18 Şubat 2014 Salı

İNTİSAB VE BEYAT

İntisab, tasavvufta talip denilen mürid adayının şeyhe ve onun vereceği emirlere bağlı kalması, bağlı kalacağına dair söz vermesi demektir. İntisab, insanın daima hürmet ve bağlılık duyacağı bir büyükle bulunmaya azmetmesi ve onun nasihatlerini ve manevi eğitimini tamamlamaya bir taahhüdde bulunmasıdır.

İntisab, dinde kemâle ermek için bir çıkış ve bir taşmadır. İntisab, bir sözleşmedir. Bu sözleşme sırasında şeyh ıslah işini taahhüd eder, yani üzerine alır. Çünkü o irşada memurdur. Mürid de kendi salahı için ittibaa söz verir. Çünkü o da terbiyesinin başı olan tevbesine bağlı kalmaktan sorumludur.

Aslında bu sözleşme bir bakıma elest bezminde Allah(cc) ile yapılan sözleşmenin bir tekrarı, hatırlanması ve buna şeyhin de manevi kişiliğiyle şahit tutulmasıdır. Çünkü tevbe eden müridin tevbesi, bey'atı ve iyi amellere devam sözü aslında Allah'a(cc) verilmiş bir sözdür. Ama insanoğlu gafleti sebebiyle bu tür sözleri hep unutur. Bu sözü takip edecek ve zaman zaman ona bunu hatırlatacak bir müzekkire insanın her zaman ihtiyacı vardır.

İntisabdan gaye Hak Tealâ'nın rızasını tahsildir. Rızaya ermek, gaflet perdesini zikir ile yırtmak ve Allah(cc) ile birliktelik maiyet-i ilahiyye bilincine ermekle olur. Mürşit telkin ile buna ermenin yolunu çizer. Mürid şeyhinin telkinlerine bağlanıp ona kâmil manada ittiba ederse, manen terakki eder, süfliyattan ulviyata doğru ilerler.

İntisab tam bir teslimiyet ve bağlılık ifade ettiğinden onu bozmanın, verilen sözde durmamanın sorumluluğu vebali de o nispette büyüktür. Bu sözleşme mürşidin şahitliğinde Allah'a(cc) verilmiş bir sözdür ki, kulluk sözüdür. Adeta elest bezminde verdiği sözü gafleti sebebiyle yerine getirmemiş veya bu söze hakkıyla riayet etmemiş, sonra pişman olup sözünü ahdini yerine getirmek maksadıyla bir mürşide intisab etmiş ve geçmişine tövbe ederek hayatında yeni bir sayfa açmış ki, mürşidinin yardımıyla kulluğunu icra edeceğine dair Allah'a Resûlüne ve mürşide söz vermiş olmasıdır. İşte böylesi bir vaadden dönmek büyük bir gaflet, cehalet ve dalalettir. 

İntisab eden şahsa teslimiyet, itaat, cehd, gayret ve azim düşer. Mürşid adeta onun için manevi doktor hükmündedir. Onun nasihat, emir ve tavsiyeleri ise reçete hükmünde olup o hastayı tedavi etmek  içindir. Manevi hasta şeyhinin ona takdim ettiği reçeteyi dikkatlice kullanır, perhizlere riayet ederse biiznillah az zamanda sağlığına kavuşur. Değilse mürşidin de bir fonksiyonu olmaz.

Nitekim Rabbül Âlemin'den gelen vahyi bir reçete hükmünde kabul edip, tatbik edenler kurtuldular ve melekvâri şahsiyet sahibi oldular. Duyduğu, gördüğü halde alıp uygulayamayan zavallılar da helâke yuvarlanıp, şeytanvari kişiliğin kurbanı oldular. Şeyhle mürid arasındaki ilişki de benzeridir. Mürid ne kadar duyarlı, ciddi, azimli, teslimiyetli olursa o nisbette salaha erer biiznillah.

Burada mürid manevi hastadır. Bu hususta Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulur: ''Onların kalblerinde maraz var.'' İşte o marazın doktoru ise mürşid-i kâmildir. Aslında er-Reşid olan Rabbül Âlemin'dir ve baş tabib olarak gönderilen Resulü Zişan(sav)'dir. Dolayısıyla bu hususta vazifeli tayin edilen mürşid-i kâmildir. Sebepler zinciriyle kullar tedavi edilir.

O yüce Mevlâ Müsebbibül Esbab'tır, yani sebeplerin yaratıcısıdır. Maddi manevi hemen hemen herşey sebeplere bağlıdır. Bu bir Allah(cc) kanunudur. Sebepsiz bir şey yok diyecek kadardır. Başta Allah'ın(cc) yaratmayı murad ettiği herşeyde pekçok hikmetler olmakla beraber, sebepler dairesinde yaratmıştır. Kula düşen arzu edilen gayenin tahakkuku için sebeplere yapışmaktır. Bu durum hem maddi yönüyle hem de manevi yönüyle gerekli olandır.

Nasıl ki dünyamıza ve cismimize ait ihtiyaç ve taleplerimiz için gereken sebeplere tevessül ediyoruz, aynen hatta daha ciddi bir şekilde maneviyatımıza ait taleplerimize nailiyat için de sebeplere tevessül etmek mecburiyetindeyiz. Bu hususta pekçok ayet-i kerime mevcuttur. Bir ayette 'herkese sâyinin karşılığı verilecektir' buyurulur. Bu husus herkesin her imanlı kişinin bildiği bir gerçektir.

Tasavvuf nefis tezkiyesi ve ruh tasfiyesi yolunda bir eğitim öğretim mektebidir. Ham insandan kâmil insan çıkarma, nefs-i emmarede olan bir mümini irşad metodlarıyla emmare, levvame, mülhime ve mutmainne mertebelerine yüceltme ve manen terakki ettirebilme gayretidir ki, şartlara uygun metodlarla biiznillah kalb musaffa hale gelir. Kalb-i selim berraklığına  nailiyat ihsan olunur inşallah.

Aranan şey karşılıklı muhabbet, teslimiyet. Müridin bu hususta teslimiyeti çok önemlidir. Sonra samimiyet, ciddiyet, gayret zaruridir. Kul cüz-i iradesinin hakkını vererek bildirilen hal üzere say ederse, hiç şüphesiz yüce Mevlâ da o kulunu külli iradesiyle destekleyecek, arzu edilen maksuda ulaştıracaktır inşallah. Böylesi bir kuluna rıza ve hoşnutluğuyla karşılık verecektir. Başta Allah'ın(cc) himmeti o kula tecel edecek, dolayısıyla mürşidinin himmeti de ona destek ve takviye olacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder