21 Şubat 2013 Perşembe

TEVBE

Tevbe, günaha karşı bir siperdir. Efendimiz(sav) namaza başlarken istiğfar ederdi. ''Ya Rab! Sana kulluk etmeye çalışıyorum. Fakat hakkıyla kulluk edemiyorum. Beni affet,'' demektir. İstiğfar ve tevbe için illâ da belli bir günah işlenmiş olması şart değildir. 

Farkında olmadığımız nice günahlarımız vardır veya ihmal ettiğimiz, yapmamız gerekenleri terk ettiğimiz şeyler için de tevbe gerekir.

Günahı günahkâra taşıtmak yerine, o günahtan yani o pislikten kurtarmaya çalışmalıdır. Cenâb-ı Hak Resûlüne fermân ediyor.''Onları temizleyesin diye gönderdik,'' buyuruyor. ''Resûlullah nasıl temizleyecek? Onlara vahyin bildirdiği temizlenme metodlarını tebliğ ederek.'' 

Nasıl ki şu maddi pislikler temizleniyorsa, şartlarına uygun yapılan tevbe de günah kirlerini temizler. Tevbe-i nasuh hem öyle temizler ki, Kur'an'ın ifadesiyle ''Hakiki tevbe edip, nefsini ıslah edenlerin seyyiatını haseneye dönüştüreceğiz,'' buyurur.

Hem günahlardan arınmış, hem de tevbe ettiği için ödüllendirilmiş olacaklarını bildirmektedir. Nasıl ki bir anne altını kirleten çocuğunun altını temizler, çocuk tertemiz olur ve anne o kirli bezi çöpe atar. Anneden çok daha merhametli olan Cenâb-ı Hak da kulunu daha ziyadesiyle temizler, günah pisliklerini de imha eder. Settar esmasıyla örteceğini bildirir. 

Bize düşen nefsimiz namına istiğfar ve tevbeye devam etmektir. Gayretimiz Allah'ın(cc) kullarına da bu hususta tevbe ve istiğfarı telkin etmek ve onların temizlenmesini cânı gönülden temenni ile elimizden gelen yardımı esirgememek ve ayıp kusur araştırma, fâş etme yerine onları örtmeye ve ortadan kaldırmaya çalışmak olmalıdır.

Efendimiz(sav) bir hadislerinde ''Mümin altın madeni gibidir. Bataklığa da batsa yıkanıp temizlenince yine aynı değerdedir. Değerinden bir şey kaybetmez,'' buyurmaktadır. Öyleyse o günahkârı bataklığa batmış diye terk etmek yerine, o bataklıktan çıkarıp temizlemeye çalışmak vazifemizdir. Unutulmamalı ki önce nefsimizi temizlemek şartıyla. 

Başta Efendimiz(sav) olmak üzere bütün peygamberlerin, bataklığa batmış kimseleri oradan çıkarıp temizlenmelerini sağlamak vazifelerinin ilk adımı olmuştur. Bilindiği üzere o yarı vahşi toplumlar peygamberler vasıtasıyla vahyin rahmetiyle temizlenmiş, zirvelere yücelmiş, bir saadet devrine dönüşmüştür yaşadıkları o devir.

Maddi temizlikte olduğu gibi manevi temizlik konusunda da  kişinin kendi nefsinden başlaması zarûridir. Kendisini temizlemeden başkalarını temizlemeye kalkışan kişinin durumu doğrusu şaşılacak şeydir.

Şu var ki, insan her ne kadar manen temiz, günahsız olmaya çalışsa da, hakkıyla temiz olamaz peygamberler hariç. Beşeriyet icabı ister istemez günah işler, zaman zaman kirlenebilir. Fakat şu var ki Efendimiz'in(sav) beyan ettiği üzere; mümin isyanda ısrar etmez, nefsiyle mücadelede sürekli olup, düştüğü yerden kalkar. Kirlenen kalp dünyasının tevbe, istiğfar ve amel-i salihlerle temizlenmesini sağlar. 

Böylesi ferâsetli bir mümin ise, hem kendi nefsinin ıslahıyla hem de diğer insanların ıslahı ve temizlenmesiyle uğraşı halindedir ki,  inşallah o kul Hak katında muteberdir. Ümit edilir ki, temizlenme şuurunda olan ciddi ve samimi kullarına Cenâb-ı Mevlâ inayet edecek, el-Kuddüs, et-Tayyib esmasının tecellisine mazhariyetle temizlenmesini ihsan eyleyecektir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder