27 Şubat 2013 Çarşamba

TAKVA

Takva; Allah'tan(cc) uzaklaştırıcı her şeyden kalbi koruma, nefsâni arzuları dizginleyip, ruhâni istidatları yükselterek Hakka güzel bir kul ve dost olabilme sanatıdır. Yine takva Allah'ın(cc) gazâbından, rahmetinin gölgesine girmeye gayret etmektir. Dinin hükümlerini heyecan, vecd ve istiğrak içinde îfa etmektir. 

Ayet-i kerimede buyurulur; ''Siz takva sahibi olun, Allah size bilmediklerinizi öğretir.'' Bakara Sûresi(282) Yani Cenâb-ı Hak kulunun takvası ölçüsünde ona ilim ve irfan bahşeder. 

Kulun imandaki sadakâti, hayatı boyunca yaşadığı pek çok imtihanlarla ortaya çıkar. Bu hususta Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor; ''İnsanlar imtihandan geçirilmeden sadece (iman ettik) demeleriyle bırakılacaklarını mı sandılar? Andolsun ki Biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.'' Ankebut Sûresi(2-3)

Nasıl ki altının saflığı çeşitli derecelerde harârete tâbi tutulmasıyla ortaya çıkarsa, îman da çeşitli musibet ve felâketler karşısında sabır, tevekkül, rıza ve teslimiyet gösterip, kalbî dengeyi bozmamakla anlaşılır. Bu yönüyle mümin, madenler içinde altın gibidir. Çamura düşse de kıymet ve sâfiyetinden bir şey kaybolmaz. Tıpkı Asiye validemiz gibi. O saliha hanım, firavunun zevcesi olduğu halde kalbindeki ihlâs, sadakat ve takvası imanını korudu. Canını feda etti, imanından taviz vermedi. Benzeri örnekler pek çoktur.

Bilhassa Mekke döneminde ilk müminlerin çektikleri çeşitli çileler, yine putperest kavimlerin imanlı müminlere karşı akıl almaz zulümleri, 'Uhdud ashabı'nın yaşadıkları' hendekler kazılarak müminleri o hendekler içerisine doldurup, kükürtlü taşlar ve çıralı odunlarla alevli ateşlerde yakmaları ki bunu Kur'an anlatıyor, işte o müminler her ne pahasına olursa olsun yanarak can vermeye razı olup, imanlarından taviz vermemişlerdir. 

Her şeyde olduğu gibi, iman da ispat ister. Bu sahneler imanın ve ispatın en güzel örnekleridirler.

Takva hayatı yaşan kullarını Cenâb-ı Hak bir çok ayetlerinde tebşir etmektedir. Onlardan biri şöyledir;

''Onlar Rablerinin rızasını dileyerek sabrederler, namazı kılarlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açıkça sarfederler. İyilik yaparak kötülüğü ortadan kaldırırlar. İşte onlara bu dünyanın güzel âkıbeti, girecekleri Adn cennetleri vardır. Babalarının, eşlerinin, çocuklarının iyi olanları da oraya girerler. Melekler her kapıdan yanlarına girip 'Selâmün aleyküm bima sabartüm feniğme ukbeddar' 'Sabretmenize karşılık size selâm olsun, burası dünyanın ne güzel bir neticesidir,' derler. Râd Sûresi (22-24)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder