28 Ocak 2013 Pazartesi

RIZA-İ İLÂHİ

Rıza-i ilâhi sadece ibâdet-ü taate bağlı olmadığı gibi, yalnızca seyr-u sülûk-i ruhâniyle(Hak yolunda yürümek) ulaşılan bir ufuk da değildir. O'na(cc) yürüyen insanın hep tetikte olması ve Allah'a(cc) sığınması gerekmektedir.

Her adımda bir kere daha kalbini, gönlünü kontrol etmesi ve acaba rıza talebim, ihlâsım yerinde duruyor mu diyerek temkinli yürümesi gerekmektedir. Nasıl ki çarşıda yürürken etrafında elli hırsızın bulunması muhtemel olsa, bu durumda o kişi temkinli, dikkatli olur. Bilhassa elindeki çantasında çok büyük meblâ olsa pür dikkat kesilir çantayı kapkaççılara kaptırmamak için.

İşte mümin bir kul da daha ziyade temkinli, dikkatli olmalıdır. Çünkü müminin imanı hiçbir şeyle kıyası mümkün olmayan bir hazinedir. O hazinenin düşmanları, çalmaya çalışan hırsızları ise pek çoktur. 

Unutulmamalıdır ki, belki etrafımızda bizi hıfzeden melekler sayısınca şeytanlar, imanımıza tuzak kurmuş bekliyorlar. Hafizanallah zaaf bir yanımızdan vurmak için intizar ediyorlar. Onun içindir ki sürekli Cenâb-ı Hakka teveccüh etmemiz gerekir. 

Ayetel Kürsi okumalıyız, Felâk ve Nas'ı tekrarlayarak şerirlerin şerrinden Allah'a(cc) sığınmalıyız. Sürekli Cenâb-ı Hak'tan yardım dilemeliyiz. Nefis ve şeytan tarafından kandırılabileceğimizi de hesaba katarak ''ALLAHÜMME AFFEKE VE AFİYETEKE VE RIZAKE. ALLAHÜMME İLA MA TÜHİBBU VE TERDA'' demeliyiz. 

Cenâb-ı Hak'tan af ve afiyet istemeli, rızasına uygun işlerde muvaffak kılmasını dilemeliyiz. Cenâb-ı Hak gizli açık her halimizi bildiğine göre, duada sözden ziyade özün önemli olduğunu bilmeliyiz ve dudaklardan dökülen her kelimede, kalbimizden gelerek gönül diliyle seslenmeli, dua ve yakarışlarımızda gayet ciddi ve samimi olmalıyız. 

Bu itibarladır ki, imanın zevkine ermiş ve ibadette hassaslaşmış ruhlar, katiyyen duada da kusur etmezler. Böyleleri ibadeti varlıklarının gayesi bildikleri gibi, duaya da fevkalâde önem verirler. Maddi manevi sebeplere riayetin yanında, gönüllerini Rahman-ü Rahim'e açıp yalvarmayı, O'na(cc) yakınlık arayışının sesi soluğu gibi değerlendirir ve dualarını bir ümit, bir recâ nağmesi gibi seslendirirler. Cenâb-ı Hakkın rahmet ve inâyet kapılarının ardına kadar herkese açık bulunduğunu düşünür ve gece gündüz yüksek sesle ya da fısıltı halinde, gizli açık dua dua yalvarırlar. 

Peygamberimiz'den(sav) öğrendiğimiz dualardan biri şudur; 

''ALLAHÜMME İNNİ ESELÜKE HUBBEKE VE HUBBE MEN YUHUBBUKE VE HUBBE AMALİN YUKARRUBU İLA HUBBİKE'' 

''ALLAHIM! HERŞEYDEN ÖNCE SENDEN SENİN SEVGİNİ TALEP EDİYORUM. SONRA BANA SENİ SEVENLERİ SEVDİRMENİ İSTİYORUM VE BİR DE SANA YAKLAŞTIRACAK AMELLERİ BENİM İÇİN SEVİMLİ KILMANI DİLİYORUM.'' 

Yine Peygamberimiz'in(sav) dilinden düşürmediği dualardan biri de şöyledir; 

''RABBİ EUZÜ BİKE MİN HEMAZATİŞ ŞEYATIYNİ VE EUZU BİKE RABBİ ENYAHDURUN.'' 

''RABBİM ŞEYTANLARIN BANA YAKLAŞMALARINDAN VE RABBİM ŞEYTANLARIN BENİ KIŞKIRTMALARINDAN SANA SIĞINIRIM,'' manasına gelen bu duayı Cenâb-ı Hak Kur'an-ı Kerim'de kullarına bildirmiştir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder