1 Mart 2011 Salı

ÜLFET VE ÜNSİYET

            Ülfet, insanın herhangi bir şeye alışkanlık duymasıdır. Ülfet farklı yönlerden tezahür edebilir. İnsan fıtraten hayra ve şerre , yani menfi-müsbet şeylere meyyaldir ve ülfet edebilir. Bu konuyu birkaç maddede değerlendirmeye çalışalım ;
1) Manevi yönüyle yararlı olan ülfeti nasıl yorumlayabiliriz ? 
            Yersiz , hatta zararlı diyebileceğimiz alışkanlıkları olabilen insanın bunlardan vazgeçmeye azmetmesi, bunu başarması , zamanla o halini tamamen unutması  ve bu hali alışkanlık haline getirmesi bir ülfettir. Bu tür ülfet takdire şayan ve muteberdir. Sigara, içki , gıybet vs alışkanlıkları olan biri , ciddi ve azimli olarak bunlardan  tamamen uzaklaşma gayretiyle bu hallerini iyiye, güzele tebdil ederse , ciddiyeti ve ihlası ölçüsünde bir ülfet       sözkonusu olur. Bu ve benzeri şeyler , hayırlı ülfetin nişanıdır. Kısaca, buhlden cömertliğe , kibirden tevazuya , fısk-ı fücur güruhundan salihlerle hem-dem olmaya götüren ülfetlerdir.

2) Yararlı şeylere ülfet ne demektir ?
            İyi , yararlı iş ve muamelata ülfet, kısaca şunları içerir ; ibadet-i taat, hizmet, infak, güzel ahlak, nezaket,  nezafet, sünnet-i seniyyeye ve islam prensiplerine tabiyet ve yaşama gayreti. Allah-ü Teala'nın emirlerine , ahkam-ı ilahiyeye saygı ile riayete ülfet , zaruridir. Bu hal; ülfet haline gelirse, emir ve nehiyleri yaşamak nefse ağır gelmekten çıkmış, kolaylaşmış olur. 

3) Zaman zaman hayırlı şeylere ülfetin pek yarar sağlamayıp, hatta o hayırlı muamelatın gerilemesine sebep olmasının izahı nedir ? 
            Ülfet; alışmak, alışkanlık  demiştik. İnsan birşeyi ilk tanıdığında kalbinde heyecan ve yumuşaklık hisseder, ona karşı aşk ve şevk oluşur. Zamanla bu aşk ve heyecan ülfetle sönebilir. Hatta donukluk, kasvet, ciddiyetsizlik ve kalbte kokuşmalar söz konusu olabilir. Şu bir gerçektir ki; dikkat edilmez, teyakkuzda olunmaz, sürekli yenilenmeler olmazsa her kemalin bir zevali olacaktır. Bu tür gerileme ve ülfete engel teşkil eden şeylerin başında okuma alışkanlığı gelir. İlm-i ilahiyeyi neşreden, günün, zamanın anlayışına hitabeden ilimden mahrumiyet; marifetullah, Allah(cc)'ı bilme ilmi karşısında duyarsızlık, bildiği kadarıyla yetinme gibi tutumlar , insandaki heyecanın sönmesine , pörsümesine sebep olabilir. 
            Bunlar ülfet sahibini ya tehlikeye sokar veya olduğu yerde kalıp, bir adım öteye ilerlemesine mani olur. Onun içindir ki, insanın devamlı yeni bilgiler edinmeye ihtiyacı vardır. Bu hususta insanın aşk, heyecan ve şevkini canlı tutacak diğer şey ise, hizmet istek ve gayretidir. Hak rızası uğrunda birşeyler yapabilme heyecanı, manevi gerilemeye engel olur. İnsanlara güzellikler sunma , Hak ve hakikat adına sürekli gönülleri aydınlatma arzusu ve gayreti ;insanın zinde kalmasına, manen pörsümemesine ,heyecanının yok olmamasına,  aşk ve şevkinin sönmemesine vesile olur. 
            Kur'an'a, Hak ve hakikate gönül vermiş , bu güzellikleri insanlara ulaştırmayı , tebliği herşeyin önüne almış bir kul , her gün, her dem yeni yeni bilgiler peşindedir. Onun içindir ki, daima aşk ve şevk ile doludur. Böylelerine ülfet kolay kolay yol bulamaz. Her mümin; heyecanının sönmemesi, aşk ve şevkinin dumura uğramaması için , kendini daima murakabe, muhasebe ederek  yenilenme yollarını araştırmalı, bu onun için en mühim konu olmalıdır.

4) Takvada gerileme yönüyle ülfeti nasıl değerlendirmeliyiz ?
            Mümin  kişi tarafından tepki gösterilen bir günah ,  nefsin ve şeytanın hile ve tuzağıyla yaygınlaşır, zamanla uzak durulmaya çalışılan o günaha karşı ünsiyet peyda eder , normalmiş gibi bir görüş tezahür eder. Bu tür ülfetler maneviyatı zedeler , hatta dumura uğratabilir. Zaman olur, müminlerin günah korkusuyla tir tir titredikleri konularda , duyarsız, hissiz bir ruh haline düçar oldukları görülür. Bazen kalbi rahatsız olsada; 'ne yapalım , zaman bunu gerektiriyor' deyip geçiştirilir. Bu durum, takvada zaaf ve günaha ülfetin göstergesidir. Bu görüşteki kul, hadiseleri islami ölçülere göre değil, zamana ve insana göre değerlendirmektedir.'Ne yapalım eski günler geride kaldı' gibi yorumlarla da kendini avutmaya çalışmaktadır. Derken taviz tavizi getirir, zincirleme kaza gibi. Bu da insanın manen kokuşmasına sebep olur.
            Çünkü, asır hangi asır olursa olsun, insanlar ne görüşte olursa olsun şu bir gerçektir ki, hiçbir sebeple islamın 'i'sini dahi yerinden hiç kimse oynatamaz, harama helal diyemez. İslam her devirde, her zaman ve mekanda insanın huzurunu sağlayacak prensipler koymuştur, huzura engel olacak hiçbir ahkam koymamıştır.Her hüküm hikmetlidir. Helal dairesi geniş olup, keyfe kafidir. Harama tenezzül etmeye hiç gerek yoktur.

5) Seyyiata ünsiyetin , haseneye manisi var mıdır ?
            Bu durumdaki insan kolayca günah işleyebildiği gibi, zamanla hasenatının şevkini de söndürür. Seyyiat ve hasenat duyguları birbiriyle irtibatlıdır. Şüphesiz birinin yoğun, kuvvetli olduğu yerde öbürü eğlenemez veya sağlıklı olamaz. Günahlar ünsiyet yoluyla kolayca işlenir hale geldiyse, takva zaafa uğradıysa o kalbte haseneye karşı aşk ve heyecanın söneceği malumdur. Bu sebeple insan sürekli kendini yenileme gayretinde, ciddi meseleler karşısında ciddiyetini tavrını yitirmeme çabasında , kendini sık sık kontrol etme lüzumunun bilincinde olmalıdır.Takvasını zaafa uğratacak , aşk ve şevkinin heyecanını söndürecek bir durum baş göstermeden tedbir alınmalı, gereken sebeplere tevessülle manen zinde kalmaya çalışılmalıdır. 
            Buraya kadar edindiğimiz bilgiler şunu gösteriyor:
a. İslami prensiplere uygun olmayan ; dünyasına da ukbasına da zarar verecek şeylere karşı alışkanlıkları izale ederek bunların yerine güzellikleri yönlendirmede başarılı olma , işte böylesi bir ünsiyet muteberdir. 
b. Hayırlı, yararlı şeylere karşı ünsiyet de gayet güzel ve değerlidir.
c. Hayırlı şeylere ünsiyette uyanık olup, heyecanı zinde tutmak için kendini yenileme yolları araştırılmalıdır.
d. Günahlara karşı ünsiyetle takvanın zaafı, bu konunun en tehlikeli yönüdür. 
            
            



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder