21 Şubat 2012 Salı

FEDAKÂRLIK

İrşad ve tebliğ vazifesi, fedakârlık ister. Fedakârlık göze alınmadan bu görevi yürütebilmek adeta muhaldir. Evet, tebliğ edici şahıslara pek çok sorumluluk düşmektedir ki, bunlardan birisi de fedakârlıktır.

Bu husus pek çok yönlü ele alınır. Sırf sözde irşad nakıstır. Tebliğci gerektiği yerde mal, gerektiği yerde can, hatta evlâd-ü iyal, makam-mansıp, şöhret, vs çoklarının meftunu olduğu, gaye-i hayal bildiği şeyleri bir çırpıda terk etmeye hazır olmalıdır.

İşte Allah Resûlü(sav) de Mekke'de davasının temelini atarken, başta kendisi sonra da yakın çevresinden başlayarak, davasına gönül veren bütün insanlara bu fedakârlık ruhunu aşılamış, anlatmış ve yaşayarak en güzel örnek olmuştur. 

Mesela Hz.Hatice(ra) büyük servet sahibi olması hasebiyle, varını-yoğunu inandığı o kudsi dava uğruna harcamış. Mekke müşriklerine verilen ziyafetlerin tüm masraflarını O(ra) karşılamış. O ziyafetler ki, müşriklere İslam'ı anlatma uğrunda düzenlenmiş. İslam öncesi Mekke'nin en zenginlerinden olan bu şanlı şerefli kadının, vefat ettiğinde kefen olacak kadar bile bir şeyi kalmamıştı. 

Muhacirler inandığı, gönül verdiği davalarını tebliğ ve temsil edebilmek için öyle fedakarlıklara katlandılar ki, ata yurtlarını terk ederken bütün varlıklarını Mekke'nin zalim insanlarına bıraktılar, ancak yol azığı alabildiler yanlarına. 

Onlar böyle fedakârlık ederken, Medine'de onlara kucak açan ensar, bu muhacir kardeşlerini bağırlarına basmış, fevkalâde civanmertçe davranmışlardı. Velhasıl bu kudsi vazife fedakârlık ister. Bir mum gibi etrafı aydınlatma uğruna; erimeyi, yok olmayı göze almak ister. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder