15 Ocak 2013 Salı

DUA, ZİKİR VE HAKKA TEVECCÜH

Şahsi dualarımızda en çok zikretmemiz gereken hususlar ve dualarımıza derinlik katan mülâhazalar nelerdir?

Bir insan için rızadan daha üstün bir paye ve Allah'ın(cc) hoşnutluğunu kazanmak kadar büyük bir bahtiyarlık yoktur. Cenâb-ı Hak ötelerde mümin kullarının nâil olacağı nimetleri nazara verirken ''Hepsinden alâsı ise Hakkın o kulundan razı olmasıdır'' Tevbe Sûresi(72) şeklinde buyurarak bu hakikâti ifade etmiştir.

Kul açısından rıza, Allah-ü Tealâ'nın takdirini gönül rahatlığıyla karşılamak ve her şeyden önce O'nu(cc) sevmek, O'na(cc) yönelmektir. Zahiren çirkin görünen acı hadiselerde bile acele karar vermeyip, O'nun(cc) icraatından hoşnut olmak, hadiselere hikmet gözüyle bakabilmektir. 

Cenâb-ı Hakka bakan yönüyle rıza ise; Allah-ü Tealâ'nın Kendisine has münezzehiyyet ve mukaddesiyetiyle kulunu sevmesi, ondan hoşnut olması ve sevginin lâzımı olan muamelelerde bulunması demektir. Kul O'nun(cc) rızası peşinde koşturursa, O(cc) da rızasını yâr edecektir. 

Allah'ı(cc) Rab, İslâm'ı din, Hz.Muhammed'i(sav) nebî kabul edip razı olan, imanın manevi zevkini tatmıştır. Allah'ı(cc) sevme ve O'nun(cc) tarafından sevilme, O'ndan(cc) hoşnut olma ve O'nun(cc) hoşnutluğunu kazanma öyle büyük bir payedir ki, Cennet nimetleri bile onunla boy ölçüşemez. 

Dolayısıyla o, insanın cüz-i iradesi, azmi, temâyülü cehdiyle elde edilemeyecek çok kıymetli bir semeredir. İnsan bütün ömrü boyunca çalışsa, dünyalar kadar altın yığsa da bedelini ödeyemeyecek kadar değerli, pahalıdır. 

Bu itibarla da onu sizin küçük meyliniz, sevmeniz, çalışmanıza bağlamanız doğru değildir. Temelde Cenâb-ı Hakkın hoşnutluğu söz konusudur. O(cc) razı olunca kulun içinde bir rıza, muhabbet, sevgi hissi belirir. 

Ne var ki Allah-ü Tealâ şart-ı âdi planında rıza ve hoşnutluğunu kulun meyil ve muhabbetine ve bazı basit meselelere bağlamıştır. Dünyalar kadar hazineyle sahip olamayacağımız rıza-i ilahiye altından kalkabileceğimiz bir bedel biçmiş ve onu alınabilir kılmıştır.

Örneğin; bir tohumun toprağa gömülmesi kulun iradesiyle yapılır. Ondan sonrasında kulun dahli olmaksızın Cenâb-ı Hak o tohumun cinsine göre ağaçtan meyve verir ve rahmetin tecellisiyle kul cüz-i bir tevessülle onca nimete nâil olur. 

Öyle de kulun cüz-i iradesinin hakkını vererek ihlasla yaptığı cüz-i amellerinin, cehd-ü gayretinin bedeli olarak Cenâb-ı Hakkın pekçok pâyeler lütfediyor olması, Allah'ın(cc) kulunu sevmesi, Rahman ve Rahimiyetinin bir tecellisidir. 

Cenâb-ı Hakkın rızasına vesile kıldığı konuların başında O'nun(cc) emirleri dairesinde hareket etmek ve yasakladığı şeylerden uzak durmak gelmektedir. Allah-ü Tealâ sevme ve hoşnut olmasını herşeyden önce farzları yerine getirmeye ve günahlardan kaçınmaya bağlamıştır ki, günahlardan uzak olma da aynı zamanda farzdır. Yani haramları terk mümin üzerine farzdır. O zaman bunlar katiyyen hafife alınmamalıdır.

İbadet etmeden, haramları terk etmeden de rızaya erişirim, Allah'ın(cc) rahmeti geniştir denilemez. Allah'ın(cc) rahmetine her zaman sığınmalı, O'nun(cc) hakkında hep hüsn-ü zan beslemelidir. Fakat Cenâb-ı Hak; sevme, hoşnut olma, razı olma hususunda bir şart olarak ibadetlere devam etmeyi ve günahlardan uzak olmayı vâz etmişse, önce bu şartları yerine getirmeli, ondan sonra O'nun(cc) engin rahmetine iltica etmelidir. Rıza-i ilahiyeye ulaşmak isteniyorsa, öncelikle farzlar îfa edilip, günahlardan da titizlikle uzak olmaya ciddi gayret gösterilmelidir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder