23 Ağustos 2011 Salı

RABITA

            Rabıta bir bağdır ve üç yönlü olduğu söylenmiştir; 
            1.İnsanın evlad-ı iyali ve yakınlarına duyduğu sevgi bağı,
            2.Dünyevi şeylere duyulan sevgi bağı,
          3.Mukaddes ve ulvi rabıta ise, salih kullara salahından dolayı duyulan sevgi bağıdır ki, rabıtanın bu derecesi makbul olan tasavvufi rabıtadır. Bu rabıta üç kısımdır;
            
        1.Mübtedilerin rabıtası, ''Kişi sevdiği ile beraberdir'' ve ''Herhangi bir topluluğa benzemeye çalışan ondandır'' hadisi gereğince müridin mürşidine gösterdiği edebi, gıyabında da göstermek ve bu suretle şeyhin boyasına boyanmaya çalışmaktır. (fenafişşeyh- şeyhinde fani olmak)
      2.Mutavassıtların rabıtası, hayatın her anında Resulullah'ın(sav) huzurunda gibi hareket etmek, Hz.Peygamber'in(sav) üsve-i hasene olan ahlakı ile bütünleşmek.(fenafirresul)
         3.Müntehilerin rabıtası; ''Nerede olursanız olun, O(cc) sizinle beraberdir'' Hadid Suresi(4) ve ''Biz insanoğluna şah damarından daha yakınız'' Kaf Suresi(16) ayetlerinin sırrını idrak şeklindeki, rabıta-i huzurdur. Bu duruma da fenafillah denir.
        Şu bir gerçektir ki, ilkinde muvaffak olamayan ikinciye geçemez. İkincide muvaffak olamayan da üçüncüye geçemez. Salike düşen önce, fenafişşeyh olmaktır. Yani; şeyhte fani olması, boyasına boyanması, sevgi ve saygıya dayalı teslimiyetle teslim olup, şeyhini bir model olarak kalbine yerleştirmesi, kendini o modele uydurmaya çalışması gerekir ki, bu da şeyhe karşı sevgi ve muhabbetle elde edilir. ''Seven sevdiği ile beraberdir'' sırrının zuhuru için, seven sevdiğini hatırdan çıkarmaz. Hatırladıkça da ona benzeme tutkusu doğar. Bu benzeyiş; şeyhin fiillerinde, ahlakında, hal ve hareketlerinde, ibadet-i taatında onu taklide çalışarak olur. Umulur ki, bir gün fenafişşeyh zuhur eder. Bu sayede, ahlaki hamide sahip olmakta rabıtanın rolü ziyadedir. Şeyhin hali, aks yoluyla müride akseder. Umulur ki, salikin bu yolda gayreti, ciddiyeti, sadakati, rabıtadaki hassasiyeti nispetinde fenafirresul denen ileriki rabıtadan hissesini alır. Bu durumdaki salikin rabıtası artık Resulullah'a(sav) intikal etmiş, şeyh aradan çekilmiştir. Diğer bir ifadeyle, şeyhte fena bulan müridini şeyh, Resulullah'a(sav) teslim etmiş olur. Bu ikinci durumdaki rabıtada salik, hayatını Resulullah'ın(sav) huzurunda, her an O'nun(sav) yanındaymış şuuruyla sürdürür ve davranışlarını ona göre ayarlar. Saygıda, edebte kusur etmemeye dikkat ederse, burada başarılı olur. Yüce Nebi'nin(sav) takdirine mazhar olursa, biiznillah üçüncü rabıtaya geçer ve böyle vefalı, edebli, ihlaslı Hak dostunu Mevla derece derece ilerletir ve ihsan şuuruyla serfiraz kılar. Bu salikin rabıtası Allah(cc)'adır. O her an, her yerde Rabbi ile beraberlik şuuru içindedir. Adeta Resul-u zişan bu has ümmetinin elinden tutmuş, Allah-ü zülcelal'e teslim etmiştir. Böyle bir kulunu Mevla şu hadis-i kutsi ile taltif ediyor, ''O kullarım farz, vacip ve nafilelere devam ede ede Bana öyle yaklaşır ki, Ben onun gören gözü, tutan eli, işiten kulağı, yürüyen ayağı olurum. O benimle görür, benimle tutar, benimle konuşur, benimle işitir, benimle yürür.'' Allah'ın(cc) muhabbetine mazhar olmuş bu şerefli kulu Mevla özel olarak himayesine almış ki, ferman ediyor. Gözüne, kulağına, eline, ayağına hakkı gösterir, hakkı duyurur, hakkı tutturur, hakta yürütürüm diyerek bu Allah(cc) dostlarıyla arasındaki özel irtibatı, rabıtayı bildiriyor.Bir ayette ise ''Onlar Allah'ı sever, Allah da onları sever'', Maide Suresi (54)diyerek konuya ayrı bir açıklık getiriyor. Evet sevmek; sevilmek kuru kuruya olmayacağı gibi, kolay kolay da ele geçmeyeceği malumdur. Sevgililerden olmak için bu üç rabıtada da başarılı olmak lazım. O da sevgilinin uğruna candan, canandan, dünya muhabbetinden, cümle arzu ve isteklerden geçip, önce şeyhin, sonra Resulullah'ın(sav) ve inşallah Rabbin rızasına erilir. Hak yolda ciddiyetle sadakat gösterip, hakka vasıl olanları Mevla şu övgülerle haber veriyor,'' Ehl-i zikir ve ehl-i muhabbet kimseler sırattan geçerken, cehennem ateşi lisana gelip, 'Ya mümin! Çabuk geç, zira senin nurun benim narımı söndürüyor' diyecektir.''  ''Şüphesiz Rabbimiz Allah'tır deyip de, sonra doğruluğu iltizam edenler yok mu, onların üzerine korkmayın, tasalanmayın, vaad olunan cennetle sevinin diye diye melekler inecektir(Fussilet Suresi 30) ''Allah'ın ve Resulullah'ın ahlakı ile ahlaklanınız'', hadis-i şerifinde Allah(cc) ve Resulü'ne(sav) dost olunacağına işaret vardır. Ümmühat-ı ahlakı hamide olan seha, sabır, hizmet, irşat terakki için sıfat-ı lazimedir. Cud-ü kerem, Cenab-ı Hakk'ın azamet sıfatlarındandır. Mevla'dan maddi manevi değerlere vasıl olabilmek için yardımını, inayetini dileriz. Yolunda terakkiye, kemale ermeye başarı ihsan eylesin. Amin. Bu yolda olanlara gereken vasıfların başında, cümle enbiyanın müşterek vasfı olan doğruluk, dürüstlük, emniyet, güven ve itimatı içeren ismet sıfatıyla vasıflanması gerekir ki, bu cümle enbiyanın vasfıdır ve bu mevzuda az da olsa zaafa düşmek mevzu bahis olsaydı, peygamberlik gibi en şerefli, yüce görev verilmezdi. Çünkü güven ve itimat olacak ki, insanlar peygamberlerinin mesajlarına kulak verip, dinlesin ve kabullenebilsinler. Herhangi bir peygamberden güveni sarsacak yalan ve yanlış vukua gelmiş olsaydı, hiçbir kimse mesajları kabul etmez ve iman etmezdi. Görülüyor ki; dürüst olmak, güvenilir, emniyet edilir bir insan olmak her müminin başlıca vasıflarındandır. Hele, hak yola baş koyanların özel vasfı olması gerekir. Peygamberine teslimiyette, itaatte, saygı ve edebte kalbinin saffeti ölçüsünde her ümmet, ciddiyeti nispetinde dürüsttür, doğrudur, güvenilir ve emniyet edilir ünvana sahiptir. Efendimiz'e(sav) El-Emin sıfatı peygamberlik gelmeden, küffar tarafından izafe edilmiştir. Bu yolun şartlarından olan o vasıf en mühimdir. Dileriz Mevla bizi doğru, emin insan eylesin.Amin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder