20 Şubat 2012 Pazartesi

ŞEFKAT KAHRAMANI

Tebliğ insanı herşeyden evvel bir şefkat kahramanı olmalıdır. O kaba kuvvet kullanarak hakkı kabul ettirme gibi yanlış bir yola tevessül etmemelidir.

İrşatta şefkât kalpleri eritir. Muhatabın gönlünü Allah(cc) ve Resûlü(sav) kabule hazır hale getirir. Nasıl ki; gökten inen yağmur ağır ağır yağması ile toprağı yumuşatır, ekime hazır hale getirir. Fırtına ile yağan yağmursa pek sağlıklı olmaz, toprağı yarar tahrip ederse, aynen öyle de; sertlikle, kaba hitaplarla yapılan tebliğ de kalbi hayatı ya büsbütün felç eder veya tahrip eder.

Öyle durumlar olur ki, kaş yapayım derken göz çıkarır. Tebliğ insanının çok şefkatli olması iktiza eder dedik, örneğin bir yangın düşünelim. O yangında hiç sevmediğimiz bir insan çoluk-çocuğu ile yanıyor veya bir gemi batmış da sizin hiç tanımadığınız insanlar denizin üzerinde çırpınıyor, kurtaracak bir el bekliyorlar. Veyahutta bir araba uçuruma yuvarlanmış, insanlar can çekişiyor, yardım bekliyor. Benzeri misalleri çoğaltabiliriz.

Bu hadiseler karşısında hemen harekete geçer, kurtarmak için var gücümüzle yardıma koşarız. Hatta bu uğurda kendimizi tehlikeye bile atarız. Bizi o anda vazgeçirmeye çalışanlar olsa bile, asla onları dinlemeyiz. Zira vicdanımızın sesi o anda her sesten daha müessirdir.

Halbuki söz konusu olan insanları o felâketlerden kurtarma, onların ortalama altmış senelik ömürleri ile alâkalı bir husustur. Ya ebedi hayatları ile ilgili kurtulması söz konusu olanlar? Bu durumda tavrımız ne olmalı? İşte bu mesele bu espriyi kavrayabilmektir. Evet o insanlara değil kızıp öfkelenmek; şefkatle, merhametle kucak açıp, kurtarmaya çalışmak tebliğcinin baş vasfı olmalıdır.

Tebliğci bir şefkat, sevgi ve muhabbet fedaisidir ki, irşada muhtaç gönüllerin beklediği budur. Bu konuda Allah Resulü(sav) rehberimiz ve rehnümanımızdır. O(sav) ki, insanlara bir defa ''Lâ ilâhe illallah'' dedirtebilmek için nelere katlandı, nelere göğüs gerdi.

Halbuki O'nu(sav) taşlayan, vücudunu kan-revan içinde bırakan, geçeceği yollara dikenler seren, başına işkembe koyan, boğazını sıkan, nice işkenceler yapan insanların O(sav) hep hidayetini diliyor, düşmanların bile cennete girmesini arzu ediyordu.

O Yüce Resûl(sav) en ızdıraplı günlerinde, kavminden çektiği en şiddetli çileli demlerinde dahi ''Allahım! Kavmime hidayet et, çünkü onlar bilmiyorlar,'' diyerek dua ve niyazlarda bulunuyordu. Kafirlerin başlarına gelmesi muhtemel belayı önlemişti ki, bu ve benzeri pekçok ifadelerin her bir kelimesinde nasıl bir şefkat ırmağı çağladığı açıktır. İrşad ve tebliğde şefkat, merhamet, muhabbet, hilm şarttır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder