28 Mart 2011 Pazartesi

İNSAN VE FITRAT

            İnsanlar ilk yaradılışları itibariyle bazı farklılıklara sahip olsalar da genelde fıtratları aynıdır. İnsan fıtratı hayra da şerre de meyyal ve müsait yaratılmıştır. Bu duruma 'fıtrat-ı evvel' denilmiştir, yani yaradılışta mevcut olan fıtrat. İkinci bir fıtrat diyebileceğimiz fıtrat vardır ki, terbiye ve eğitimle zahire çıkar(istidat, kabiliyet, nefis, hisler, arzular, talepler, gayeler bu fıtratla ilgilidir).Fıtratı bir tohuma benzetecek olursak ; bir tohumun cinsine göre yetişip gelişmesi, neticede meyvelerini vermesi gibi, fıtratta gereken sebeplere tevessül edilip terbiye edilince;  mevcut olan ağaç ve meyveyi verecektir. Bu fıtratın(tohumun) tezahürüdür. Aksine tohuma gereken ihtimam gösterilmezse o tohum çürüyüp yok olmaya mahkum olabilir. 
            Bu misalde olduğu gibi insanın fıtratı olumlu ve olumsuz özelliklerle cem olmuş tohumlar gibidir ki, bu dönemde emmare denilen nefis, içten ve dıştan gelenleri hiç sorgulamadan yerine getirir. Sırasına göre gül tohumu sümbül verirken, sırasına göre bir taraftan da diken tohumları tezahür eder, dikenler bitirir. Böylece insan sağlıklı, dengeli hareket edemez. Bu dönemde ailenin rolü büyüktür. İkinci fıtrat denilen , eğitime tabi tutulan fıtrat, buluğ çağından sonra ortaya çıkar. Yani buluğ çağında bir insan nefsini terbiye etme  , mesuliyetlerinin bilinciyle kendi kendini sorgulama , fıtratının menfi ve müsbet yönlerini bilgi ile eleme ve ayırdedebilme dönemine girmiş olur. Bu dönemden itibaren birinci fıtrat denilen genel fıtrat kısmen geride kalmış ; ikinci fıtrat denilen ;insanın iradesi, bilgi ve ferasetle hayata bakışı, terbiye metodları ile nefsi terbiye ve  tezkiye etme yollarına tevessülüyle menfilikler izale edilerek ; müsbet olan ve gelişip sümbül vermesi gereken tohumlara ihtimamla fıtrattaki güzelliklerin tezahürü dönemi başlamış olur.                                        
            Bu dönemde terbiye edilmeyen nefis , fıtratında olan müsbet vasıfları adeta gömmüş ve çürümeye mahkum etmiş olurken, diğer taraftan menfi vasıflarda diken, zakkum tohumları gibi boy atıp gelişmiş olur. Yani kötü karakterler , kötü ahlak tezahür eder. Terbiye metodlarıyla terbiye edilen bir nefis; emmareden levvameye , ondan mülhimeye, ondan da mutmainneye ve safiye denilen makamlara rücu edip melekleri geride bırakırken ; terbiyeden mahrum, kendi haline bırakılan bir nefis de en zelil, en hakir , değersiz bir zillet yaşamaya mecbur olmuştur. 
            İşte bu durumu Kur'an ne güzel ifade eder '' Halekal insane fi ahseni takvim. Sümme radetnahü asfeli safilin ''. İnsanın fıtratı ahseni takvim denilen en ala makamlara , şan ve şerefe nailiyata müsaitken , Allah-ü Teala'nın bildirdiği terbiye metodlarına tabi tutulmayan bir nefis de esfeli safiline, aşağıların aşağısına , zillete mahkum oluyor. Fıtrat her iki hale de müsait yaratılmıştır. 

            Buluğ çağına kadar sorumlu olmasa da,  insan buluğ çağından sonra her nefesinden, iradesinin hakkını vermekten sorumludur. İnsanın dünyaya geliş hikmeti imtihan olmaktır ki, Allah-ü Teala böyle bir fıtrat ,irade ihsan etmiş , kendisine sorumluluklarını bildirmiştir. Menfi ve müsbet şeylerin neler olduğunu , izzet ve zilleti, kahır ve lütfu, mükafat ve mücazatı , sevab ve günahı , bunlara vuslatın yollarını , sebeplerin neler olduğunu beyan ederek fıtratın önüne sermiştir adeta. Fıtrat genelde hepsini de icra edebilecek güce sahip sayılır. 
            İnsan aklını kullanır, aklı nakille izdivaç yaptırırsa bu sayede güzel bir seçim yapmış olur. Bu seçimle fıtratındaki menfilikler izale olur, müsbet olanların tezahürü için gereken sebeplere yapışır, izzetli  ve güzel vasıflarla serfiraz olmaya çalışır. Böylece fıtrattaki güzellikler tezahür eder, menfilikler de hayatiyetini kaybeder.  Hayra ve şerre istidatı ve meyli olan insan,  aynı zamanda irade sahibidir. Yani insan hayrı veya şerri kendi iradesiyle seçer. Ya hayırda bir çığır açar, ya da şerde. İnsan bir yönüyle meleki sıfatlara da sahiptir, şeytani sıfatlara da. Meleki vasıfları güçlenir öne çıkarsa, melekler gibi faziletli olur. Aksine şeytani vasıflarını güçlendirirse , bu sefer şeytan gibi süfliyata düçar olur. Cenab-ı Mevla kullarından melekvari olmalarını, meleklerle dost olmalarını  taleb etmektedir. Melekler Cenab-ı Hakk'ın emrine itaat ederek Adem(as)'a secde ettiler. Böylece Cenab-ı Hakk'a itaat ve teslimiyetleriyle ; insanoğluna saygı ve muhabbetleriyle , kullara en güzel örnek oldular. Kul, Allah(cc)'ın rızasını, meleklerin dostluğunu kazanma gayretinde olmalıdır .Bunun için iman-ı yakin, melekvari bir teslimiyet ,itaat, saygı şarttır. Allah(cc) hem melekleri hem iblisi imtihan etmiş; melekler emre itaatle imtihanı kazanmış, iblis muhalefet edip kaybetmiştir. Bu tablo insana açık-seçik bir ders vermektedir. İtaat eden kazanacak, itiraz eden kaybedecektir.
            Şeytanın başlıca vasıfları emre başkaldırma, hased, kibir, yalan, sahtekarlıktır ki bunlar iblisin imanını, ibadetini, ilmini sildi, yok etti. Cenab-ı Hakk tarafından lanetlenmesine, hor, hakir kılınmasına sebep oldu. Ne imanı, ne ibadeti, ne de ilmi onu kurtaramadı. Bu duruma düşmesine insanoğlu vesile olduğu için , iblis ve avanesi insanın baş düşmanı olup, kendine dost etmek için çeşitli hile ve tuzaklarla sürekli iş başındadır. Ne yazık ki insanoğlu zaman zaman baş düşmanını dost ediniyor ve tuzağına düşüyor.
            Melekler ise insanlar için hep iyilik taleb ederler. Yeterki insan bu kudsi varlıklarla hep irtibatlı olsun, onların güzel vasıflarını kendisine örnek edinsin. Adem(as) iblisin tuzağına düşmüş, sonra hatasını anlayıp binlerce pişmanlıkla Rabbine iltica etmiştir. 40 sene dua eden Adem(as)'ın gözyaşları rivayetlere göre bütün insanların gözyaşıyla ölçülecek olsa Adem(as)'ın gözyaşı ağır gelir. Adem(as) pişmanlık, mahcubiyet, haya yani yaptığı hata karşısında utanma hisleriyle yanıp kavrulmuştur. Dünyaya gönderilişindeki yaşadığı zorluklar ise apayrı bir imtihandır. Adem(as)'ın hata edip, ardından yaşadığı büyük pişmanlıkla gözyaşı dökerek yana yakıla Rabbimize ilticası, her ne olursa olsun tek dayanağımızın ve sığınağımızın sadece O(cc) olduğunu bize ne güzel anlatıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder