20 Mart 2013 Çarşamba

VESİLE


Âyet-i kerimede ''Allah'a(cc) yaklaşmaya vesile arayın'' buyurulur. ''Ey iman edenler! Allah'tan korkun, O'na yaklaşmaya vesile arayın ve O'nun yolunda cihad edin ki, kurtuluşa eresiniz.'' 


Bu hususta Hz.Mevlâna şöyle der; ''İnsana meşgul olduğu ve aradığı şeye bakılarak değer verilir.'' Cihan Sultanı Yavuz Sultan Selim büyük zaferden İstanbul'a dönerken, fânilerin alkış ve iltifatı karşısında nefsinin kendisine bir pay çıkarmasından ürkmüş, nefis terbiyesinin zaruriyetini ifade eden şu beyti söylemiş;

Padişah-ı âlem olmak bir kuru kavga imiş
Bir veliye bende olmak cümleden alâ imiş.

Âyet-i kerimede beyân olunan 'Hakka yaklaşmaya vesile arayın' beyânı bir emr-i ilâhidir ki, kulların bu emir karşısında sorumluluğunu idrak etmesi en önemli meselesi olmalıdır. Bilindiği üzere maddi olsun manevi olsun maksada ulaşmak için hemen hemen sebepsiz bir şey yok denecek kadardır.

Cenâb-ı Hak dilerse sebepsiz de yaratır.Örneğin Hz.İsa'yı(as)  babasız, Hz.Âdem'i(as) anasız yarattığı gibi. Fakat genel itibarıyle kânun-u ilâhi öyle tahakkuk etmiş, Yüce Allah(cc) bir amaca ulaşmayı sebeplere bağlamıştır. Sebepleri yaratan da Cenâb-ı Haktır ki, O(cc) Müsebbibül Esbab'tır.

Nasıl ki mahsûlün meydana gelmesinde pek çok sebepler devreye giriyor. Toprak, hava, su, güneş, ısı, vs, manevi yönden de benzeridir. Hakka yakın olma, rızaullaha nâil olma, Cenâb-ı Hakkın hoşnutluğunu kazanma, izzetli şerefli olma, Resûlullah'ın(sav) şefaatine mazhar olma, meleklerle dost olabilme, Hak dostlarının duasına nâil olup o kervanda yer alabilme, dolayısıyla hüsn-ü hatime ile rahat bir berzah hayatına mazhar olabilme ve mahkeme-i kübrada yüz akıyla hesaptan çıkıp, cennete dahil olabilme insanın var oluş gayesi  ve bütün arzusu budur.

İşte kısaca saydıklarımız ve sınırsız istek ve ihtiyaçlarımıza nâiliyat elbette Cenâb-ı Hakkın bildirdiği üzere, Efendimiz Hz.Peygamber'in(sav) rehberliğinde, O'na(sav) tâbi olarak, gereğince çalışarak, nefisle cihada devam ederek olacaktır inşallah. 

Nasıl ki bir amaca ulaşmak için sebeplere tevessül gerekiyorsa, yine amaca nâiliyat yani; Rabbe yakın olma, rızasına nâil olma, cennete dahil olma da elbette bedel ister, bedeli ödenmeyen her hangi bir şeye nâiliyat muhaldir. Cennette bedel karşılığı, cehennem de bedel karşılığı.

Cenâb-ı Hak bu hususta pek çok ayetlerinde kullarını haberdar etmiş, uyarmıştır. ''Herkese sâyinin karşılığı var'' buyurur bir ayetinde. 

Bazı durumlarda kulun dahli olmadan Cenâb-ı Hak cebren halk eder veya takdir eder. Örneğin; insanın erkek ve dişi oluşu, ölümü, doğumu, yağmurun yağması, güneş sistemi, vs külli irade ne takdir dilerse öyle zuhûr eder. Yalnız insanların ve cinlerin iman edip etmemeleri ve muamelâtlarında, tercihleri üzere yaşamalarını serbest bırakmış. Mevlâ imtihan etme maksadı ile böylesi bir serbestlik takdir buyurmuştur. 

Fakat insanı aklı ve iradesiyle başbaşa bırakmayıp, kemâl-i merhametinden, peygamberler aracılığı ile hakkı-batılı, cennet-cehennem yolunun neler olduğunu bildirmiştir.

Bir ayet-i kerimede şöyle buyurulur; ''Nefse ve ona bir takım kabiliyetler verip de fücûr ve takvasını ilham edene yemin ederim ki, nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere gömen de ziyandadır.'' Şems Sûresi

''Temizlenen, Rabbinin adını anıp O'na kulluk eden kimse, şüphesiz kurtuluşa ermiştir.'' Alâ Sûresi(15) 

Mevlâna'dan ''Gerçeği öğrenmek istiyorsan Musa da Firavun da ölmediler. Bugün senin içinde yaşıyorlar. Senin varlığına gizlenmişler. Senin gönlünde savaşlarına devam ediyorlar. Bu sebeple birbirine düşman olan bu iki kişiyi kendinde araman gerekir.'' 

Sen Musa'yı güçlendir de Kızıldeniz sana yol olsun. Selâmete çık, değilse Firavun gibi boğulmak da muktedir. İnsan ormana benzer, nasıl ki ormanda binlerce domuz, kurt, yılan, çiyan, temiz ve pis huylu hayvanlar varsa, insanda da her türlü ruhi güzellik ve nefsani çirkinlikler mevcuttur. 

İmtihanın hikmetidir ki, nefsâni çirkinlikler ve zararlı, tehlikeye götürücü nefsin arzu ve istekleri karşısında mücadele ederek, bertaraf etmeye gayret etmek kulun baş görevidir.

Cenâb-ı Hak ömür nimetini bir defaya mahsus olarak lütfetmiştir. Tekrarı yoktur. O yüzden ömür sermayemizin kıymetini bilip, Hakka yakınlığa medar olacak, manevi olgunluğa ermemizi sağlayacak yolda kullanmaya gayret edelim.

İnsanın Hakka kulluk ve haysiyetini muhafaza edebilmesi için, kendilerinden kalben feyiz alabileceği salih müminlerle beraber olması icabeder. İnsan daima bir rehbere muhtaçtır. Onun içindir ki, Cenâb-ı Hak ilk insanı ilk peygamber olarak gönderdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder