehlike büyük, durum vahim. 

Tebliğ insanı, işinin ehli müşfik bir doktor gibi olmalıdır. Doktorun bütün arzu ve temennisi hastalarını bir an evvel sıhhate kavuşturmaktır. Çok ağır hastayı dahi umut kesip bir kenara bırakmak değil, bütün imkanlarını kullanarak kurtulması için çırpınmaktır. 

Aynen öyle; irşat insanı da hassaten manevi hastaları bir an evvel kurtarmaya, sıhhatine kavuşturmaya var gücüyle çalışmalıdır. Kalbî marazlar tedavi edilmezse mazallah maneviyatı tahrip eder, imanı yok eder. Bu durum ise manen ölmek demektir. Telâfisi mümkün olmayan bir felâkettir. 

Kur'an bu durumları beyan ederek şöyle der; ''Onların kalplerinde maraz var.'' Kalbî marazların doktoru da şüphesiz verâset-i enbiya, irşatçı, tebliğci, hakiki müminlerdir. Peygamberlerle başlayan bu tebliğ, hakiki müminlerin imkânları nispetinde devam etmektedir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder