13 Şubat 2012 Pazartesi

HİÇLİĞİ KABULLENME

Tasavvufi eğitimde bir düstur daha vardır ki, o da; eneden geçme, hiçliği kabullenmedir. Bilhassa kimseyi küçük görmeme, ayıplamama. Çünkü başkalarını küçük görme ve ayıplamada kişinin kendini beğenmesi vardır ki, bu da kibrin, ucbun emaresidir.

Bunlar ise kalbî hastalıklar ve kâfir, şeytan sıfatıdır. Tasavvuf bu hususa da çok ciddi önem verir. Beyazıd-ı Bestami Hazretleri bir uyuz köpeğin yanından geçerken yüzünü ekşitmiş. O an şöyle bir ses duymuş, 'Mahlûkunu beğenmeyiş, Hâlık'ına dokunmaz mı?'

Yine benzeri bir durum olmuş. Beyazıd-ı Bestami Hazretleri bir köpeğin yanından geçerken eteklerini toplamış, îkaz edici bir nidâ şöyle seslenmiş; ''Ya Beyazıd! Etek toplayışın köpeğin tüylerinden kirlenecek diye ise, bu bir tas su ile yıkanır. Fakat etek toplayışın kibrinden ise, dikkat et! Bu kiri yedi deniz olsa yıkayıp, paklayamaz,'' demiş. 

Bu konu ile ilgili olan hadis-i şeriflerden bazıları;

Peygamber Efendimiz(sav) buyuruyor ki; 

''Kişinin kendini beğenmesi ona günah olarak yeter.''

''Ne mutlu o kimseye ki; kendi kusurları ile uğraşır da başkalarının kusurları ile uğraşmaz.''

''Kulların günahlarını bilici olarak Allah yeter.''

''Ucb, yetmiş yıllık ibadet sevabını yok eder.''

İşte bu hakikâtlerin sırrına binâen, tasavvufi eğitimde insanları ayıplama, kusur araştırma kesinlikle yasaklanmıştır. Fâsıklara ıslahları, hidayetleri için dua edilmesi bildirilmiştir. 

Salih nefsine takılıp kalmayacak, kendisinde asla bir varlık görmeyecek, bütün güzel muvaffakiyetleri Rabbinden bilip, nefsine pay çıkarmayacak. Bütün olumsuz menfi durumlarda da nefsini kınayacak ve ''Olumsuzluklar benden, nefsimden; güzellikler ise Rabbimden,'' diyerek kulluk hududunu korumaya çalışacaktır. 

Bir ayet-i kerimede Yüce Allah(cc) buyurur ki, ''Hayırlar Bizden, şerler nefsinizden''. 

Allah(cc) kuluna hayırlarda yardımcı olur, muvaffak eyler. Fakat asla şerde desteklemez. Şerri isteyen insanın kendisidir. 

Tasavvufi eğitimde dostluğun şartlarından biri de; dostluğun manevi açıdan olması, hiçbir menfaat ve çıkarın söz konusu olmamasıdır. Bu dostluğun temelinde Hakkın hoşnutluğu şartı olmalıdır ki, istenen semere elde edilsin. Bu dostlukta manen ya faydalanma, ya da faydalı olma asıl maksad bilinmelidir. Yani İslami prensipleri, dinin esaslarını öğrenme ve tatbikte birbirleri ile yardımlaşma maksadı üzerine kurulan dostluklar, ind-i İlâhi'de geçerli ve değerlidir. Değilse dünyevi ve nefsâni dostluklar; faydasız, semeresiz olmakla beraber, pek çok zararlı sonuçlar verir. 

Örneğin öyle dostluklar vardır ki; birbirleriyle dostça buluşurlar, fakat adeta günah işlemekte yardımlaşırlar. Birbirini günaha, fısk-ı fücura sevk ederler. Gıybet, riya, israf, dünyaya muhabbet gibi menfi, yersiz şeylerde birbirine destek vererek, cehalet bataklığında dostlardır. Bu zavallılar birbirine en büyük düşmanlığı etmektedirler. Fakat farkında değillerdir. Dostluk maskesi altında yapılan düşmanlıktır. Bir nevi cinayettir. 

Ne acı bir gerçektir ki, şerde yardımlaşmak hassaten günümüzün sürekli kanayan yarasıdır. Bunlar için Kur'an-ı Kerim şöyle ferman eder, ''O dünyada birbirine dost olanlar var ya, o gün, kıyamet günü birbirlerini suçlayarak şikayet edecekler.'' Bu tür dostluktan Allah'a(cc) sığınırız. 

Bu durumun karşısında ise Peygamber Efendimiz'in(sav), ''Kişi sevdiği ile beraberdir,'' müjdesi ve ''Hak rızası için birbirini sevenler, dost olanlar cennette nurdan kürsüler üzerinde ağırlanacaklardır'' vb pek çok müjdeleri vardır ki, Hak için olan dostlukların önemine işaret edilir. 

Dostlukta dikkat edilecek hususlardan biri de; iyi, refah içindeki günlerde dostluklar kolaydır. Esas dostluk; zor günlerde, muhtaç olduğu demlerde olacaktır. Hakiki dostluk o zaman belli olur. Zor günlerde dostluk Allah'ın(cc) rahmetine sebep olur. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder