2 Eylül 2013 Pazartesi

SU-İ EDEP

''Kim kendine gelen fakirliği hemen halka intikâl ettirirse (yani onlara açarak 'anlatarak' dilenmeye kalkarsa) onun fakirliğinin önüne geçilmez. Kime de fakirlik gelir, onu Allah'a açarsa Allah ona er veya geç rızkıyla imdat eder.'' Hadis-i şerif

''Kişinin iplerini alıp dağa gitmesi, oradan sırtında bir deste odun getirip satması onun için insanlara gidip dilenmesinden daha hayırlıdır. İnsanlar istediğini verseler de vermeseler de.'' Hadis-i şerif

''Sadaka zengine helâl değildir. Sağlığı yerinde, güç kuvvet sahibine de helâl değildir. O sersefil edici fakre düşen, haysiyeti kırıcı borca giren kimseler dışında hiç kimseye helâl değildir. Öyleyse kim malını artırmak için insanlara el açarsa bu, kıyamet gününde suratında çırmalama yaralarına ve cehennemde yiyeceği kızgın taşlara dönüşür. Öyleyse buyursun dileyen azla yetinsin, dileyen çoğaltmaya çalışsın.'' Hadis-i şerif

''Ben bir adama ihsanda bulunurum (ister veririm), adam da onu koltuğunun altına koyarak alıp gider veyahut yiyip midesine indirir. Halbuki bu (eğer lâyık değilse) o adam için ateşten başka bir şey değildir.'' Hadis-i şerif
Açıklama:
Bunlar ve benzeri hadislerinde Efendimiz(sav) herhangi bir sebeple maddi sıkıntıya düşen kimsenin halini hemen insanlara şikayet etmeyip, Allah'a yönelmesini tavsiye etmektedir. Ve sabırla kanaat ederek azla da olsa idare etmeye çalışmalıdır. Çok mecbur olmadıkça insanlara el açmanın doğru olmadığına işaret edilmiştir. Bütün sebeplere yapışılır, sabır ve kanaat edilir. Fakat durum çok sıkıntı veren boyutlara ulaşırsa bu durumda insanların yardımına başvurmada bir beis yoktur ve helâldir. Fakat tembellikten dolayı çalışmayıp, başkalarının üzerinden geçinmeyi âdet edenlerin âkîbeti tehlikelidir. 

''Allah'ın kulundan yüz çevirmesinin alâmeti kulun malâyani ile uğraşmasıdır. Yaratılış gayesinin dışında bir saat ömür geçiren kişi, ne kadar üzülüp pişman olsa sezâdır. Kırkını geçen kimsenin hayrı şerrinden fazla değilse cehenneme hazırlansın.'' Hadis-i şerif

Hz.Ömer ibni Hattab(ra) anlatıyor; Resûlullah bana zaman zaman ihsanda bulunurdu. Ben de her seferinde ''Ey Allah'ın Resûlü! Bunu benden daha muhtaç olana verseniz,'' diyordum. Resûlullah cevaben;
''Al! Bu maldan senin istediğin ve gelmesini beklemediğin halde gelen bir şey olursa onu al ve onu temellük et(kendi malın olduktan sonra) dilersen ye, dilersen sadaka olarak bağışla,'' buyurdu.
Benzeri bir diğer hadislerinde ise şöyle buyurmuştur;
''Talep etme, red etme, sana gelen herhangi bir nimeti Zeyd'den Ammar'dan bilme,'' buyurmuşlardır.
Açıklama:
1. Çok acil, ciddi bir durum olmadıkça insanlardan birşey istememek, hatta beklenti duymamak, azla da olsa yetinip kanaatkâr olmak.
2. Her konuda olduğu gibi maddi sıkıntıya düçar olan kurtuluş için sebeplere yapışarak esas Gani, Kerim olan Allah'a(cc) münâcat ve mürâcat ederek O'ndan(cc) yardım talep etmektir.
3. İstemediği ve gelmesini beklemediği halde gelen herhangi birşeyi geri çevirmeyip, kabul etmek.
4. Dilerse o şeyi başkalarına bağışlayabileceği ve böyle davranmanın sünnet olduğu.
5. Talep edilmeden gelen herhangi bir şey her ne kadar birileri eliyle gelmişse de onu esas ihsan edenin Allah-ü Tealâ olduğunu unutmamak, Allah'a(cc) şükür kula da teşekkür etmek gerektiğinin şuurunda olmakla sünnet-i Resûlullah'a ittiba edilmiş olunur inşallah.

''Kim bir kimseye kâfir diyerek çağırırsa veya Allah'ın düşmanı dediği halde o kimse böyle değilse (yani kâfir veya Allah düşmanı değilse) bu söz kendi üzerine döner.'' Hadis-i şerif

''Bir kimse diğer bir kimseyi fıskla veya küfürle itham etmesin. Aksi takdirde itham edilen arkadaşında bunlar yoksa (o söylediği kelime) kendine döndürülür.'' Hadis-i şerif
Açıklama:
Tekfir edilen kişi gerçekten şer'an küfür addedilen bir inanç sebebiyle kâfir ise tekfir eden doğru söylemiş olur. Küfür ithamı onunla beraber gider. Yani söyleyen o sözünden dolayı mes'ul olmaz. Fakat eğer kâfir değilse bu sözün cinayeti ve günahı söyleyen üzerine döner. Bu konu çok ciddi ve önemli olup insanın diline sahip olmasını, dil disiplininin elzem olduğunu ortaya koymaktadır. İman konusu çok önemlidir. İnsan çok zaman yanılabilir.Bir insan imanlıdır fakat fısk-ı fücur içindedir. Onun bu haline bakıp da kâfir denemez. İster büyük günahlar peşinde olanlara, ister öfkelendiği kişilere gayzından dolayı böylesi bir ifade kullanmak çok tehlikelidir. Efendimiz'in(sav) beyanları gayet açıktır. Söz sahibine döner. Öyleyse gelişi güzel böyle kelimeler kullanmaktan son derece kaçınmalıdır. 

''Cehennem bana arzedildi. Ehlinin çoğunun küfürleri sebebiyle kadınlar olduğunu gördüm. ''Ey Allah'ın Resûlü! Allah'ı mı inkâr ediyorlardı?'' diye soruldu. Efendimiz(sav) cevaben; ''Hayır, fakat iyiliği inkâr ediyorlardı, (bir de) kocalarının yaptığı iyilikleri inkâr ediyorlardı,'' buyurdu.
Açıklama:
1. Küfür kelimesini alimler iki sınıfta mütalaa etmişlerdir. Biri imanın aslını inkârdır ki bu imanın zıddıdır. Yani imanın şartlarından herhangi birini inkâr, böyle bir inkâr kişiyi imandan eder. 
2. İkincisi ise İslâm'ın teferruatından herhangi birini inkârdır. Bunu yapan bu davranışıyla imanın aslından çıkmış olmaz, fakat nankör ve asilerden sayılır, günahkâr olur. Kur'an'da bir ayet-i kerimede (Küfran-ı nimet etmeyin!) buyurulur ki, yani 'nimetlerime karşı nankörlük etmeyin' demektir. Küfür, inkâr etmek demek olup buna aynı zamanda nankörlük de denir. İşte Efendimiz'in(sav) işaret ettiği küfür (inkâr) bu tür inkâr olup, âkîbetin dehşetine işaret etmiştir. Böylesi nankörlük hem Rabbine karşı, hem insanlara karşı bir nankörlüktür. Bu duruma Kur'an küfrân-ı nimet diyor.

''Cehennemliklerden kendilerini henüz dünyada görmediğim iki grup vardır. Birisi giyinmiş oldukları halde çıplak görünen ve öteki kadınları da kendileri gibi giymeye zorlayan ve başları deve hörgücüne benzeyen kadınlar. Diğeri de sığır kuyrukları gibi kırbaçlarla insanları döven bir topluluk. İşte bu topluluk ve bu kadınlar cennete girmedikleri gibi, şu kadar uzak mesafeden kokusunu bile alamazlar.'' Hadis-i şerif

Hz.Ebu Hureyre'den(ra); 'Resûlullah kadın gibi giyinen erkeğe ve erkek gibi giyinen kadına lânet etti,' buyurmuştur.

''Üç kişi bir arada iken diğerini bırakıp ikisi fısıldaşmasın.'' Hadis-i şerif
Açıklama:
İki kişi fısıldaştığı zaman diğer şahıs dışlanmış olur, bu da edebe aykırıdır ve su-i zanna kapı açar ki, bu da günaha sebebiyet verir.

''Bağıştan dönen kimse kusmuğunu yalayan köpeğe benzer. Bir dirheme bile verse sakın onu satın alma. Verdiğin sadakadan, bağıştan asla dönme. Zira bağıştan dönen kusmuğunu yalayan gibidir.'' Hadis-i şerif
Açıklama:
1. Hibe veya bağış yapmak dönülmemesi gereken bir güzel haslettir.
2. Hibeye aynı zamanda sadaka da denilmiştir.
3. Hibe veya bağıştan vazgeçen kimse kusmuğunu yalayan veya yiyen köpeğin durumuna düşer, böylece kerih görülmüştür.
4. Vazgeçilen bağış kusmuğa benzetilmiştir, yani öylece kerih ve tiksindiricidir.
5. Satın alma yoluyla da olsa hibe veya tasadduk ettiği mala dönmek nehyedilmiştir. Hadiste buna işaretle 'bir dirheme verse de' diyor. Hibe ve bağış ettiğin şeyi o şahıs çok ucuza satsa da sen onu istediği bedeli ödemek şartıyla da olsa geri alma denmek istenmiştir.

''Ey insanlar! Rabbiniz birdir, Arap'ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap'a, beyazın siyaha, siyahın beyaza üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvadadır.'' Hadis-i şerif

''Azgınlaşan ve dünya hayatını ahirete tercih edenin barınağı şüphesiz cehennemdir. Rabbin makamından korkan, hayatını ona göre tanzim eden, nefsini kötü arzulardan uzaklaştıran kimselerin ebedi barınağı cennettir.'' Nâziat Sûresi(37-41)

''Yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz. Muhakkak ki Allah israf edenleri sevmez.'' Araf Sûresi(31)

''İki nimet vardır ki insanlardan çoğu bunlar hususunda aldanır(yani iyi değerlendirmez), kıymetini bilmez. Bunlar sıhhat ve boş vakittir.'' Hadis-i şerif

''Cenâb-ı Hak imansız ameli ve amelsiz imanı kabul buyurmaz. İman ile amel yek diğerine mütekarin ve mütelâzımdır. Binaenaleyh iman amelsiz, yahut amel imansız bir işe yaramaz.'' Hadis-i şerif

''Her kim dünyada bir vasıtayla kendini öldürürse, kıyamet gününde intihar ettiği nesne ile azap olunur. Her kim bir mümine lânet ederse, o da onu öldürmek gibi günahtır. Her kim de bir mümine küfür isnad (yani kâfir derse) ederse, bu da onu öldürmek gibi günahtır.'' Hadis-i şerif

İbn-i Abbas(ra) anlatıyor: Efendimiz(sav) bir gün iki kabre uğradı ve 'Bunlar azap çekiyorlar, azapları da büyük bir günah değil, biri nemimede (laf getirip götürme, insanların arasını açma) bulunurdu. Diğeri de idrar sıçramasına karşı koymaz (yani necasetten) pek sakınmazdı. Efendimiz(sav) bir yaş hurma dalı istedi ve bu dalı ikiye böldü. Her iki kabrin üzerine dikti, sonra da 'belki bunlar yaş kaldığı müddetçe azapları hafifler' buyurdu.'' Hadis-i şerif

''Nerede olursan ol Allah'tan kork, günahın arkasından hemen iyilik yap ki onu siliversin, insanlara muamelede güzel ahlâktan ayrılma.'' Hadis-i şerif

''Cenâb-ı Hak azze ve celle hazretleri ''İzzetim ve celâlim hakkı için eninde sonunda zalimden mazlumun intikamını alırım, yine bir mazlumun zulme uğradığını görüp de mazluma muavenete(yardıma) gücü yettiği halde yardımı esirgeyen katı yürekli kimseden de mazlumun intikamını alırım,'' buyurmuştur. Hadis-i kudsi

''Bir de zulmedenlere meyletmeyin, sonra size ateş  çarpar, zaten sizin Allah'tan başka yardımcılarınız da yoktur, sonra O'ndan da yardım göremezsiniz.'' Hûd Sûresi(113)

''Şüphesiz helâl bellidir, haram da bellidir. Fakat ikisi arasında insanlardan çoğunun bilemeyeceği şüpheli şeyler de vardır. Kim o şüphelilerden sakınırsa dininin şerefini kurtarmış olur. O kimse tıpkı hayvanlarını korunun etrafında otlatan çoban gibidir ki, o çok sürmeden hayvanlarını o çayırın içinde otlatmış olabilir. Haberiniz olsun ki her hükümdarın bir korusu vardır(yani yasak yeri). Allah'ın korusu da haram kıldığı şeylerdir.'' Hadis-i şerif

Allah(cc) buyurur ki; ''Haramlardan perhiz edenlerden (yani harama yaklaşmayanlardan) hesap sormaya hayâ ederim.'' Hadis-i kudsi

Hz.Ebu Zer(ra) anlatıyor; Ey Allah'ın Resûlü! Kişi hayır yapsa, halkta bu sebeple onu övse bunun hükmü nedir? dedim. Efendimiz(sav) cevaben buyurdu; Bu, mümine Allah'ın o kulundan razı olduğuna dair peşin bir müjdedir.'' Hadis-i şerif
Bu hadisten anladıklarımız:
Kulun dehli yani talebi olmadığı halde gıyabında halkın onun hakkındaki övmesinin Allah'ın(cc) rızasına alâmet olduğu beyan edilmiştir. Aksi takdirde kendi iradesiyle (yani arzu ve talebiyle) ve aslolan niyetiyle insanların övgüsünü, takdirini kazanmanın Allah'ın(cc) rızasının müjdesi olmayacağı gibi, kahrına mucib olacağı ihtimali vardır. Yani ucb, fahr, riya karışmışsa mazallah tehlikesi büyüktür. Amel her ne kadar kusursuz ve güzel de olsa, insanlar takdir de etse sonu hüsranlık ve mahrumiyettir.

''Şüphesiz ki nûr kalbe girince kalp genişler ve ferahlar.'' Bunun üzerine sahabi sorar; ''Ey Allah'ın Resûlü!  Bunun belli bir alâmeti var mıdır?'' Efendimiz(sav) cevaben; ''İnsanın aldatıcı dünyadan uzaklaşıp, ebedilik âlemine yönelmesi ve ölüm gelmeden onun için hazırlık yapmasıdır.''
İzahı;
Nûrdan maksad; bilindiği üzere nûr aydınlık demek olup, Allah'ın(cc) esmasındandır. Nûr maddi ve manevi olmak üzere iki ana kaynakta mütalaa edilir. Hadiste bahsi geçen nûr manevi nûr olup, başta iman nûru, Kur'an nûru, İslâm nûru, ilm-i ilâhi nûru, irfan nûru ve benzeri pekçok manevi nûrlardır. Bu nûrlar başta iman nûru olmak üzere, kalbe girip orada mekân tutarsa işte bu nûrlara vâsıl olan bir kalp genişler, ferahlar, sükûn, huzur bulur. Hadis-i şerifin ifadesiyle bunun da alâmeti, o kişinin var oluş dünyaya geliş hikmetini idrâk edip, asli vatanı için hazırlık yapması, salih ameller işleyerek istikâmeti kollaması, yani dünyadaki yaşantısını ahirette hesabını vereceğinin şuuru ile 'ölüm gelmeden evvel ölünüz, hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz' sırrını kavramasıdır. Nûrlu bir hayat, nûrlu bir memat, nûrlu bir berzah derken, nûrlu âlemlere selâmetle kavuşacağı ümit edilir.

''Her kim bir mümini Allah rızası için bir münâfıktan himaye eder, korursa; kıyamet günü Cenâb-ı Hak  himaye eden bu müminin vücudunu cehennem ateşinden sıyânet (korumak) için bir melek gönderir.'' Hadis-i şerif

''Bir kimse sevgisini ve buğzunu, atâsını ve men'ini hâlisan Cenâb-ı Hak adına (yani Allah rızası için) ederse tahkikan imanını kâmil etmiş olur. ''(Yani; Allah rızası için sevme, Allah rızası için buğz etme, Allah rızası için kabul etme ve Allah rızası için reddetme. Bu davranış Allah'ın sevdiğini sevme ve Allah'ın buğz ettiğine buğz etme emrine riayet, yasaklarından uzak olma demektir.) Hadis-i şerif

''Ameller her perşembe ve pazartesi günleri Allah'a arz edilir. Aziz ve Celil olan Allah o gün Allah'a hiçbir şirk koşmayan kulunun günahını affeder, bundan sadece kardeşiyle arasında düşmanlık olanı istisna eder (onu affetmez) ve der ki; bu ikisi barışıncaya kadar terk edin.'' Hadis-i şerif
Anladıklarımız
1. Hadiste geçen şirk, şirk-i sağir olup riya, sum'a gibi insanlara gösteriş için yapılan ameldir ki, amel çok güzel de olsa niyet bozukluğuyla kul şirk-i sağire düşmüş olur. Bu tür şirk her ne kadar imanı yok etmese de ameli geçersiz olur. Onun için Allah'ın(cc) kulunun günahını affetme hususundaki şartı ihlaslı olmak, niyetin Allah(cc) rızası olup, bu niyet ve talebine hiçbir şeyi ve hiç kimseyi ortak koşmamaktır. Bu niyetle yapılan amellerin kabul olunacağı ve o kişinin günahlarının bağışlanacağının müjdesi veriliyor.
2. Bu durumda olan bir mümine ikinci bir şart var ki, o da affa mazhar olması için hiçbir din kardeşiyle küs ve düşman olmamasıdır. Yoksa affolmayacağına işareten, meleklere bu ikisi barışıncaya kadar terkedin diyerek acı bir hitamdan haberdar ediliyor.
Bu hususta alimlerin görüşü kısaca şöyledir; Bir mümin her ne hususta olursa olsun nefsi için küsmemeli, affedici olmaya gayret etmelidir. Samimiyet kuramasa dahi selâmı kesmemelidir. İkinci olarak emr-i ilâhiye saygısız, asi olanlara fâsık ve bid'at sahiplerine yerine göre küsmek meşrudur, demişlerdir. Fâsık ve bid'at ehline bu durumlarından vazgeçinceye kadar küseceğini söylemek uygundur. Bu tür küsmelerle kötülüğün, isyanın ortadan kalkacağı ümit edilir. Bilhassa aile efradı arasında bu tür tavır koymalar faydalı olabilir..






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder